“Ekonomi” Maskesiyle Ekonomiyi Batırmak

Anlamsızlıklar silsilesinin bu haftaki eleştirisi hükûmetin bitmek bilmeyen “açılım” sevdası hakkında. Ekonomiye katkı sağlayacak bahanesi ile karantina zorunluluğunu buhar ederek getirilen bu dayatma halk tarafından öfke ile karşılanmakta. Özellikle işin sağlık boyutunun getirdiği tedirginliklerin yanında aslında apaçık ortada olsa da yokmuş gibi davranılan ekonomik tehlikelere de dikkat edilmesi hayati önem taşımaktadır.

 

Giriş-çıkışların sağlık alanına etkileri konusunda Tabipler Birliği başta olmak üzere sağlık örgütleri ile profesyoneller aylardır açıklama üstüne açıklama yapmakta ancak seslerini Başbakanlık binasının içerisindeki Bakanlar Kurulu toplantılarının yapıldığı odaya bir türlü duyuramamaktadır. Tabii pazartesi günkü davadan sıyrılma manevrası olarak tüm yetkiler bir anda Sağlık Bakanlığına bırakılmış olsa da Sağlık Bakanlığı daha önce Bakanlar Kurulu tarafından alınan kararları sadece “B kategorisi” ülkeleri için revize ederek çok benzer şekilde tekrardan uygulamaya koydu.

 

Sağlık alanına geri dönmeden evvel ekonomiye değinmek isterim. Hükûmet son dönemde aldığı kararlar ile “ekonomiyi kurtarmak için açılım şart” fikrini halka yaymaya çalışıyor. Hatta Başbakanlık resmî ağ sayfasında bu açılımlar “turizm açılımı” olarak lanse ediliyor. Hâlbuki işin gerçeğinde oteller için yurt dışından kayda değer sayıda rezervasyon olmadığı konuşulurken aynı zamanda bu şartlarda tüm dünya ekonomik krizdeyken ve insanlarda sağlık korkusu varken kimin tatil için ülkeye geleceği de ayrı bir muammadır. Yani Türkiye’den gelmesi beklenen kısıtlı kumarhane müşterilerinin dışarısında gerçekten bu ülkeye turist gelmeyecekse bu açılımın ekonomiye katkısı olmasının bir ihtimali var mıdır?

 

Aksine bu açılımların, yani karantinasız gelişlerin doğal sonucu olarak yarın Lefkoşa’nın göbeğinde iki-üç vaka çıktığında olacak olanların kimse farkında değil midir? Halkın arasında iki vaka çıktıktan sonra şimdi “dringa” dolu olan kafeler, barlar, restoranlar, dükkânlar ve marketlerin bir anda boşalacağını öngörebilmek için ne medyum olmaya gerek vardır ne de âlim. Bir nevi karantinasız açılımlar ilk dalgayı zar zor atlatan (ya da atlatamayan) esnafın ölüm fermanıdır. Bir daha sokağa çıkma yasağı ve kapanma olmayacağını bildiğimiz hâlde halkın kendisini korumak için sokağa çıkmayacağını ya da en azından hareketliliğini azaltacağını görmek zor değildir. Ekonomide döngünün yavaşlaması veya durması birçok işletmeye zarar verecek, işten çıkarmalara ve hatta iflasa yol açabilecektir. Bununla birlikte vergi toplayamayacak olan devletin maaşları ödemesi de sıkıntıya girecek ve bu da ekonomiyi farklı bir yönden yavaşlatarak büyük zorluklar çıkaracaktır. Bu çıkmazın sonucu en azından düşük kapasitede olsa da ayakta duran ekonominin tamamen batması anlamına gelir. İç döngüyü en azından bir nebze rayına oturtmuşken ve kamu maliyesine girdi Türk lirası cinsinden neredeyse geçen senenin aynı ayı ile çok yakınken böylesine bir risk almanın açıklanacak bir tarafı yoktur.

 

Şimdi bu açılımları sağlık pahasına yapmak isteyenler buyursunlar açıklasınlar. Ya söz verdikleri 1500 liraları bile ödeyemezken olası bir yeni ekonomik daralmada işverenlerle çalışanları nasıl geçindireceklerini söylesinler ya da bu açılımların halka virüs bulaştırmayacağına dair bir teminat versinler. Dünyanın kalanına bizde her şeyin çok güzel olduğu güvenini satmaya çalışırken burada halkın ne sağlık sistemine ne de ekonomik tedbirlere itimadı olmadığını hatırlasınlar.

 

Ekonomi maskesi ile “haçana bir kapalı galacayık, turist gelemeyyor” edebiyatını bırakın. Bu açılımlardan vazgeçin.

 

***

 

Sağlıkta dünya kadar temel sıkıntı var ama sağlıkçıların her hâlde öncelikli görevi pandemi hastanesinin ne olduğunu ve ne anlama geldiğini bile anlamakta güçlük çeken siyasetçilere bu durumu anlatmak. Neden bizim mevcut hastanelerin dışında bir pandemi hastanesine ihtiyacımız var? Çünkü mevcut hastanelerden oluşturulan bir pandemi hastanesi o mevcut hastanenin rutin hizmet kapasitesinin azaltılması ve hatta sona erdirilmesi anlamını taşır. Muhtemelen kendileri özel hastanelerde tedavi gördükleri için bilmezler ama normal zamanda başta Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi olmak üzere devlet hastaneleri kapasitelerinin çok üzerinde hastaya hizmet vermekte. Sırf bu virüs var diye diğer hastalıklar ve sağlık sorunları bir gecede sona ermeyeceğine göre bizim bu hastanelerin tam kapasitede çalışmaya devam etmelerine ihtiyacımız vardır. Çalışma kapasitesinin düşmesi durumunda sadece virüsten dolayı değil diğer birçok hastalık dolayısıyla da can kayıpları ve kalıcı hasarlar söz konusu olacaktır.

 

Aynı zamanda gerek PCR test kitlerinin sayısı, gerekse bu testleri sağlıklı şekilde yapacak teknik görevli sayısı tartışmalıdır. Sağlık örgütleri ilaç ve test kiti gibi malzemelerde ciddi bir eksiklik olduğunu sıklıkla dile getirmektedir. Ayrıca sokağa çıkma yasağı uygulanmadığı hâlde olası bir salgının önceki gibi küçük ölçekle atlatılması olası olmayacaktır. Kapanma olmadığı için virüs daha hızlı ve daha çok yayılacak, bir orta ölçekli salgının dahi bilançosu ağır olabilecektir. Orta ölçekli, 150-200 gibi dışarıya kıyasla az sayıda kişinin aynı anda tedavi görmesinin gerekebileceği durumlarda yeterli solunum cihazımızın olup olmadığı da tartışma konusudur.

 

***

 

Tabii ki bunlar dışarıya kapanma sebebi yahut yurt dışından tüm girişlere karşı bir argümanın parçası değildirler. Özellikle ülkemizde eğitim gören yabancı öğrenciler ile adaya gelmek isteyen diğer kişilerin adaya girişleri 14 günlük bir karantinaya tabi olduğu sürece devam etmesinde bir sakınca görememekteyim. Ancak bu girişlerin maksimum güvenlik önlemleriyle alınması hem sağlık hem de ekonomi açısından çok önemlidir.

 

 

 

 

 

Bir yorum

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir