Sporda Uluslararası Açılımlar Ne Kadar Mümkün?

Seçim dönemi gelmişken bol keseden atılıp tutulan vaatler arasına sporda uluslararası açılım meselesi de yer almaya başladı. Özellikle üç tanesi spordan sorumlu bakanlık yapmış olan ve konu hakkında bilgisi olması beklenen adayların bu konunun üzerinde yüzeysel söylemlerle durmaları gelecek dönem adına endişe vericidir.

 

Özellikle bilinmelidir ki toplumumuz uluslararası spor hukuku alanında ciddi bir insan kaynağı sıkıntısı yaşamaktadır. Daha önceki “açılımlar”ın büyük çoğunluğunun ikili ilişkiler ile yapılan ve nispeten küçük ya da sembolik denemeler olduğunu düşündüğümüzde bu alanda “know-how” eksikliğini de görmek zor değildir. Uluslararası spor hukukçusunu geçtiğimizde spor hukukçuları dahi bulmakta zorlandığımız bu dönemde kulüplerimizin ve federasyonlarımızın büyük çoğunluğunda İngilizce bilen yönetici bulmak bile sıkıntılı bir durum hâline gelmiştir.

 

Bu tarz açılımları arttırmak teknik olarak çok büyük zorluklar taşımamaktadır. Özellikle niyetin gençlere spor yaptırmak olduğu ve spor yapma hakkı üzerinden yapılmış olan insani taleplerin uluslararası toplumda kabul görmesi tecrübeyle sabit bir olgudur. Ancak bunu yaparken ilgili dış kurumların iç dinamiklerine ve hukuki yapılarına hakim olmak ve bu yönde ilerlemek gerekir.

 

Bizim yaptığımız açılımlar ise genellikle birtakim siyasi çizgileri temel almakta, bayrak fetişi gibi esasına spor yapma hakkını almayan girişimler ile karşımıza çıkmaktadır. Bayrak, KKTC ya da TRNC ismi, marş gibi siyasi olgularla yapılan taleplere genellikle siyasi cevaplar verilip genel klasik uluslararası hukuk çizgisinde egemenlik üzerinden ret cevapları alınırken, bu gibi siyasi talepler bir kenara bırakılıp spor yapma hakkı üzerinden gerçekleştirdiğimiz taleplerde daha sık olumlu cevaplar alabilinmektedir.

 

Tekerlekli sandalye basketbolu örneğinde takımımız kurulduğunda maçlarını önce Türkiye’de oynarken, meselenin siyasi olmadığının gösterilmesiyle önce hazırlık maçları, sonra Türkiye içerisindeki lig maçları ve en son da Avrupa kupası maçları Kuzey Kıbrıs’ta oynanacak duruma gelmiştir. Kadın basketbolda da bu şekilde bir sürecin gerçekleşmesi muhtemelken açılımı yapan kulüp ve bağlı bulunduğu kurumun aceleciliği nedeniyle süreç erken kesilmiştir.

 

Bu gibi söylemler yapılırken altının doldurulması ve toplum liderliği başta olmak üzere tüm kurumlarımızın atacağı adımlara dikkat edilmesi gerekmektedir. Bu adımları da başı kesilmiş tavuk misali kontrolsüzce sağa sola savrulmak suretiyle değil; ölçülü ve bilgili, spor yapma hakkını temel alacak şekilde atmak bir şarttır. Mevzuatlara hakim olmak ve doğru dili kullanmak kapıları açacakken süreklilik göstermek de oldukça önemlidir.

 

Özellikle kapıların muhtemelen en sıkı şekilde kapalı olduğu futbolda bile doğru adımlar atıldığında maçları yurt dışında oynamak kaydı ile kulüplerimizin ve alt yaşlardan başlayarak millî takım ya da karmalarımızın karşılaşmalar oynamasına engel yoktur. “Devlet” ya da “ayrılıkçı” tutumu sergileyen semboller kullanılmadığında herhangi bir kulübümüzün ya da 17 yaş altı Kıbrıslı Türk karmamızın gidip diğer ülkelerin millî takımlarıyla yahut kulüpleriyle oynamasında bir sakınca yoktur. Ancak başta bayrak ve KKTC adı gibi semboller kullanılmaya başladığında işin rengi değişecek ve yasaklar birbiri ardına karşımıza çıkacaktır.

 

Bunun gibi örnekler arttırılarak karşımıza çıkabilecektir. Sporda uluslararası açılım söyleminde bulunanların bu söylemlerin altını doldurması ve buna göre çalışmalar yapması gerekir. Umuyorum yeni dönemde başta toplum liderliği olmak üzere ölçülü ve mantıklı adımlar atılarak gençlerin spor hayatına daha ciddi katkılar yapılır.

 


 

Fotoğraf için tıklayınız.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir