Kuzey Amerika’nın Cenneti Kanada’dan Acı Bir Gerçek: Felsefi Bir Yaklaşım

Bir toplumu sorgulamadan, o toplumun bir parçası olamazsın. Ancak, dışarıdan, gerçeklikten pek nasibini almamış hayran bir edayla, hayalcilik oynayan bir fanatik olarak kalırsın…

 

İnsanın başına ne gelirse meraktan gelirmiş derler ya, varsın gelsin. Bu zamana kadar edindiğim her deneyim, yaptığım her analiz, bu koskocaman merakım sayesinde gerçekleşti. Maalesef son gözlemim, sosyal açıdan tam bir trajediyi gözlerimin önüne serdi…

 

Başlamadan önce, sizi biraz merakta bırakayım. Bu sırada, geçen gün rastladığım bir teoriden bahsedeceğim. Konumuzla bir hayli ilişkili çünkü. Platon, antik çağlarda, “mağara alegorisi” teorisini ortaya atmış. Alegoriye göre, bazı insanlar karanlık bir mağaraya zincirlenmişlerdir ve bu insanlar başlarını sağa veya sola çeviremezler, sadece limitlenmiş bir şekilde karşıya bakabilirler. Doğuştan beri bu mağarada olan insanlar, önlerine yansıyan imgelerin dışında başka bir gerçeklik olduğunu düşünmezler. Sonunda içlerinden biri zincirleri kırar, ve dışarıdaki gerçekliği görür.[1] Bu haftaki yazımda, hepinizi mağaradan kaçan adam olmaya davet ediyorum.

 

Eminim ki her yerde, Kanada’nın cennet gibi olduğunu duymuşsunuzdur. Çoğumuza göre, nefes kesen doğası ve arkadaş canlısı insanları ile tam bir refah devletidir Kanada. Gerçekten de, doğası, insanları ve cıvıl cıvıl şehirleriyle, bu algının doğruluk payı çok fazladır. Fakat, bu ülkenin tadını çıkaran insanların yanı sıra, eksi otuz derecelere dayandığımız bu günlerde, karlar altında saklanmış veya saklanmaya çalışılan bir sosyal trajedi de göz ardı edilemez; evsizlik.

 

Birleşik Milletler’in yayınladığı bir rapora göre, dünya çapında 100 milyondan fazla insan, evsiz statüsünde![2] Maalesef, Kanada’da durum Amerika’da olduğundan çok daha kötü durumda. Güçlü sosyal ağın yanında, bu sorun birçok Kanadalı tarafından kabullenilmiş. Bazen, bir şeyleri yüzünüze çarpan bir olay sonucunda farkına varırsınız… Benim de evsizliğin şaşırtıcı düzeylerine ilk şahit olduğum an, Montréal’de, pahalı bir muhitte yapılan bir açık hava partisindeydi. İki tane takım elbiseli adamın, bir evsizin uyuduğu masaya nasıl sırtlarını yaslayıp kokteyllerini yudumladıklarını gördükten sonra, Platon’un teorisi çok daha mantıklı gelmeye başladı. Bu insanlar, bu soruna kendilerini tamamen kapatmış, sadece önlerindeki şehir hayatına odaklanmışlardı. Belki de onlara göre, Kanada sadece oydu. Evsizler oradaydı belki, ama görünmezlerdi. Çünkü, maddi durumu iyi olan insanlar tarafından soyutlaştırılmışlardı.

 

Peki bu konuda ne yapmalı? Bu insanlara nasıl yardımcı olabiliriz, veya yardımcı olmalı mıyız? Şu bir gerçektir ki, bu insanların bazıları bizim onlara verebileceğimiz türde yardımlar istememektedirler. Mesela, geçen gün yiyecek yardımında bulunduğum iki evsiz genç, aldıkları şey karşısında pek sevinmemiş gibilerdi. Hatta şaşırmış bakışlar ile karşı karşıya kaldım. “Ne bu şimdi?” gibi bir tavır, kış soğuğuyla beraber yüzüme âdeta bir tokat gibi çarptı. Bu olay beni biraz üzmüş olsa da, kesinlikle düşündürdü. Demek ki, öncelikle yapılacak yardımda, evsiz olan kişinin esas ne için yardıma ihtiyacı olduğunu belirlemek gerekliydi. Eğer bu kişi bağımlıysa, ücretsiz kuruluşlar tarafından yardım alması sağlanmalıydı. Fakat tabii ki her kararın bir bütçeden geçtiğini varsayarsak, devletin her evsiz bireye yardım etmesini beklemek ütopik olur. Bu yüzden, teker teker yardımlarda bulunmaya çabalamak yerine, evsizlerin faydalanabileceği portallar ve ortamlar oluşturmalıyız. Mesela, dün, soğuk bir kış akşamında, bir grup genç şehir merkezindeki alışveriş merkezinin etrafında bulunan evsizlere ve vatandaşlara bedava sıcak çikolata ve kurabiye dağıtıyordu. Bunun yanı sıra, yıl boyu süren inisiyatifler de mevcut. Bazı üniversite gençleri toplanıp süpermarketlerde atılacak olan yiyeceklerden yemekler pişiriyor ve halka açık bir yerde servis ediyorlar. Bu tarz etkinliklere öğrenciler ve evsizler de katılabiliyor, hatta katılmaları için motive ediliyor. Evsizlere yönelik olarak organize edilmiş yılbaşı etkinlikleri de cabası. İçinde yaklaşık toplamda 50 dolarlık hediyelerin bulunduğu bir ayakkabı kutusu bunlardan sadece bir tanesi. Bu kutular yılbaşında birkaç gün önce toplanıyor ve ihtiyacı olan evsiz kadınlara yılbaşı hediyesi olarak veriliyor. Şüphesiz ki, sokakta gördüğünüz evsizlere cebimizdeki her kuruşu vermek zorunda değiliz. Fakat o vereceğimiz paraları yeni barınaklar ve yukarıda tartışılan etkinliklerin sürdürülebilirliği tarzı şeylere yatırırsak veya böyle organizasyonlarda gönüllü olarak yer alırsak, verdiğimiz paranın uyuşturucu alımına vesile değil, gerçekten iyi bir amaç için harcandığına emin olabiliriz.

 

Bazı verilere göre, Kanada’da, 5 evden 1’i, gelirlerinin %50’den fazlasını kiraya harcamakta.[3] Bu, aslında sadece evsizleri değil, tüm halkı rahatsız edecek bir rakam. Bir toplum olarak eğer sadece mağarada kalırsak, sadece bize gösterilmek istenen figürleri seyredersek, belki bize negatif bir etkisi olmaz, fakat yaşadığımız ortamın gerçekliklerini kaçırırız, başımıza gelebileceklerden habersiz yaşarız. Kendi sorunlarını tanıyamayan bir toplum, gelişemez. Evsizlik herkesin başına gelebilir, hepimiz yarın her şeyimizi kaybedebiliriz. Evsiz durumuna düşmek için, kokain bağımlısı olmak gerekmez. Sen, ben, o mağarada bulunan her birey, bir gün evsiz kalabilir. Evet, maalesef bu yüzleşmesi korkunç bir gerçeklik. Aynı zamanda, toplumda gitgide normalleştirilen bir gerçeklik. Fakat çok küçük yardımlar ile, çok fazla insana yardımcı olabiliriz. Herkesin elinden tutup teker teker kaldıramasak da, buz dağının gözükmeyen tarafında toplumun diğer bir kısmı vardır. O kısım iyileşmeden, ülke olarak sorunsuz bir tavır takınamayız.

 

Birine yardımcı olmak, hayatında direkt bir etki sağlayabileceğini hissedebilmek, bence bir toplumda yaşamanın en güzel hislerinden biri. Umarım hepimiz bir gün önümüze konulmuş seçici imgelerden sıkılır, mağaramızdan kurtulur, etrafımıza bakıp yapabileceklerimizin farkına varırız.

 

Bu yazının çok hayalperest olabileceğinin farkındayım, fakat eğer size bir dakika durup “Acaba ben pek bi’ şey yapmadan, başkaları için büyük bi’ şeyler yapabilir miyim ya?” diye düşündürdüyse, ne mutlu bana. Bu haftaki tek amacım buydu. Size gösterilen filmin dışına çıkın, etrafınıza bakın. Hatta sadece bakmakla kalmayın, görün. Kendi potansiyelinizi, başkalarının üzerindeki etkinizi fark edin. Haftaya görüşmek üzere…

 


 

Referanslar:

[1] “Mağara Alegorisi”. 2018. tr.wikipedia.org. https://tr.wikipedia.org/wiki/Ma%C4%9Fara_alegorisi.

[2] “Evsizler Neden Bu Durumdalar? — Watchtower ONLINE KÜTÜPHANE”. 2018. Wol.Jw.Org. https://wol.jw.org/tr/wol/d/r22/lp-tk/102005882.

[3] “What Is Homelessness”. 2018. Raising The Roof. https://www.raisingtheroof.org/about-homelessness/what-is-homelessness/.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir