Bazı Siyasetçiler Neden Siyaset Üretemezler?

“Pasta yapamayan pastacı olur mu?

 

Tesisat yapamayan tesisatçı olur mu?

 

Reklam üretemeyen reklamcı olur mu?

 

Peki, siyaset üretemeyen siyasetçi olur mu?”

 

***

 

Bir sene kadar önce siyaset üretemeyen siyasetçileri düşünürken bu satırları yazmıştım. Toplumumuzun ileriye gitmeyip yerinde saymasının sebeplerinden bir tanesinin siyasetçilerin siyaset üretememesi olduğunu düşünmekteyim. Siyaset yapmak yerine idare etmeyi siyaset sanmak sıklıkla karşılaştığımız bir durumdur.

 

Siyasetçilik -siyaset üretme işi olarak baktığımızda- aslında bir makama gelindiğinde icra edilecek bir meslek değildir. Göreve gelmeden parti manifestosu için siyaset üretmek, daha sonra hükûmet programına bu politikaları dâhil etmek ve daha sonra bunu uygulayabilmek gerekir. İlle de görev başladıktan sonra politika üretmek ve ortaya vizyon koymanın gerekli ve mümkün olacağı durumlar da pek tabii vardır. Ancak ülkemizde parti manifestoları ne seçmen ne de aday tarafından okunmadığı gibi hükûmet programları da iş ola yapıldığından, herhangi bir konuda hangi adımların atılacağını görevdeki siyasetçiler göreve geldikten sonra belirler. Örneğin çevre politikaları genellikle parti manifestoları ya da hükûmet programı ile değil ilgili bürokratların ve bakanın göreve geldikten sonra alacağı kararlarla şekillenir. Burada da birtakım başka sorunlar ortaya çıkar.

 

Oturmuş ve doğru çalışan bir kamu düzenimiz olmadığı için bir bakanlığın gündelik çalışmaları ile sürekli olarak ilgili bakanın ilgilenmesi gerekir. Bunun yanı sıra ülkede bulunan yapısal problemler o kadar çoktur ki ilgili bakanın mükemmel bir vizyonu ve kapasitesi olsa dahi bu vizyonu uygulamaya sokması imkânsıza yakındır. Bir klasik olarak Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine paralel kuracak olursak, bir bakan genellikle önceliğini en temel problemlerin çözümüne verecektir. Mesela bir eğitim bakanının bakanlıktaki mesaisinin çoğu otobüsçülerin paralarını alamamasıyla, öğretmen eksikliği olan okullara öğretmen sağlanmasıyla, kitap eksikliklerinin tamamlanmasıyla ya da diğer temel problemleri çözmekle geçer. Bunun yanı sıra meclisin ya da Bakanlar Kurulunun diğer rutin işleri ile ilgilenmek ve hatta parti içerisindeki diğer problemleri çözmek gerekir. Ayrıca toplumumuzun bir gerçeği olan “rica telefonları”nı cevaplandırmak dahi ciddi zaman ister.

 

Bütün bu yoğunluğa maruz kalan siyasetçinin dünyanın en ileri vizyonuyla bile bir değişim yapamayacağı aşikârdır. Gün boyu otobüslerin gidip gelmesi ile uğraşırken, ilkokullara zorunlu kodlama eğitimi verecek sistemi planlamak ve uygulatmak zordur. Aynı şekilde devlette devamlılığın olmaması ve bürokratların en iyi ihtimalle iki senede bir değişen hükûmetlerle beraber gidip gelen siyasilerden oluşması da ciddi bir sorundur. Örneğin İngiltere’de kamu hizmeti en tepenin bir altına kadar (müsteşar seviyesi) bağımsız bürokratlardan oluşurken atanacak bakanın temel görevi bakanlığına partisinin politikaları kapsamında yön vermek ve oluşabilecek yeni gelişmeleri yanıtlamaktır. Bu bağlamda bizim ülkemizde de daire müdürlükleri ve belki de müsteşarlara kadar üçlü kararname ile yapılan siyasi atamalara son vermek ve Kamu Hizmetleri Komisyonu tarafından yürütülecek münhaller ile bu görevlere atama yapılmasını zorunlu hâle getirmek mantıklı olabilecektir.

 

Bunun yanında muhalefeti “köşeye çekilip iktidarın yanlışlarında ortaya çıkmak” olarak tanımlamak büyük hatalarımızdandır. Hem muhalefet hem de iktidar partilerinin ülkeyi yönetmeye aday oldukları sürece parti organlarını harekete geçirip ortaya politikalar çıkartması gerekir. Özellikle muhalefet, hükûmetin sunacağı politikalara karşı çıkarken “hayır, doğrusu bu olmalı” diyebilmeli ve seçim sürecinde kendilerinin neleri farklı yapacaklarını göstermelidir. Partilerle hareket eden gençlik oluşumlarının en büyük görevlerinden biri de bu politika oluşumuna katkı vermek, toplumu ileriye götürecek fikirleri tartışmak olmalıdır.

 

Partiler bütün gün oturup sadece “gelen seçimi nasıl kazanırız” diye tartışmak için oluşturulmamıştır. Fikirlerin tartışılması ve toplumu ileriye götürecek politikaların üretilmesi, daha sonra da iktidara gelince bu politikaların uygulandığından emin olunması ile ilgilenilmelidir. Bu minvalde gerek partiler gerekse partilere bağlı gençlik oluşumları sınıfta kalmaktadır. Bu siyasetsizlik doğal olarak siyasetçilere de yansımakta, onları genelde sudan çıkmış balık gibi bir bakanlık koltuğunda rotasız bırakmaktadır.

 

Toplumda fikirlerin ve politikaların tartışılacağı günlere gelebilmemiz için hem kamuda sıkı bir reforma ihtiyaç vardır. Hem de siyasi partilerin kendisine çekidüzen vermesine gerek vardır. Aksi hâlde yıllardır gördüğümüz gibi bir adım atmadan günü idare ederek, 40 senelik yöntemler ile bu toplum idare edilmeye devam edecektir.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir