“Adem-i Merkeziyetçi” Tedirginlik

7 Kasım, bir çarşamba günü. Rum lider çözüm konusunda yeni tezi “adem-i merkeziyetçi federasyona” açıklık getirecek. Usul usul, bildiğimizi pekiştirecek açıklamalar bekledim. Öyle olmadı.

 

Sayın Anastasiadis, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile birebir, Kıbrıs Türk siyasetinden habersiz bir görüşme gerçekleştirdi.[1] Bunun önemi büyüktü: Kıbrıslı Türklerin içinde bulunmadığı taraflar arası Kıbrıs Sorunu temalı bir görüşme kulağa uzaktan bile hiç hoş gelmedi. Bu görüşme yerel medyada geniş yankı uyandırdı, fakat ardından bir sessizlik çöktü, kimse nasıl bir sonuç çıkacağını kestiremedi. Bu basın toplantısı sonucunda belki kökten rota değişmedi, ancak kafada soru işaretleri belirdi: Güvenlik ve garantileri konuşurken neden asıl konu güç paylaşımı oldu?

 

Bu yazı Sayın Anastasiadis’in basın toplantısı üzerine bir Kıbrıslı Türk gencin tedirgin düşünceleridir.

 

Basın toplantısının metnini okurken fark edilen unsur Sayın Anastasiadis’in tartışılmasını önerdiği tezinin tekrar tekrar dönüp tekrar tekrar irdelediği bir nokta olması:

“Devlet işlevselliği.”

 

Bu sorunun kökünde yatan sebep Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların farklı “çıkarlara” sahip oldukları düşüncesinden geçer. Sayın Anastasiadis bu düşüncenin farkında olduğunu şu cümlesinde belli ediyor:

“Müzakerelerde bugüne kadar elde ettiğim tecrübeden, Kıbrıs Türk toplumunun sayıca çoğunlukta olan Kıbrıs Rum toplumunun yetkileri kötüye kullanacağı ve Kıbrıslı Türklerin bir kenara koyulacağı konusunda büyük endişe duyduğunu tespit ettim.” [2]

 

Buna göre merkezî yönetimin alacağı siyasi kararlarda salt çoğunluk değil Rumların ve Türklerin oluşacak yasaya göre belirlenen asgari miktarda olumlu oylarının lazım olması bu farklı “çıkarların” çatışmasına yol açacak ve anlaşma olmadığı durumda karar “deadlock” dediğimiz ilerlenemez bir çıkmaza sürüklenecek.

 

Tamamen yalan mı? Elbette değil. 1960-63 arası geçen ortak cumhuriyet döneminde bunlar yaşanmadı mı? Yaşandı. Hatta İlk Cumhurbaşkanı III. Makarios bu sorunu -işlevsellik sıkıntısını- hafifletmek adına 13 maddeli bir anayasa değişikliği talep etti. Tanıdık gelmesi gerekir bu önerinin, zira tarihimizde toplumlar arası gerilimi uçuruma süren ve 21 Aralık olayları ile çatışma dönemine girmemizi tetikleyen değişiklik önerisi olarak bilinir.

 

Neler vardı bu öneride ve Anastasiadis’in açıklamaları ile nasıl örtüşür?

Cumhurbaşkanı III. Makarios’un 13 maddeli önerisinin ana hedefi yönetimde “ayrılıkçılığı” azaltmak, üniter yönetim gücünü -yani genel çoğunluğun yönetimi- arttırmaktı. Bunu sağlamak için önerilerinden bazıları: Başkan ve yardımcısının veto hakkının kalkması (1. nokta), bazı yasaların mecliste salt çoğunlukla geçirilebilmesi (5. nokta) ve kamu hizmetine atamalarda asgari miktarda olumlu Türk veya Rum oyunun aranmaması (12. nokta).[3]

 

Bu önerilerin “devlet işlevselliğini” arttırdığı doğrudur. Devletin işleyişinde kritik kararlarda; örneğin, vergi sistemi, kamu harcamaları, bütçe tartışmaları gibi konularda ivedilik ve verimlilik önemlidir ve iki farklı tarafların bu konularda çıkmaza düşmesi ile çıkmazın uzaması her ikisine de zarar verir.

 

Ancak bu öneriyi sunarken İlk Cumhurbaşkanı da Türk ve Rum “çıkarlarının” farklı olduklarının farkındaydı. Bu bilgi ışığında incelersek fark edebiliriz ki “devlet işlevselliğinin” arttırılması madalyonun sadece bir yüzüdür. Diğer yüzünde ise Türklerin nüfus bakımından Rumlara göre az olduklarından dolayı hiçbir zaman salt çoğunluğu yakalayamayacaklarını bilmek, kısaca her zaman azınlık durumunda kalacaklarını bilmek, bu farklı “çıkarlarını” koruyamayacaklarını söylemek ile eşdeğerdir.

 

7 Kasım’daki basın toplantısında Sayın Anastasiadis’in dediklerinin 1960’taki öneri ile paraleli işte tam bu noktadadır. Türklerin merkezî yönetimde aktif ve gerekli katılımlarının tartışmalı ve şüpheli bir durum olması, bu katılımın “devlet işlevselliğini” tehdit etmesi, aranılan alternatif çözümün Kıbrıslı Türklerin merkezî yönetimde temsiliyetini ekarte edilmesi gerektiğini ima eder. Kısaca, Kıbrıslı Türklerin kendi “çıkarlarından” feragat etmesi talep edilmektedir.

 

Doğalgaz konusu

Bu talebin en gözle görülür yansıması doğalgaz konusundadır. Konuşmasında Sayın Anastasiadis doğalgazda EastMed’in kuruluşunun Kıbrıslı Türklerin onayını beklemeyeceğini, doğalgazdan sağlanacak gelirlerin ise Norveç usulü bir banka hesabında korunacağını ve Kıbrıslı Türklerin hakkının ise bu hesapta çözüm olana kadar tutulacağını söylemiştir.[4]

 

“Münhasır Ekonomik Bölgenin” merkezî federal devlette -yani Rum ya da Türk bölgesel yönetimlerinde değil- olacağını da yinelemiştir. Böylece doğalgazın yönetiminin de dolaylı olarak merkezî yönetimde olacağından emin olabiliriz.[5]

 

Sorum şöyle: Merkezî yönetimde yeterince temsil edilmeyecek, oluşacak yasaya göre asgari miktarda olumlu oyu aranmayacak bir toplumun, doğalgaz gelirinden hakkı olacak payını nasıl belirleyecek Sayın Anastasiadis? Eğer ki “devlet işlevselliği” odaklı bir çözüm olacak ise, çıkarların temsiliyeti ne olacak?

 

“Ya, napalım?”

Bir geri adım atıp düşünelim. “Adem-i merkeziyetçi” diye bir fikir var, fakat altını doldurmadan tartışıyoruz. Hakikaten ne diyor Sayın Anastasiadis? Nasıl bir yerel yönetimden bahsediyor, bu yönetimlerin ne kadar özerk olacağını düşünüyor?

 

Bilmiyoruz. Tartışılması gerek diyor zaten. Sayın Anastasiadis’in açıklamaları bu nedenle sadece akıllarda teşevvüş yaratıyor.

 

55 yıl önce Kıbrıslı Türkler -bizler- III. Makarios’un önerisinde gördükleri tehlike ile haklarından feragat etmek istemediği için iki toplum arasındaki süreç çıkmazdan çatışmaya döndü, günün sonunda Kıbrıslı Türkler için bir varoluş mücadelesine dönüştü.

 

Bu yazının yayımından 3 gün sonra bir yıl dönümü var. Bu yıl dönümü vazgeçilmeyen hakların neticesinin yıl dönümüdür.

 

Yazının başında tedirgin düşüncelerimden bahsettim. Üniter, federasyon, konfederasyon, kökten ayrılık; pek çok şekilde bugün içinde bulunduğumuz sorunun çözümünü tartışıyoruz. Kim olduğu fark etmeksizin konuyu açıyor, hakkında sınırsız miktarda görüş beyan ediyoruz. Bu denli hayatımızda yer edinmiş bir konuda -hayatımızın kendisini etkileyen bir konuda- en dikkatsiz ve tehlikeli hareket ne olur diye düşündüğümde tedirgin oluyorum.

 

Geleceğime kendim karar veremeyeceğimi düşününce tedirgin oluyorum.

 


 

Referanslar:

[1] http://www.yeniduzen.com/anastasiadis-cavusoglu-gorusmesi-dogrulandi-107558h.htm

[2] Yazı boyunca üzerine yorum yaptığım konuşmadan bir alıntı: http://www.yeniduzen.com/iste-anastasiadisin-konusmasi-tam-metin-108661h.htm

[3] https://www.pio.gov.cy/assets/pdf/cyproblem/13%20points.pdf

[4] http://www.yeniduzen.com/anastasiadis-etkin-katilima-takti-108586h.htm

[5] ibid.

Fotoğraf © AFP 2018 / PHILIPPE DESMAZES

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir