Pandemi Süreci İlerledikçe Bizleri Neler Bekliyor Olabilir?

COVID-19 hepimizin hayatını derinden değiştirdi. Bir akış hâlinde olan gündelik yaşantımız belirli bir süre durdu ve hiç alışık olmadığımız bir şekilde “yeni normal” standartlarında devam etmek zorunda kaldı. Tabii Kıbrıs’ta nerede bıraktıysak o şekilde devam ettik; o işin çok başka bir noktası. Peki bu süreç devam ettikçe uzun solukta bizi ne bekliyor, dünya nasıl bir yere doğru eviriliyor gelin tartışalım.

 

Pandemi sürecinin uzun süreceği aşikâr ve önümüzde çetin bir kış var. Biliyoruz ki kış aylarında viral ve bakteriyel hastalıklar artmaktadır. Bunun en önemli sebebi, yaz aylarında güneş ışınlarının daha dik gelmesi sonucu havaların daha sıcak olması ve maruz kalınan ultraviyole ışın miktarının daha yoğun olmasıdır. Havaların daha sıcak olması, havada asılı duran damlacıkları engellemektedir. Ayrıca virüsler ve bakteriler, ultraviyole ışınlarına karşı dayanıksız olmaları nedeniyle açık havada enfekte edebilme potansiyellerini çoğunlukla yitiriyorlar. Kış aylarında ise bu etkenlerden çok daha az biçimde bahsedebiliriz. Ayrıca, yaz aylarında kapalı alanlarda çok bulunmayışımız büyük bir avantaj ama kış aylarında maalesef durum böyle olmayacaktır. Önümüzde, kaygılanmamız gereken çok ciddi bir süreç var ve bunu belli ki yaşayacağız. Bu noktada öngörebildiğimiz korunma biçimi maalesef maske ve sosyal izolasyondan ileri gidemiyor. Viral enfeksiyonlarda etkin bir tedavi bulmak oldukça güç çünkü virüsler sürekli mutasyon geçirip DNA’larını sürekli değiştirdikleri için enfekte etme biçimleri de öngörülemez oluyor.[1] Yaratabileceğimiz en büyük fark kendi bağışıklık sistemimizi güçlendirmektir çünkü başka bir müdahale aracı muhtemelen henüz bulunmamış olacaktır. Bilindiği üzere, 1980’lerde patlak veren HIV için henüz bir aşı bulanamadı.

 

Siyasi açıdan devletler muhtemelen sert tedbirler almak zorunda kalacaklardır. Süreç dolayısı ile zaten psikolojik bir daralma yaşayan halkın siyasi de bir baskı göreceği öngörüsündeyim. Son dönemde oldukça kutuplaşan, siyasileşen ve otoriter eğilimleri olan büyük dünya ülkeleri, otoritelerini daha da sağlamlaştırmak için iyi bir fırsat yakalayacaklardır. Mesela bu süreçte Fransa’da Emmanuel Macron mutlak gücü ele geçirdi, Rusya’da Putin’in 2036 yılına kadar ülkeyi yönetmesinin önünü açan anayasa yürürlüğe girdi. Avrupa’da bunlar yaşanırken, ABD’de yıllardır yükselen ırkçılık sonucunda yaşanan olayların da bir değişim yaşatacağı besbelli fakat hangi yönde olacağı konusunda benim tereddütlerim mevcut. Şunu bilmek gerekir ki, pandemi süreci totaliter eğilimleri ve otokrasiyi ciddi bir biçimde besliyor. Süreci iyi yönetemeyen ülkeler agresifleşiyor ve savaş çıkarıyorlar. Uzman yorumculara göre Ermenistan-Azerbaycan arasındaki gerginliğin bir nedeni de bahsi geçen ülkelerdeki salgın durumunun çığırından çıkmış olması.

 

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres, birkaç gün önce yaptığı açıklamada İkinci Dünya Savaşı’ndan beri en büyük ekonomik durgunluğun yaşandığından bahsetti. Ekonomik de bir bunalım bizleri bekliyor. İnsani iş gücü etkin bir biçimde kullanılamadığı için, piyasaya sürülen ürün azalıyor ve günden güne hayat pahalılığı artıyor. Aslında dünya nüfusunun çok büyük bir bölümü hâlihazırda açlık sınırının altında yaşıyorken bu ekonomik kriz, maddi anlamda ulaşımı zor olan birçok şeyi daha da zorlaştıracak gibi. Gıda fiyatlarındaki artış nedeni ile kuvvetli bir kıtlık bekleniyor.

 

Örgün eğitim birçok ülkede durmuş durumda. Çevrim içi eğitim alternatif bir biçimde devam ediyor ve çoğu köklü eğitim kurumu da 2020 güz dönemini örgün olarak işlemeyeceğini açıkladı. Çevrim içi eğitim hakkında en önemli soru aslında ne kadar adil olduğu ile alakalı. Yapılan eğitimlerin öğrenci bünyesine ulaşıp ulaşmadığı, öğrencinin çevrim içi eğitim adına maddi-manevi ne kadar müsait olduğu ve ölçüm yöntemlerinin bu döneme nasıl entegre olduğunun tahlili yapılmadan alelacele bir süreç yaşandı. Eğitimdeki altyapı eksikliği ve fırsat eşitsizliği çok ciddi boyutlara ulaşmış oldu. Bilgisayarı, internet erişimi olan okuyabildi ama bu imkânlar için okullara ve devlet kurumlarına bel bağlamak zorunda olan dezavantajlı insanlar çok yara aldı. Bu süreç bize bir eğitim reformunun şart olduğunu gösterdi ve eğitime yapılan yatırımın tüm ülkelerde sorgulanması gerektiğini hatırlattı.

 

Dünyada sular ısınırken ülkemizde de sağlık sisteminin aslında bu tarz olaylara nasıl da hazırlıksız olduğunu görmüş olduk. Kuzey Kıbrıs’a girişlerde uygulanan kontrolsüz açılma ve pandemi hastanesinin olmayışı, hükûmete olan güveni daha da düşürdü. Sosyolojik bir çıkarım yapacak olursak, Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan halk genel olarak huzursuz ve mutsuz, ve hükûmet tarafından atılan adımlar samimi bulunmuyor. İnsanlar, bu sürecin politize edildiğinin ve gerekli önemin gösterilmediğinin farkında. Sağlık sistemimiz bu kadar kırılganken halk sağlığını hiçe sayan bu adımlar neden atılıyor? Sorgulama ve takdir hepimizin.

 

Bir de bunlar daha iyi günler dedirtecek bir iklim krizi ile karşı karşıyayız. Salgın döneminde tek kullanımlık maske, plastik ve kâğıt kullanımında patlama yaşandı. Barajlar dolu değil ve henüz yazı yarılamadık. Ah, bizden sonrasına kalacak olan dünyadan utanırım!

 

öyle bir ağlasam

öyle bir ağlasam çocuklar

size hiç gözyaşı kalmasa.

 

öyle bir aç kalsam

öyle bir aç kalsam çocuklar

size hiç açlık kalmasa.

 

öyle bir ölsem

öyle bir ölsem çocuklar

size hiç ölüm kalmasa.

(Aziz Nesin)

 

Sağlık ve sevgiyle.

 


 

Referanslar:

[1] Bradley, D. (2020). “Shedding ultraviolet light on coronavirus”. Materials Today (Kidlington, England).

 

Kapak fotoğrafı için tıklayınız.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir