Mercan Çıplaklığı

Okyanuslar… İnsan doğasında tarifsiz bir sakinlik uyandıran büyük su kütleleri. Kim hoşlanmaz ki dalgaların hareketlerini izleyip eşsiz melodilerini dinlemekten ve o sırada da varoluşun sınırlarında gezmekten? Ada insanı oluşumuzdan mıdır emin değilim ama özellikle bu yazıyı okuyanların çoğunun deniz kenarında suyun hareketlerini izleyerek saatler geçirdiğinden kuşkum yok. Çoğu zaman hep meşgul ve tedirgin yaşamlarımızdan bir çıkış yolu, rutinliğin kölesiymişçesine sarsılan bedenlerimizi dinlendirip, kaotik zihnimizi huzura kavuşturan bilişsel bir mola aslında suya yakın veya temas halinde olma fırsatı.

 

Ya onu keşfetmek?

 

Dünya’nın yaklaşık olarak %71’ini kaplayan ve gezegendeki yaşamın %94’üne ev sahipliği yapan okyanusların kabaca %95’i ile okyanusta yaşayan canlıların %86’si keşfedilebilmiş değil.[1] Buradan iki önemli sonuç açığa çıkıyor: Kara canlıları olarak gezegendeki diğer yaşam formlarına oranla oldukça küçük bir azınlığız ve daha da şaşırtıcı olarak uzay hakkında okyanuslardan daha çok şey biliyoruz. Yaklaşık 11.000 metre ile Dünya’nın en derin noktası olan Mariana Çukuru Ay’a kıyasla daha fazla gizem barındırmakta. Bu noktada şunu sormaktan kendimi alıkoyamıyorum: Uzayın keşfi okyanusların keşfinden daha çok mu hedef alınıyor? Eğer öyleyse, neden? Okyanusların derinliği, karanlığı ve olağanüstü basıncı umutsuz belirsizliği giderme çabasına ağır mı basıyor?

 

Müphemiyetin bunaltıcı griliğinden bir adım geri atarak şu renkleri kafanızda canlandırın: Turuncu, kırmızı, sarı, mor, yeşil ve daha fazlası… Şimdi ise okyanusla birleştirin. Aklınıza neresi geliyor? Mercan resifleri! Uzaydan dahi görünebilen süper organizma.

 

Deniz omurgasızlarından Anthozoa sınıfına dâhil olan mercanlar “polip” olarak bilinen bireylerin kolonileşmesiyle mercan resiflerini oluşturur. Billurlaşmış bir tür kalsiyum karbonat (aragonit) içeren bu resifler, tropikal sularda -özellikle Pasifik Okyanusu’nda- bulunarak geniş biyoçeşitliliği ile dünyanın en zengin ekosistemlerinden bazılarını içerir.[2] Bunun en çarpıcı örneklerinden biri Avustralya’nın kuzeydoğu kıyısında bulunan Büyük Set Resifi’dir. Ancak ne yazık ki günümüzde dünyanın en büyük mercanlarını barındıran bu resif can çekişiyor. Bir zamanlar rengarenk canlılıkları ile göz kamaştıran mercanlar şimdi hayalet beyazlığında yaşam mücadelesi veriyor. Halihazırda %93’ü beyazlamış Büyük Set Resifi’nde son iki senede beyazlama ve buna bağlı ölümlerde yaklaşık %50 civarında artış gözlemlenmesi gerçekleşen yok oluşun boyutunu net olarak açığa çıkarıyor.[3]

 

Mercanlara ne oluyor?

 

Mercanlar stres altında olduklarında dokularında simbiyotik (ortak yaşam biçimi) olarak yaşayarak besin sağlayan algleri (zooxanthellae) -mercan kayalıklarına renklerini veren su yosunları- dışarıya atıyor.[4] Bunun sonucunda ise “mercan beyazlaması” meydana geliyor. Enerji kaynaklarını kaybetmiş olsalar bile beyazlanmış mercanlar hemen ölmüyor. Hatta, stres faktörlerinin 6-8 hafta içinde ortamdan kaldırılması, bazı türlerin alglerini, yani renklerini geri kazanmasıyla sonuçlanabiliyor.[5] Fakat, birçok diğer tür ise savunma mekanizmalarının toparlanamayacak derecede zarar görmesi sonucu ölüyor.

 

Peki buna sebep veren stres faktörü ne?

 

Sudaki sıcaklığın artışı, yani iklim değişimi! Mercan resifinin su sıcaklığındaki anomalilere karşı tepkisi, dört yılda gerçekleşen iklim fenomeni “El Niño”nun suları ısıtması ile daha kritik seviyeye ulaşıyor.[6] Isınan sulara bağlı olarak artan asit düzeyi ve su kirliliği de çevresel stres unsurları arasında yer alıyor.

 

En çok hangi bölgeler etkilendi?

 

Mercan beyazlamasının en fazla görüldüğü bölgelerin başında Büyük Okyanus ve El Niño sularının merkezindeki Christmas Adası yer alıyor.[7] İlaveten, Madagaskar, Maldivler, Florida, Fiji, Havai ve Endonezya gibi ülkelerde de hasar gören mercan toplulukları çoğunlukta.[8] Gezegendeki mercan resiflerinin %35’inin yok olma tehdidi ile karşı karşıya olduğu belirtilirken, aynı zamanda olası bir “La Niña”nın (rüzgarın şiddet veya yön değiştirmesinden kaynaklanan ve El Niño’nun tersi olan bir okyanus olayı) daha felâket sonuçlar doğuracağı öngörülüyor.[9]

 

Mercanlar ölünce…

 

Okyanustaki yaşamın dörtte birine ev sahipliği yapan mercan resiflerini su altı dünyasının yağmur ormanları olarak düşünebilirsiniz. Batı Pasifik’te yer alan Mercan Üçgeni; balık, kaplumbağa, ahtapot, deniz yıldızı ve kestanesi, istiridye ve anemonlar (deniz şakayıkları) gibi hayvanlara ek olarak birçok bitki türünü barındırdığından ekolojik açıdan oldukça değerli. Karbon döngüsündeki rollerinden dolayı okyanusların akciğeri görevi görmelerine ek olarak, insanlar için ekonomik ve turistik açıdan da büyük önem taşıyorlar. Gel gelelim ki, iklim değişikliğine karşı gerekli adımların atılmaması durumunda bu bölgenin 2100 yılına kadar yok olacağının sinyalleri veriliyor, “zincirleme çıplaklık” olasılığı güçleniyor.[10] Ayrıca, yaşamlarını kıyıda sürdüren insan popülasyonunun azalan besin kaynakları sebebiyle %80 düşeceği tahmin ediliyor.[11] Diğer bir değişle, “zincirleme yok oluş” hızla yaklaşıyor.

 

Mercanların geleceği ne renk?

 

Yapılan araştırmalar sonucu sıcak sulara daha iyi adapte olan türleri içeren resifleri fiziksel olarak daha yüksek ısı direnci gerektiren bölgelere taşıyarak, doğal seçilim ve evrim hızını destekli gen akışı aracılığıyla artırabilmek mümkün.[12] Böyle bir müdahale, gelecek nesillerin değişen iklim koşullarına karşı daha dayanıklı olması anlamına geliyor. Her ne kadar doğal adaptasyon sürecinin küresel ısınma hızına yetişemeyeceği düşünülse de, doğru müdahalelerle mercanların “hayat yarışının” desteklenmesi, resifleri ölümün beyazlığından kurtarabilir. Beyaz mercanların beraberinde getireceği siyah geleceğimiz yaşam dolu bir renk cümbüşüne dönüşebilir.

 

“Renk körlüğümüzden” kurtulmayı başarabildiğimiz müddetçe…

 


 

Referanslar:

 

[1] National Oceanic and Atmospheric Administiration (2019), Oceans & Coasts.

 

[2] Hoegh-Guldberg, O. (1999) Climate change, coral bleaching and the future of the world’s coral reefs. Marine and Freshwater Research 50: 839-866.

 

[3] Hughes, T.P. et al. (2018), Global warming transforms coral reef assemblages, Nature, 556: 492–496.

 

[4] Glynn, P.W. (1993) Coral reef bleaching: ecological perspectives, Coral Reefs 12: 1-17.

 

[5] Watts, J. (2018) Next generation may never see the glory of coral reefs, The Guardian.

 

[6] Glynn, P.W., D’Croz, L. (1990) Experimental evidence for high temperature stress as the cause of El Nino coincident coral mortality, Coral Reefs 8: 181-191.

 

[7] [8] Goreau, T.J., Hayes, R.M. (1994) Coral bleaching and ocean ‘hot spots’, Ambio 23: 176-180.

 

[9] Slezak, M. (2015) Global coral bleaching event, New Scientist.

 

[10] Robertson, J. (2017) Rising carbon emissions could kill of vital corals by 2100.

 

[11] Brayton, C. (2016) How is coral reef bleaching affecting national marine sanctuaries?, National Oceanic and Atmospheric Administiration.

 

[12] United Nations Environment Programme (2019), Coral reef restoration and conservation.

 

Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir