Ekolojik Ardıllık: Bir Varoluş Hikâyesi

Bu hafta İtalya’yı etkisi altına alan fırtına, sonbaharın Roma’nın yapraklarını savurması ve Roma’nın her şeye rağmen yağmur damlalarını kurutan ılık güneşi, bana yeniden doğanın mucizevi gücünü hatırlattı. Size bir varoluş hikâyesini, maviden kahveye, kahveden yeşile dönüşümü anlatmak istedim: Ekolojik ardıllık.

 

Ekolojik ardıllık doğada belli bir yaşam ortamında organizma ve bitkisel örtünün zaman içerisinde öngörülebilecek evreler doğrultusunda geçirdiği değişimdir. Bazı türler değişen ortamın koşullarına daha uyumlu hâle gelirken uyumsuzlaşan türler yavaş yavaş kaybolur.[1] Bu değişim, birbirini izleyen adımlarla gerçekleştiğinden dolayı ardıllık diye adlandırılır.

 

Birincil ardıllık buzullardan kopan parçalar veya volkanik patlamalar sonrasında bölgeyi tarumar eden lav akıntıları gibi, doğada hiçbir bitki veya hayvan topluluğunu besleyemeyecek ekstrem şartlara sahip olan bölgelerde gerçekleşir. İlk adım, yakın çevrelerden dağılan, rüzgârın taşıdığı veya kuşların bıraktığı öncül organizmalar olan mantar, liken ve yosunlarla başlar. Kullanılabilir nitrojen üretebilen bu organizmalar en zor şartlarda bile hayatta kalmayı başarıp toprak oluşumuna öncül olurlar. İşte bu gibi ekstrem şartlarda bile hayatta kalıp hayat döngülerini tamamlayabilen canlılara ekstremofil (extremophile) denir. Sadece bununla kalmayıp, kendi ölümleri ile toprağı elverişli hâle getirip minerallerle zenginleştirip yaşam koşullarını değiştirirler. Bu döngünün devamında öncül canlılar zamanla işgal ettikleri alanın şartlarını o kadar değiştirirler ki artık alan başka canlılar için daha elverişli olur ve yeni canlıların alana yerleşebilmelerine olanak sağlar. Sonrasında ise otların ve geniş yapraklı bitkilerin işgaliyle devam eden bu ardıllık, yıllar içinde belli bir klimaks (climax) topluma ulaşır.

 

Bu değişimi geçmiş ve geleceği aynı anda görürmüşçesine, sanki bir zaman tüneline dışarıdan bakar gibi denize paralel olan kumullarda gözlemlemek de mümkün. Bu fenomene “kronosekans” adını veren ekologlar, geçici bitki örtülerinin farklı evrelerini aynı zaman diliminde inceleyebiliyor. Farklı ortamların zor şartlarına ayak uydurabilecek bitkiler ve organizmalar, farklı biyotik ve çevresel faktörlere göre evrelere dağılıp, birbirleri sayesinde milyonlarca yıl sürebilecek dahi olsa bu serüveni tamamlayabiliyor. Yani toprağın bile var olmadığı bir ortamdan başlayarak, memeli hayvanların yaşayabileceği, kuşların şarkılar söyleyebileceği ve minik böceklerin etrafı saracağı bir ekolojik ortamla bitirmiş oluyoruz var olma mücadelemizi.

 

Bölgenin eski sakinlerine kıyasla en stabil ve güçlü topluluk olan klimaks topluluk, yapılan araştırmalara göre sayısal bazda en çok canlıyı barındıran topluluk olmamasına rağmen en çok canlı çeşitliliği içerendir. Bu noktada rasyonel analizin kaybolduğu hayatın içine, yani toplum yapısına çevirelim yüzümüzü. Benim için aslında doğanın çeşitlilikle ayakta daha dik duruşu, ülkelerin yapılarına da yansımaktadır. Bizi tıpkı doğada olduğu gibi ayakta ve güçlü kılacak gücün, birbirimize olan uyumumuz ve hoşgörümüz olduğu fikrindeyim. Farklı seslerin ve fikirlerin yankılandığı bir ortam, hem kendi sesimizi bulmamıza yardımcı olacak hem de ülkemizi mutlak doğru ve ilerleme arayışında başarıya ulaştıracaktır. Bunu çok kültürlü bir ülkede yetişmiş bir genç olarak hissetmek çok da zor değil aslında.

 

Bu yazımda, sizden topluma ve doğaya, sadece güçlünün kazandığı ve doğayı acımasız olarak yansıtan doğal seçilim fikrinden bağımsız olarak bakmanızı istedim. Mücadelenin tek başına değil, birlikte yürütüldüğü ve her jenerasyonun bir sonrakine katkıda bulunmasıyla başarıya giden bir öykü aslında bu. Yanınıza konan bir elden, omzumuzdaki bir dokunuştan ve “hade yapacayık” diye yankılanan seslerden bahsediyorum. Bizi hiçbir zaman yalnız hissettirmeyen birlik olma hissiyatından.

 

Mücadele etmenin bizim doğamızda olduğunu her zorluğumuzda hatırlamamız gerek. Bu mücadelede yardım almaktan korkmamamız gerektiğini bilmeliyiz. Bu yazımda, bizi inatla başarı için kişisel çabaya iten 21. yüzyıl bireyselciliğinin aksine, başarının birliktelikle gelecek olduğunu düşünmenizi istedim.

 

Bütün zorluklara rağmen var olabilen organizmaların olduğu bu dünyada, en en sarp kayalıklar karşısında bile tırmanmayı bırakmayın. Unutmayın, hepimiz doğanın çocuklarıysak eğer, bu uzun serüvenin sonunda düşe kalka, yaralanarak olsa bile birlikte başarıya ulaşacağız.

 


 

Referans:

1- https://www.onebilgio.com/ekolojik-basari-nedir-ekolojik-ardillik-turleri

 

Kaynaklar:

1- https://www.britannica.com/science/community-ecology/The-process-of-succession

2- https://www.nature.com/scitable/knowledge/library/succession-a-closer-look-13256638

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir