Her Şey Sistemin Çarklarının Devamı İçin

Üç maymunla başlamak istiyorum yazıma. Meşhur üç maymun… Bildiğimiz gibi üç maymun, “görmedim, duymadım ve bilmiyorum”dan ibarettir. İşte bulunduğumuz dünya düzeni tam da bu. Ben size yapılan istatistiklerden veya araştırmalardan daha çok kendi gözlemlerimden bahsedeceğim çünkü bu yazdıklarımın istatistiklerle veya bilimsel araştırmalarla çok fazla ilgili olmadığını düşünüyorum.

 

Kim böyle bir şeyi bilimsel araştırma konusu yapmak ister ki? Milyonlarca dolarlar kazandıran akıllı telefon teknolojilerinin nasıl hayatımızı ele geçirdiğini ve kötü yanlarını… Bu bence kimsenin yapmak isteyeceği bir şey değildir. Çünkü reklamcılar, bilişim ve iletişim teknolojileri sektörleri bunlarla besleniyor. Bu konu sert bir konu, bu konu ağır bir konu çünkü gerçekleri bağıra bağıra yüzünüze vuracağım. Belki bir çoğunuz bunu beğenmeyecek, belki beni yadırgayacak ama 3 maymundan çıkıp gerçekleri, o acı gerçekleri görme zamanı.

 

Birkaç gün önce film tasarımlarıyla ilgili bir sunuma katıldım ve orada bazı profesörlerle tanıştım. Onlarla bu konular hakkında tartıştık. Cuma günü ise profesörlerden biri küçük teknolojilerin insanların hayatlarını nasıl değiştirdiğiyle ilgili bir sunumu olduğunu söyledi. Kendisine, gelişmemiş ülkelerde teknolojinin bir kaos yaratabileceğini söyledim. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde teknolojinin iyi taraflarından çok kötü tarafları kullanılıyor ve bunu bilen şirketler bu toplumlardan çok iyi faydalanıyor. Demem o ki, toplumun tüm alanlarında yeterli teknolojik gelişme sağlanmadan sadece bilişim ve iletişimde yaşanan bu hızlı gelişim maalesef olumlu olmaktan çok zararlı hâle dönüşebilmektedir.

 

O ise bana bir araştırmadan bahsetti: İlaç verilmeyen hastaların çektikleri acıları incelediklerini söyledi ve ilaç üretiminin ne kadar önemli olduğunu vurguladı. “Evet.” dedim ve kabul ettim, ilaçlar insanları iyileştiriyor, fakat aynı zamanda teknoloji ve buluşlar da insanları hasta edebiliyor. O da bana korkudan bahsetti, insanların korkularından. “Bu korku değil, bu gerçekler.” dedim. Var olan gerçekler. Bu konuda bir örnek olarak, küçük yaştaki bir çocuğun tabletlerden başka sosyalleşme alanının olmaması nedeniyle gözlerinin bozulmasından dolayı doktora gidip gözlük takmaya başlaması veya asosyal kişilik gelişmesi nedeniyle çocuk psikiyatristine gitmesi gibi durumlar olabilir.

 

Aslında her şey birbirine zincirleme bağlı ilerliyor. Hastalıklar, doktorlar ve tedaviler, sistemin bir zincirlemesi gibi. Bu benim görüşüm tabii, buna karşı çıkabilirsiniz ve eleştirebilirsiniz. Bunların hepsini kabul ediyorum ve bu en doğal hakkınız. Tartıştığım profesöre dönecek olursak kendisi bu küçük teknolojileri sunan bir insan. O insana bu görüşümü söylediğimde tabii ki savunmasını sunacak çünkü o bu işten ekmek yiyen bir insan, aksi olur ise zaten kendi ekmek kapısını taşlamış olur. Onun görüşü ve bilinci bu yönde olmak zorunda, yoksa adam işsiz kalır.

 

Şimdi biraz daha açık olabildim mi? Hepimizin bir görüşü var ve bu görüşler bulunduğumuz olayların ve işlerin ilerlemesiyle gelişiyor. Hepimiz birer oyunun parçası gibiyiz. Bu tartışmada bana İngiltere’de bir araştırma olduğunu söyledi ve gelişmiş ülkelerde Instagram, Snapchat ve Facebook kullanımı ile “selfie” çekme oranının çok düşük olduğunu söyledi.

 

Peki tamam istatistikler bunları söylüyor fakat benim gördüklerim ne olacak? Bu istatistikleri kim yaptı ve neye göre yaptı? Ben altı ay boyunca İngiltere’de yaşadım ve insanların ellerindeki telefonlara yapıştığını gördüm. Eğlence mekanlarında dans etmek yerine çekilen fotoğrafları gördüm. Tinder denilen ve “tanışmak” için tasarlanmış olan uygulamanın aşırı derece kullanımını gördüm. Herkesin Instagram, Facebook ve Snapchat hesabı olduğunu gördüm. Ben yanlış mı görüyorum yoksa? Benim gördüklerim ne olacak? Benim istatistiğim de bu yönde…

 

Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde teknolojinin kaosa nasıl sebebiyet verebileceğine gelirsem de kendi yaşadığım ülkeyi örnek verebilirim. Ülkemizde bu bilişim ve iletişim teknolojilerinin çok yararlı amaçlar için kullanıldığını söyleyebilir misiniz? Yoksa süregelen Instagram çılgınlığını, herkesin yaptığı gösterişleri ve her şeyin güzel, hoş ve mükemmel olduğunu mu görüyoruz internette? Gerçekten her şey bu kadar mükemmel mi peki hayatınızda? Instagram’da ve Facebook’ta gösterdikleriniz gibi mi yaşamınız? Eğer öyleyse hiçbir şey söyleyemem tabii ama bir düşünün, o gösterdiğiniz hayatınız sadece gezdiğiniz ve eğlendiğiniz anlar mı? Neden sadece bu taraf var? Her şeyin bir de canavar tarafı var değil mi?

 

Asosyalleşen bir toplum, çocukların parklarda oynamaması, annelerin “sussun” diye gittiği yerlerde çocuklarına tablet veya akıllı telefon tutuşturması, ortalıkta dolaşan ve bağıran bebeklerin azalması…Küçük yaştan medyanın ve teknolojinin göbeğine doğan çocuklar. Bu dediklerimin bir istatistiğe ihtiyacı var mı sizce?

 

Çevrenize bir bakın ve bana bunların benim uydurmam olduğunu söyleyin. Buna razıyım. Bunun bir uydurma olmasını içtenlikle isterdim. Neden herkes “görmedim, duymadım, bilmiyorum”u oynuyor? Çünkü herkes sistemin içinde kalmak istiyor. Sistemin dışına çıktığı anda dışlanacağı korkusu içerisine düşüyor. İşte o adamın bahsettiği korku tam da bundan ibaret. Dışlanma korkusu. Neden hiç kimse Instagram ve Facebook’un onu ele geçirdiğini fark edip vazgeçemiyor? Çevrenizdeki konuşmalara bir bakın herkes Instagram ya da Facebook’ta gördüğü olaylardan paylaştığı resimlerden bahsetmiyor mu? Dedikodular bile internette gördüğümüz şeylerden ibaret değil mi?

 

Kendimi ele alayım, ben lisedeyken bir süreliğine Facebook hesabımı kapatmıştım ve arkadaşlarımın konuşmalarına uyum sağlayamıyordum, çünkü çoğu sohbet Facebook’ta görülen, duyulan, paylaşılan ve konuşulan konularla alakalıydı. Ben kendimi dışlanmış hissettim ve konuşmalara uyum sağlayamadım. Kendimden bir örnek verdim size. Bu konu ile ilgili yapılan bir araştırmada, kişilerin Instagram ve Facebook hesaplarını kapatmasının ilk 1 hafta içinde kişiye huzur verdiği ve stresinin azaldığı gözlemlenmiş fakat ikinci ve üçüncü haftadan sonra kişilerde stres seviyesi ve kaygı seviyesi artmış çünkü kişiler kendilerini olaylardan uzak hissetmişler[1]. Bunlar kişilerin toplumla olan ilişkilerini kısıtlamış ve kişiler kendilerini toplumdan uzaklaşmış hissettikleri için kişilerdeki stres ve kaygı tekrar çoğalmış. İşte yaşadığım bir olayın gerçek bir istatistiği.

 

Bir diğer araştırmada ise, sosyal medya kullanımının kişilerde sosyal yalnızlık yarattığı görülmüş.[2] Sosyal medyadaki kişilerin çok mutlu gözükmesi ise, bunu gören diğer insanları kendilerinin neden öyle olmadığını düşünerek mutsuzluğa itebilmektedir. Diyeceğim şu ki, üç maymunu oynamaya devam ettiğimiz sürece sistemin içindeyiz. Ne zaman ki bunu yapmayız, dışlanabiliriz, farklılaştırılabiliriz, garipsenebiliriz. Çünkü her şey sistemin devam etmesi için. Tabii ki teknoloji insanoğlunun gelişimi için vazgeçilmez ve gereklidir fakat toplumların yüzde kaçı bunu düzgün kullanıyor ve yüzde kaçı bunun oyuncağı hâline geldi?

 

Kaynaklar:

  1. https://www.digitaltalks.org/2017/03/13/yapilan-son-arastirmaya-gore-sosyal-medya-kullanimi-dislanma-duygusuyla-baglantili-olabilir/
  2. https://www.bbc.com/turkce/vert-fut-42625744

 

Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir