Ekimin 17’si itibarıyla iki aydır Amerika’da okuyorum. Çok fazla bir zaman gibi gözükmeyecektir fakat benim için öyle. Üniversitelerin odak noktaları hep akademik olur, öğrenciyi ilerideki mesleğine hazırlamak olur zannedilir. İki ay boyunca anladığım şu ki, burası öyle değil. Burada ‘’liberal bireyler’’ ve ‘’özgür düşünürler’’ yaratmaya, öğrencileri özellikle politika yönünden şekillendirmeye adanmış büyük bir çaba var. Öğrenci fikirlerini, görüşlerini kolayca belirtebiliyor, isterse politikadan konuşmak ve tartışmak için kulüp bile kurabiliyor. Bu öğrencileri gözlemlerken Amerika ve politik sistemi ile seçmenin önem verdiği bütün konular hakkında fikir edinebilirsiniz.
Benim özellikle aklıma takılan ise politik kutuplaşma oldu. Burada ya mavisinizdir ya kırmızı, ya solsunuzdur ya sağ. Politik yelpazede herhangi bir tarafta yer almazsanız ve ‘’ortadaysanız’’ görüşünüz pek kale alınmaz. Kim bu mavi ve kırmızı? Mavi kendi tanımı ile ‘’ilerici, liberal’’ Demokratik Parti; kırmızı ise şu anki Amerikan başkanı Trump’ın muhafazakar ve milliyetçi partisi olan Cumhuriyetçi Parti (Republican Party). İdeolojilerini biraz biliyorsanız eğer, ne kadar kutuplaşmış iki parti olduğunu görmek zor değil. Dolayısı ile seçmeni de tamamen zıt yönlere ayırmaları beklenmedik değil.
Sağ-sol, kırmızı-mavi, turuncu-yeşil veya her ne ise. Politik kutuplaşmalar sadece Amerika’ya özgü değil, dünyanın her yerinde var. Seçmenin haklı olarak iki taraf dışında başka şansı da kalmıyor. Sosyolojik yönden bakıldığında da bu durum beraberinde çok fazla sorun getiriyor. Brezilya örneğinden yola çıkalım. Brezilya, on üç yıldır aynı demokratik parti yönetimindeydi. Çok fazla kriz yaşandı, yolsuzluktan ekonominin çöküşüne kadar. Haklı olarak halk demokratik partiden nefret etti. 2018 seçimlerinde ise çareyi sağ partinin milliyetçi adayında buldu. İnsanlar bir taraftan bıktı, dolayısıyla diğer tarafa geçti. Sağdaki liderin ırkçı, cinsiyetçi ve militan görüşlerini umursamadı bile.
Seçmen sıkıldığı, ona zorluk yaşatan tarafı kolayca bırakıp diğerine yönelebiliyor, diğer tarafın politik duruşunu ve ideolojisini dikkate almaksızın. Brezilya sadece bir örnek. Aslında çok yakınımızda yıllar öncesinden aynı şeyler yaşandı ve seçmen yaptığı tercihlerin sonuçlarını yaşadı, hâlâ da yaşıyor. Pek bir çıkış yolu var gibi de görünmüyor.
Sözün özü, seçmene ideolojileri tamamen zıt iki taraf bırakmak ve taraflardan birinin hata yapmasını beklemek, ülkenin yaşayacağı sonuçları da göze almak demek olur. Ülkeyi sadece bir dünya görüşüne takılıp kalmış insanlara teslim etmek olur. Şu anki koşullarda siyasi kutuplaşmayı kaldırmak akıl kârı olmasa da, politik yelpazenin daha iyi temsil edilmesi ve seçmene daha fazla opsiyon bırakılması gerekiyor. Böylece hem kırmızı ve mavi üstündeki odak, hem de toplumu ikiye ayıran politik kutuplaşma ortadan kalkmış olur. Seçmene de sadece bir taraftan diğerine geçmek değil, düşünüp karar verme kalır.