Ulusal Birlik Partisi ile Halkın Partisi arasında kurulan hükûmet kurulduğu günden beridir devletin yürütme bacağı kaynaklı birçok skandallarla karşı karşıya geldik. Bu skandallar salgın döneminde ortada sert bir muhalefetin bulunmaması ile beraber yükselişe geçti ve belki de alışkanlık durumuna geldi. Yani sabah gazeteyi açtığımızda olanlara artık pek de şaşırmıyoruz. Âdeta 2018 seçimleri öncesi görevde olan Ulusal Birlik Partisi ile Demokrat Parti arasındaki hükûmetin devamını yaşıyoruz. Belki yolsuzluk ve peşkeş denilen olaylar -en azından göz önünden- azaldı ama kıyak atamalar, istihdamlar, komedi kararlar ve ifadeler devam etti.
Olumlu olarak ne yapıldı hükûmet partileri açıklasın. Pek tabii salgın sürecindeki mücadele ve diğer olağanüstü durumlar göz önünde bulundurulmalı ancak her ne olursa olsun “akıl tutulması” olarak göreceğimiz olaylar silsilesi ile karşı karşıya kaldık. Bunun da son örneği “özel uçak” skandalı. Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı’nın “Bakanlar Kurulu yanıltıldı” söylemi ile üstü yarı kapaklı olarak hükûmet ortağına bütün suçu yüklemesi mevcut hükûmetin genel tutumunun en son ve en somut örneği.
Kapalı kapılar arkasında “e Kudret Bey izin vermez olsun” ya da “UBP goymaz yapalım” gibi sayısız bahane ile her başarısızlıkta topu karşı tarafa atan hükûmet aslında hüküm edemediğini çok güzel ispatladı. Övünülecek bir şey olduğunda “biz yaptık”, şikâyet olunca “onlar yaptı”. Mevcut hükûmetin en güzel özeti bu.
Halkın Partisi bu skandalda açıkça kandırıldığını iddia ediyor. Bu ilk “yanıltılma” yani kandırılma olayı mı? Özgürgün’ün dokunulmazlığında, Spor Dairesinin yönetiminin kimde olacağında, imar planında ve daha bilmediğimiz birçok olayda Halkın Partisi kendilerine göre yanıltmadı mı? Kelime anlamı olarak “ortak yönetim” olması gereken koalisyonda gerçekten ortak bir yönetim mi var?
Normal şartlarda bir parti koalisyona kendi temel prensiplerini koruyacaksa girer. Seçim öncesi verilen vaatler ve manifestonun her maddesi koalisyon görüşmelerinde değerlendirilir, müzakereler sonrası bir koalisyon protokolü ortaya konur. Özellikle Halkın Partisi seçim öncesi verdiği hangi sözü bu hükûmette tutabildi? Kamu reformu, imar planı, nereden buldun yasası, vicdani ret, sivilleşme, toplumsal cinsiyet eşitliği, sosyal konut projeleri ve diğer hedeflerin kaç tanesi hayata geçirildi? Verdiği sözleri tutamayacaksa neden bu hükûmete devam edilsin? Yoksa yanıltıldı mı?
Evet, hükûmette birkaç iyi iş yapılmış olabilir. Salgının durulmasında sokağa çıkma yasağının ve diğer kapanmaların sonuç verdiği de söylenebilir ancak salgının kontrolde olmasındaki şans faktörü asla göz ardı edilmemelidir. Evet, dışarıya karşı bir PR çalışmasının yönetilmesinde bir sorun yokken bize de “lo lo lo” okunması gerçekten birilerini kandırmada etkili olabiliyor mu? Karantina sürecini birebir yaşamış biri olarak, devletin yetersizliklerini çok iyi gözlemleyen ve tüm uyarılara rağmen bahsedilen yetersizliklere karşı hiçbir adım göremeyen biri olarak mevcut durumun önemli bir kısmının şans faktörü ile oluştuğunu söylemek pek de zor değil.
Zaten hükûmet 1 Temmuz’da Türkiye ile karantinasız uçuşları başlatarak hem sağlık açısından halkın kafasına, hem de siyasi olarak kendi topuğuna sıkmak üzeredir. Türkiye gibi çok sayıda vakanın olduğu bir ülkeden -sırf birkaç kumarhane daha iyi işleyecek diye- 72 saat içerisinde virüs kapma ihtimali çok yüksek birilerinin adaya gelmesine göz yummak tabiri caizse halkla dalga geçmektir. Devletin kendi belirlediği karantina merkezlerini bile denetleyemediği bir ortamda özel üniversitelere karantina izni vermek tam anlamıyla facia bir karardır. Kısacası iktidar ortaklarının övünecekleri tek konu olan virüsle mücadele meselesinin ellerinden uçmasına ramak kalmıştır. Bunun bedelini de ödeyecek olan sadece siyasiler değil, aynı zamanda sağlığı riske giren halktır.
Artık bu hüküm edemeyen hükûmetin tarihe karışma zamanı gelmiştir. Lakayıtlığa “kriz dönemidir” diyerek ara verilmediğine göre hükûmetin bozulmasını da “kriz dönemidir” diye ötelemenin bir anlamı yoktur. Devlette devamlılığı esas alarak, hükûmetsiz kalmayacak şekilde eğer hiçbir opsiyon tutmazsa kısa süreli partilerüstü teknokrat kabineyle yola devam etmekte sakınca yoktur. Kaldı ki kahve içmeyeceği UBP’nin tüm sorunlarını liderine bağlayarak ilgili kişinin değişmesinin ardından hükûmet kuracak duruma gelebilen HP’nin aynı şekilde lideri değişen DP’nin içerisinde bulunacağı bir dörtlü koalisyona neden geçmeyeceği merak konusudur. Bunun dışında azınlık hükûmetleri ile UBP-CTP koalisyonu da diğer alternatiflerdir. Ekimde erken seçim ihtimali de düşünülecek olsa da ekime kadar bu hükûmetin devam etmesi halk sağlığı açısından tehlike arz etmektedir. Özellikle 1 Temmuz sonrası açılma kararından vazgeçerek yolun yeni ve belki de geçici bir hükûmete bırakılması, gerekirse de siyasetçilik oynayan partilerin ekimdeki seçimlere odaklanarak işi teknokratlara bırakması daha yerinde olacaktır.
Halkın zor dönemde güçlü bir liderlik beklediği aşikârdır. Bu liderliğin en doğru şekilde yürütme bacağı tarafından da yürütülmesi önemlidir. Ortaya çıkacak yeni koalisyon kimleri barındırırsa barındırsın şu andaki hüküm edemeyen hükûmetten daha başarılı olması çok yüksek bir ihtimaldir.