Ya her şey sandığımız gibi değilse, ve bu sandığımız şeyler aslında günümüze kadar gelmiş birer alışılmışlıksa? O zaman ne olurdu?
Herkese merhaba. Bugün uzun zamandan sonra bu yazımla karşınızdayım. Bu kaldığımız karantina döneminde birçok şeyi düşünme fırsatı buldum. Eminim ki herkes düşünme fırsatı bulmuştur.
Elimizdeki şeylerin değerini kaybetmeden anlamayacağımızı bir kez daha anlamış olduk bu hayatta.
Örnek vermek gerekise; dışarıda arkadaşlarımızla kahve içmek istiyoruz ama içemiyoruz. Toplanıp sohbet etmek istiyoruz ama edemiyoruz. Tüm bunları özlüyoruz, ama elimizden gelen bir şey yok. Bunların değerini karantina olmadan anlayabilir miydik? Anlayamazdık. En ufak gözüken bir şeyin bile aslında bu süreçte bizim için ne kadar önemli olduğunu anladık. Ben de bu karantina süresinde düşünme fırsatı bulduğum bazı şeyleri yazıya dökme kararı aldım. Bu da onlardan biri. Umarım zevkle okursunuz.
***
Daha önce popüler kültürün ve düşüncelerimizin aslında ne kadar içten pazarlıklı olduğunu bazı yazılarımda belirtmiştim. Hep kendimiz için yaşadığımızı ve aslında işin özünde kendimiz dışında kimseyi önemsemediğimizi.
Örnek verecek olursak; karantina hayatlarımıza girdiğinden beri spor yapmaya ve bunları Instagram’da paylaşmaya başladık.
Spor yapmada herhangi bir problem yok, olamaz da. Ama bunu Instagram’dan paylaşmanın nedeni gayet belli. Dışarı çıkamıyoruz, dolayısıyla gösteriş yapmaktan oldukça uzağız. Kendimizi övme ihtiyacını buradan karşılamaya başladık. Karantina olaylarından önce de bunu elbet yapıp paylaşanlar vardı. Sözüm disiplinle, sporunu gösteriş olarak yapmayanlara değil. Sözüm, yaptıkları her şeyi başkaları için yapanlara.
Hep en iyisini ben yapmalıyım, hep en iyisine ben sahip olmalıyım, en çok ben içgüdüsü, insanoğlunu zehirleyen en büyük şeydir.
Toplumsal algıların bugüne kadar yavaş yavaş üzerimize yapışmış ve fikirlerimizi baltaladığı görüşündeyim.
***
Toplumsal algının, en büyük kurbanlarından bazıları da:
1) Kiloları yüksek olanlar.
2) Boyu kısa olanlar.
***
Ya kısmına geçiyorum:
Ya dünyadaki herkes kaslı ve sportif olsaydı ama sadece bir kişi kilolu olup onlar gibi olmasaydı. Sportif olan mı diğerine benzemeye çalışırdı? Yoksa diğeri sportif olana mı?
Bana göre cevap, sportif olan diğerine benzemeye çalışırdı. Çünkü toplum algısı sportif olmayanı farklı kılacak ve sportif olan o yönde bir eylem gösterecekti.
Tıpkı günümüzdeki gibi. Kilolu insanların zayıflamaya çalışması.
***
Bir kilolu insan neden zayıflamaya çalışır?
İki sebebi vardır:
Bunlardan birincisi: Sağlık için.
İkincisi: Toplumun beğenisini ve takdirini kazanmak. Güzellik algısını yerine getirmek.
Ya güzellik algısı diye bir şey yoksa? Ya aslında çirkin diye adlandırılan insanlar, güzel diye adlandırılan kısımdan daha güzelse?
Bakış açısının hayatımızdaki önemi, hangi açıdan düşündüğümüze bağlıdır. Eğer çirkin denilen şey bizim için güzelse o şey güzeldir. Eğer güzel denilen şey bizim için çirkinse, o şey çirkindir.
Aslında arada ayrım yoktur. İki kavram da bizim nasıl baktığımızla alakalıdır.
***
Boyu kısa olup yakınan çok insan var.
Ya kısa olmak uzun olmaya göre daha normal bir şeyse? Yine aslında nereden baktığımıza göre değişir.
***
Daha fazla kafa ütülemeden anlatmak istediğim şeye geçeyim.
İşin sonunda kim olursanız olun, ne yapmışsanız yapın, kimse sizin için ağlamayacaktır, kimse sevinmeyecektir. İşin sonunda her şeyi siz kendinizle yaşayacaksınız. O yüzden başkası için değil kendiniz için yaşayın. Asla unutmayın; bu dünyaya kaç kez geleceğinizi ve ne zaman öleceğinizi asla bilemeyeceksiniz. O yüzden yol yakınken kendinizi sevmeyi ve diğer insanların yaşantısını aslında başka bir bireyin yaşattığını öğrenin.
Okuduğunuz için teşekkür ederim!
Kapak fotoğrafı için tıklayınız.