Bu hafta gündemimiz bir anda dövizin yükselişiyle aniden değişti. Aslında piyasanın içindekiler bilir, finansal endeksler ve kurlar zaten son iki aydır can çırpınıyordu. Doların bu hafta içerisinde yedinin üzerini görmesi ile psikolojik sınır da aşılmış olacak ki halktan en nihayetinde en azından bir iki homurtu duymaya başladık. Tabii Merkez Bankası ve Türkiye tarafından Türk lirasının değerini koruyabilmek adına gerekli tedbirler alınıyor fakat yeterli değil.
Neden alınan tedbirler ekonomi için yeterli bir çözüm değil?
Ekonomik istikrarsızlığın temelinde aslında siyasi güven eksikliği var. Risk yönetimi ve finansın temeli: Eğer risk varsa faizler yüksektir ve eğer faizler yüksekse paranın değeri azalır. Peki o zaman söyleyin bana siz paranızı böyle bir yere yatırmak ister miydiniz? Eğer gelecekte bu ülkeden bir umudunuz, düzeleceğine dair bir beklentiniz yoksa yatarım da olmaz. Bu sadece bizim için değil herkes için aynı, çok basite indirgenmiş, teorik bir kural.
Güney Kore’den bahsedecektik.
Güney Kore özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra çok büyük bir hızla ekonomik gelişme kaydetti. Zaten hepimizin aşina olduğu Kore Savaşı’ndan aslında çok hasarlı bir şekilde çıkmıştı, sonra Kuzey ve Güney Kore olarak ikiye ayrıldı. Kuzey Kore bugün hâlâ dışarıya kapalı sosyalist bir ekonomik anlayış ile yönetiliyor. Güney Kore ise aşamalı olarak dışarıya açıldı. Güney Kore üretime başlayacağı dönemde aslında Amerika gibi birçok ülkedeki teknoloji firmaları çok yollar kat etmişti. Tabii bunun yanında konfeksiyon, ayakkabı gibi üretim fabrikaları da komşuları Çin, Tayvan gibi ülkelerde üretiliyordu.
Güney Kore’nin önünde iki yol vardı: Öğrenmek veya bağlanmak. Hâlihazırda gelişmiş olan fabrikaları ucuz iş gücü ile ülkeye çekmek kısa yoldan ekonomiyi hızlandıracaktır fakat ülkeyi dışarıya bağımlı hâle getirir. Onun yerine önce gelişmiş ülkelerin teknolojileri incelendi, daha sonra eğitim ve enstitüler güçlendirildi. Böylece yeni gelen nesil var olan teknolojiyi öğrenip daha iyisini geliştirebilecekti. Bunların hepsi devlet desteği ile yapılmış olan kararlardı.
Ben burada aslında Güney Kore’nin lineer mükemmel gelişiminden bahsetmiyorum çünkü tabii ki finansal krizler yaşandı. Hatta hâlâ yaşanıyor da. Bu dönem tanıştığım Güney Koreli bir arkadaşım ülkede işsizliğin büyük bir problem hâle geldiğini bu nedenle kafasını dağıtmak için Erasmus yaptığından bahsetti bana. (Hatta Kore ile benzer bir durum olmasından ötürü sanırım Kıbrıs Savaşı’nı görüyorlar.)
Hiçbiri basit olmasa da bugün savaşmak veya vazgeçmek bizlerin elinde. Dışarıya her zaman bağlı olacağız çünkü gerek birey gerek toplum olarak herkesten izole yaşamamız mümkün değildir, ama bizim dışarıdan gelecek olan tehditlere karşı nasıl birlik ve güçlü durabileceğimiz de kendi meselemizdir. Gönül isterdi ki bazı konularda daha fazla konuşabilmeye dilimiz dönsün; daha nice Tabella yazılarımı önce yazıp sonra silmişimdir.
Anneler Günü kutlu olsun. Bugünlere gelmemizi sağlayan güzel kadınlar bence bu güzel günü hak ediyor. Mutfak robotu ile değil kocaman bir öpücük ile, sağlıkla kalın.
Kapak fotoğrafı için tıklayınız.