Sosyal Medya Dönemi

Yıllar geçer ve zamanlar değişir. Her şeyin aynı kalmasını beklemek mantıksızdır. İnsan doğası malum; değişikliklere o kadar rahat alışırız ki, büyük değişimler gözümüzde o kadar da büyük görünmez. 10 yıl geriye gidin ve günlük hayatın o zamanlar pek içinde olmayan, şu an ise tam ortasında olan bir şey düşünün. Bence neyi tarif ettiğimi buldunuz: Sosyal medya.

 

Sosyal medyanın hayatımıza yadsınamaz getirileri vardır. İletişimi kolaylaştırması ve yakınlarımızla iletişim kurmayı veya iletişimde kalmayı sağlaması en başta gelir. Kişisel bir örnek vereceğim. Lyon’da okumakta olduğum dönemde karlı bir gün fotoğrafı paylaşmıştım. Bu fotoğrafı uzun bir süre görmediğim, Avrupa’da okuyan bir arkadaşım gördü ve birbirimize yakın mesafede olduğumuzu fark ettik. Birkaç ay sonra da arkadaşım beni ziyaret etti. Sosyal medya sayesinde uzun süredir görüşmediğim bir arkadaşımla güzel bir hafta sonu geçirmiş oldum. Birkaç yıl öncesi olsa bu teknolojiye sahip olmadığımız için bu senaryo gerçekleşemezdi.

 

Tabii ki, sosyal medya gerçek hayatımızı yansıtmaz. Mesela ben Lyon’daki karlı gün fotoğrafını paylaştıktan sonra muhtemelen okula gidip ders dinlemişimdir. Sonra spora gidip evime dönmüşümdür ve rutinim devam etmiştir. Çevremdeki insanlara bakıyorum da, sosyal medyanın tamamıyla gerçeği yansıtmadığının ayrımında olmayan insanlar var. Sosyal medyada genellikle en iyi anları görürüz. Bilinçli bir sosyal medya kullanıcısı olmak için önce bunun ayrımında olmak gerek. Sorgulamadan kendi hayatıyla kıyaslayan, “herkes mutlu bir ben mutsuz” düşüncesine düşen o kadar çok insan var ki. Hâlbuki sizin fotoğraflarda mükemmel gördüğünüz ilişkinin birçok çatlağı olabilir, kahkaha atarken fotoğraf paylaşan kişi birkaç dakika sonra ağlamış olabilir veya kitap fotoğrafı paylaşan kişi fotoğrafı çektikten sonra kitabı bir kenara atıp okumamış olabilir.

 

Özellikle kendimden küçüklerin bu sanal tuzaklara düştüğünü ve takipçi kazanma derdinde olduğunu görüyorum. Tahminen benden 7-8 yaş küçük bir kızın bir etkinlikten sonra profesyonel kameradan çekilen fotoğrafların ne zaman paylaşılacağını, “acilen” Instagram’a atması gerektiğini sorduğuna tanık olmuştum. Bana çok garip gelmişti. Verdiğim örneğin dışında da, sosyal medyayı insanların klavye arkasına sığınması, dolayısıyla isteyenin istediğini yazmasıyla linç kültürünün oluşması, kıyaslamayı artırarak öz güveni düşürmesi ve insanların gerçekliğini değiştirmesi yüzünden tehlikeli buluyorum. Fakat bilinçli kullanılırsa hayatımıza güzel bir katkı sağlayabilir. Benim gibi pek aktif olmayan kullanıcılar fotoğraflarını arşivlemek, insanlarla iletişimde kalmak için kullanabilir. Aktif kullanıcılar ise, bunun artık bir meslek olduğunu göz önünde bulundurursak, içerik üretip kazanç sağlamaya kadar ilerletebilir. Beğensek de beğenmesek de, sosyal medya günümüzün, yirmi birinci yüzyılın gerçeği.

 

Benim gibi 90’lı yılların çocukları ilk gençlik / ergenlik yıllarını MSN ile geçirmiştir. Şimdi hepimiz o dönemleri nostaljiyle hatırlarız. “Hatırlan değil titreşim yollama vardı!!!”, “Dinlediğin şarkıyı yazıp gönderme yapmak modaydı.” ve benzeri cümleler MSN’den konu açılınca tekrarlanır. O zamanlar “L” harfini büyük yazmak, garip takma isimler kullanmak, durum bölümüne afili sözler yazmak modaydı. Bunu birisi şimdi yapsa gülünç olur. Instagram’a gelince, gördüğüm kadarıyla objektife bakmadan fotoğraf çekmek, sayfadaki fotoğrafların birbiri ile renk uyumu olması ve etiket kullanmak oldukça yaygın. Acaba Instagram’ın zamanı geçince bunlar bize MSN dönemi kadar komik gelecek midir?

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir