Geçen yaz, Münih’in ardından Prag’a üçüncü kez gidebilme fırsatım olmuştu. Bu yazımda da geçen ayki Münih’te üç gün başlıklı yazımın aynı formatını izlediğimi düşünürüm. Münih ile ilgili yazımı okuyanlar için aktaracaklarım biraz tekrar olabilir; ancak burada ansiklopedik bilgiden kaçınarak kendi gözlemlerimi yazmaya çalıştım.
Öncelikle şunu söylemek istiyorum, yaz aylarında Prag, Türk turistler tarafından çok tercih edilen bir yer hâline gelmiş. Tatil boyunca sokaklarda, mağazalarda her yerde yoğunlukla Türklerle karşılaştık. Bunun sebebi gerçekten ucuz bir Avrupa şehir olmasıdır. Muhtemelen Avrupa’da tatil yapmak isteyen, Türk lirası kazanan kişilerin bundan sonra daha fazla ziyaret edeceği Avrupa şehri olması muhtemeldir. (En basiti yarım litre pilsner bira genelde 2 avrodan biraz daha ucuzdu. Marketlerde çok daha ucuz.)
Prag sokakları[1]
Ucuz olmasının yanında tarihî dokusu da bence kendisini diğer Avrupa şehirlerinden farklı kılmaktadır. Daha önceleri sahip oldukları çok kültürlü yapıyı, şehrin birçok noktasında hissedebilirsiniz. Benim tabirimle Prag, Berlin’in eski kenti gibidir.
Ulaşım konusunda çok net söylüyorum, Uberciyiz. İlk kez kullandım; gerçekten çok rahat ve iki kişi için neredeyse toplu taşıma fiyatına idi. Prag’da bir önceki gelişimde taksi açısından canı fazlasıyla yanmış birisi olarak Uberci olmam gayet normal. Unutmamak lazım, tramvaylar da şehrin gerçekten bir parçası. Metro ise nükleer savaşa yönelik yapıldığı için bayağı bir derinde. Onunla da ulaşım gayet ucuz ve kolay.
Yemeklerinden memnun kaldığım için biraz uzun aktarımda bulunacağım; gerek kendi mutfakları gerekse dünya mutfakları olsun çok iyiler. Kendi yerel mutfakları biraz Bavyera mutfağına benziyor. Domuz bacağı ve sosis de burada yerel yiyecekler kategorisine girmekte. Kendilerine özgü başka yerde yemediğim gulaş ise güzeldi; tadı molehiya eti gibiydi (molehiya tavuklu daha güzeldir). Tripadvisor’den baktığımız bir restorana yürürken genelde kendimizi başka bir restoranda bulurduk. Şehrin her köşesinde uygun fiyata inanılmaz restoranlar vardı. Geyik etinden kaza, Kore mutfağından Lübnan mutfağına birçok yeni tat keşfettik. Sütlü tatlıları sevdiğim için kendi özel tatlılarından olan Trdelnik’i deneyemedim. Görünüş olarak Limasol tatlısına benzeyen bu tatlı, dondurma ile birlikte de yenilmektedir.
Trdelnik tatlısı[2]
Üçüncü kez Prag’a yeğenimin Avrupa’nın en köklü okullarından Charles Üniversitesinden mezuniyeti için gittim. Tıp alanda İngilizce eğitimi vardır. Bunun yanında Ekonomi Üniversitesinin de İşletme ve Ekonomi alanında İngilizce lisans programları vardır. Başvurmayı düşünmüştüm ancak sonra farklı bir yola girdim; belki yüksek lisansa başvururum. Tekrardan tebrikler yeğenim.
Prag’da birçok görülecek güzel ve tarihi yer vardır. Bunların başında Eski Kent gelmektedir. Şehir bunun çevresine kuruludur. Eski kentin dar yollarında yürümek gayet keyiflidir. Charles Köprüsü, Lennon Duvarı, Astronomi Kulesi ve biri büyük diğeri küçük iki kulesi olan St. Vitus Katedrali birbirine yakın ve yürüme mesafesindedir.
Lennon Wall
St. Vitus Katedrali
Siyasi olarak sol görüşe insanlardan ciddi bir tepki olduğunu, Sovyetler Birliği’nin 1968 müdahalesini unutmadıklarını gözlemledim. İlginç bir şekilde hediyelik eşya dükkânında Sovyet kalpaklarını da satıyorlar. Bir nevi Sovyetler Birliği ve ideolojisini bu yolla deyim yerindeyse yerle bir ediyorlar.
Kafka müzesine bir önceki gelişimde gitmiştim. İçinde hem Kafka’nın yaşadığı dönemi ve hayatını hem de Kafka’nın yazım tarzını bulabilme açısından, beğendiğim bir müzeydi. Dönüşüm kitabında geçen birçok detay da müzede yer almıştır. Dönüşüm kitabı demişken onun üstünden dönen son tartışmalara değinmemek olmaz diye düşünüyorum. Türkçe çevirilerinde kapaklarında böcek kullanılması son zamanlarda büyük tartışmaya yol açtı. Çünkü Kafka’nın Kurt Wolff Yayınevine gönderdiği 25 Ekim 1915 tarihli mektubunda şöyle diyordu, “Yani Starke’in gerçekten bir kitap resimleyicisi olduğundan, doğrudan böceğin resmini yapmaya kalkışabilir gibi geldi bana. Sakın yapmasın böyle bir şey, lütfen! Niyetim, böylece onun yetki alanını kısıtlamak değil, öyküyü doğal olarak daha iyi bildiğim için, kendisinden yalnızca bir ricada bulunuyorum. Böceğin resmi yapılamaz. Dahası, uzaktan bile gösterilemez.”[3] Bu mektubu okuduğum Can Yayınları’ndan çıkan kitabın kapağında da böcek vardı! Konu ile ilgili Can Yayınları’nın sahibi Can Öz’ün Youtube’dan bu konu ile ilgili yaptığı açıklama “Kafka’yı yayınlamak Kafka’ya ihanet etmekten geçiyor. Çünkü Kafka aslında eserlerinin birçoğunu yayınlanmamak üzere en yakın arkadaşı Max Brod’a teslim ediyor. Kafka vefat ettikten sonra Max Brod bu eserleri yayıncılara veriyor. Onlar da yayınlıyor. Eğer onun sözüne itina ediyor olsaydık bırakın böceği, kitaplarını da yayınlamamamız gerekiyordu.”[4] şeklinde oldu. Bu yayıncı olarak haklı bir bakış açısını ortaya koyuyor.
Kitap alırken yayınevine dikkat eden biri olarak Can Yayınları, İletişim Yayınları ile birlikte en çok güvendiğim yayınevidir. Hatırlayanlar olacaktır, Can Yayınlarını uzunca bir süre klasik “beyaz kapak” kullanan bir yayıneviydi. Kabul etmek gerekir, Can Yayınları genel olarak son çıkardıkları kitapların kapaklarında harika işler yapıyor. Kapak tasarımlarındaki bu dönüşüm, kitapları ve yazarı daha çok öne çıkarıyor. Yine de Dönüşüm kitabında kişisel görüşüm böcek kullanılmaması gerektiğidir. Çünkü kitap daha en başından itibaren insanın böcek oluşunun normal bir olay olduğu hakkındadır. Kapakta böcek olması bence kitabın ana fikrine aykırıdır. Bunun yanında Can Öz’ün yayıncı olarak verdiği cevaba ve kapak tasarımlarındaki değişimlere de saygı duyuyorum.
Kafka Müzesi[5]
Böcek kapaklı Dönüşüm kitabı[6]
Prag Kafka ile anılmasına rağmen Çek Cumhuriyeti ve Prag, birçok ünlü yazarın kitaplarına da ev sahipliği yapmış bir kenttir. Milan Kundura’nın Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği, ilk okuduğum ve en çok beğendiğim kitabıdır. Okuduğum zaman, kitabın felsefi boyutu, içinde birden fazla hikâye olması ve kurgusu beni çok etkilemişti. Tabii kitabın bir kısmının Prag’da geçmesi de benim için önemliydi. Tavsiye ediyorum.
Münih yazımda da bahsettiğim gibi bu yazıyı çok önceden yazmıştım ama dövizin ani yükselmesinden ötürü hem de paylaşabileceğim bir platform olmamasından ötürü yayımlayamamıştım. Prag, genel olarak beğendiğim bir şehirdi. Zaten üç kez gitmem bunu kanıtlıyor. Okul fiyatlarını bilmiyorum ama yaşamın öğrenci için Prag’da ucuz olduğunu ve öğrencilik yaşamının benim gördüğüm kadarıyla gerçekten de güzel olduğunu vurgulamak istiyorum. Turistik açıdan da ziyaret edilmesi gereken bir şehirdir. Zamanım olmadığı ve yorgun olduğum için Karloha Vari ve Plzen şehrine gidemedim. Ama bu dördüncü kez Prag’a gitmem için yeni bir neden olabilir.
Kaynakça ve notlar
[1] Kamil Güley tarafından çekildi.
[2] https://www.kevinandamanda.com/amazing-food-prague/
[3] Kafka, Franz. Çevirmen: Cemal, Ahmet. Can yayınları. 2014. İstanbul. Sayfa 99.
[4] https://www.youtube.com/watch?v=JBJS6QxEA_A
[5] https://www.prague.eu/en/object/places/357/franz-kafka-museum
[6] https://www.dr.com.tr/kitap/donusum/edebiyat/roman/dunyaroman/urunno=0000000064022
Kapak fotoğrafı:
https://www.telegraph.co.uk/travel/destinations/europe/czech-republic/prague/
Kaynağını belirtmediğim fotoğraflar, benim tarafımdan çekildi.
Post-credits scene:
Büyük bir Marvel Sinematik Evreni hayranı olarak bunu yapmasam olmazdı. Haftaya, geçen hafta vizyona giren Kaptan Marvel ile ilgili ilk film değerlendirmemi yapmaya çalışacağım. Açıkçası filmi beğendim. Filmin negatif yönleri daha çok ön plana çıktı. Ben hem beğendiğim yönlerini hem de birkaç Marvel filmlerinde de olan ve eleştirdiğim noktaları tartışmaya çalışacağım.