Kendimizi içinde bulduğumuz şu hayatı nasıl yaşayacağımıza dair bir kılavuz ya da taslak olsaydı nasıl olurdu diye düşünüyorum kendi kendime ara sıra. Ya da hayatın bir şikâyet kutusu olsaydı fena olmaz mıydı? Dünü unutamadan, yarını da bilmeden nasıl yaşar bugünü insan?
Nasıl yaşayacağımıza, kim olmak istediğimize nasıl karar veririz? Verdiğimiz kararların ne kadarı elimizde olmayan faktörler tarafından etkilenir? İnsanın hayatındakilerin iyiliği, kötülüğü, doğruluğu, yanlışlığı nereye kadar subjektiftir? Nasıl olmalı ve nasıl yaşamalıdır insan?
Bir palmiye gibi olmalı belki de insan: Mevsimler gelip geçerken kendi hep olduğu gibi dimdik duran bir palmiye gibi. Ne yağmura boyun eğmeli, soğuğa yenilmeli ne de rüzgârlar karşısında kendinden ödün vermeli. Mevsimsiz, bağımsız yaşayabilmeli, her mevsimi geride bırakabilmeli. Biraz da bir çınar ağacı gibi olmalı insan: Yerli olmadığı topraklarda da yeşerebilmeli, yeniliğe kök salabilmeli.
Kuşlar gibi yaşamalı insan: Hem şarkılar söylemeyi bilmeli hem de vakti gelince çekip gidebilmeyi. Kendini ve çevresindekileri keşfetmekten korkmamalı, yere çakılabilme ihtimali karşısında uçabilmeyi gözden çıkarmamalı. Soruların göçmen kuşlar gibi zihninin gökyüzünde kanat çırpmasına izin vermeli insan. Hem masmavi gökte süzülebilmeli, bulutları selamlayabilmeli hem de ayaklarının altındaki toprağı hissedebilmeli. Kök salmak ve kanat çırpmak arasında durabilmeli, denge kurmaya çalışırken hareket etmeyi unutmadan yaşayabilmeli insan.
Güneşli günlerde aydınlığı derisinin bariyerinden geçirip içinde konuk edebilmeli insan, ancak yarın güneşin bulutların ardında saklanabileceği ihtimalini de hesaba katabilmeli. Yine de çok da hesap kitap yapmadan yaşamalı şu hayatta. Ay ışığından dahi mahrum gecelerdeyse zihnindeki ışık yetişmeli içindeki karanlık caddelerin yardımına. Güneşin etrafında tur ata ata ama kendini hep aynı yerde bulmadan, biraz çivisiz bir hayat yaşamalı insan; ta ki ait olduğu yeri bulana kadar…
İnsanın duyguları ve mantığının Rus ruleti oynadığı günlerde, ikisinin de elinde bir altıpatlar kendi şakaklarına ateş ederlerken bile içindeki çatışmaya yenilmemeli insan. Ne duygularını zihninin tozlu çatı katlarında hapsetmeli ne de saf mantıkla yön vermeli hayata. İçindeki ufuk çizgisini görebilmeli insan; deniz ve göğün mavisini karıştırmadan ama bir arada tutarak, nerede başlayıp nerede bittiğinin farkına varmalı insan.
Her geçen gün bir sonraki güne hararetle, ısrarla, çölün ortasında bir vaha bulmuşçasına heyecanla ve merakla başlamalı insan. Yaşamanın hakkını vermeli ne kadar hak yenilse de şu dünyada. Kana kana içmeli hayatın her bir damlasını, tatmalı acı tatlı tüm duyguları. Görerek, dinleyerek, anlayarak, anlatarak, paylaşarak, öğrenerek, gülerek, gülmekten ağlayarak, sevilerek, severek ve çok severek yaşamalı… Aksi takdirde hiç yaşamış olur mu insan?
Fotoğraf için tıklayınız.