Mağusa Cumhuriyeti vatandaşlarına, bizlere, genelde “gargacı” derler; Mağusa’mıza da “Garga Cumhuriyeti”. Ta geçmiş yüzyıllardan beridir bu böyle. Nasıl ki Lefkoşalılar “şeherli”, bizler de gargacıyız. İnanmazsanız garga heykelimiz bile var! O artık sizi inandırsın diyorum ben.
Garga Mağusalıyla ve Mağusa’yla özdeşleşmiş bir sembol. Misal gurbette olan biri olarak, ne zaman bir muhabbette garga geçse ben hemen döner bakarım, biz gargacıyız derim. Aynı zamanda benden bahsederken de arkadaşlarım gargacı diye bahsederler.
Aslında bu gargacı söylemini bazıları bize aleyhte bir söylem yapmışçasına kullanmıştır fakat biz bu gargacılıkla özdeşleşmiş olacağız ki seviyoruz ve en azından şu sıralar çoğumuz kötü anlamda algılamıyoruz. Ayrıca Mağusa’mızın spor kulubü Mağusa Türk Gücü de garga sembolünü kullanıyor ve taraftarlarına da “Ultra Crows” deniyor.
Hatta Super Kola’nın “Super Gold Mandarin” içeceğinin adı bile garga ile anılıyor; nam-ı diğer “Garga Suyu”.
Peki nedir bu garga mevzusu da Mağusalılar garga ile anılıyor, gargacı oluyor?
I. Dünya Savaşı zamanında adamızın tümünü fakirlik ve yemek kıtlığı sarmıştı. Fakat bu kıtlık Mağusa Limanının çalışmasına engel değildi. Buraya gelip giden gemilerdeki mürettebat, misafirler, turistler ve liman çalışanları genellikle eğlence amaçlı meyhanelere gidiyordu. Mağusa’daki Aşçı Hasan ve Foki’nin meyhanelerinde de palaz yerine meze olarak garga verildiği dilden dile dolanan rivayetlerden biri.[1] Aynı zamanda kentin sakinlerinin de açlıktan ve kıtlıktan dolayı, hayatta kalmak için, surlarda/hisarlarda bulunan küçük kargaları yemiş oldukları ağızdan ağıza dolaşan söylentilerdendir. O zaman bu zamandır bu rivayetler ve söylentiler sebebiyle gargacılık ve gargalar Mağusa ile bütünleşmiştir.
Mağusa’mızı simgeleyen bu kuşun heykelini geçen haftalarda Gazimağusa Belediye Başkanı kente yaptırmış. Bu heykele bazı tepkiler oldu ki o tepkileri verenlerden biri de benim. Bu tepkilerin sebebi Mağusa’nın heykel ihtiyacından çok bazı önceden söz verilmiş yada başlanmış ama yarım bırakılmış işlerinin olmasıdır. Mesela bir önceki seçimden kalmış olan bir söz ve bu seçimler için aynı vaat olan olan Salamis Yolu asfalt yapımı. Salamis Yolu da Mağusa’mızın en işlek yollarından biri. Hoş, şehre giriş çıkış zaten üç yoldan yapılabiliyor o ayrı. Salamis Yolu’nun asfaltının yenileceği sözü bir önceki seçimde verilmiş, var olan asfalt sökülmüş, dolayısıyla trafik yavaşlamış tabii. Bu son seçimde de bitirme sözü verilmiş olan yol hâlen bir tarla havasına sahiptir. Yani gerekli olan bir işlem yerine bir heykel yapılmıştır, buna tabii ki de halkın bir tepkisi olur. Masraf olarak ikisi de aynıdır demiyorum; ama gene de önceliği hazırda başlanmış olana vermek gerektiğini düşünüyorum.
Trafik, saat 5 trafiği bir kaosken ve bu durum için hiçbir çare düşünülmezken, şehir planlama heykel mi planlıyor? İki şerit gereken çember giriş çıkışlarına park edilen arabalar, hastane (gerek devlet gerek özel) yollarının trafikle sıkışması ve park alanı olması, acil işi olan herhangi birine ya da kent sakinlerine yardım etmiyor.
Trafik, ambulans, hastane ve Salamis Yolu demişken bir merakımı dile getirmek isterim. DAÜ çemberinin olduğu yolun farkında mıyız? Hani bisiklet yolu yapılmış olan ki bu takdire şayan bir şey. Umuyorum bisikletlilere olan saygımız her gün daha da artar. Bu bahsettiğim yerdeki kaldırım, park yeri kadar kocamandır ki bu muhtemelen park yeri amaçlı yapılmış olduğundandır. Aynı zamanda da yola yakın olan kenarına ana yoldan araba çıkamasın diye kazıklar konulmuştur. Peki, Salamis Yolu’nun sonu olan, artık Hastane Yolu diye adlandırdığımız o yolda o 5 trafiğinde eğer bir ambulans geçecek olsa nasıl geçecek? Hayır, sonuçta ana yoldaki arabalar kaldırıma çıkamıyor, kazıklar var, ana yol da iki şerit değil ama kaldırım muhtemelen 3 araba sığar… Ne bileyim, trajikomik. Ama neyse ki heykelimiz var!
Diğer bir tepki ise heykelin gerçekten estetik olmaması ki bence de çok yerinde bir tepki. Yani mimarımız yok, inşaat mühendisimiz yok, sanatçımız yok diyemeyiz herhâlde değil mi? Var ama görüşleri alınmamış ya da yeterli sayıda görüş alınmamış bence. Sanıyorum ki biraz aceleye gelmiş bir heykel oldu bu, yani danışılması gereken işin profesyonelleri, bilenleri mutlaka vardır.
Gargacı olmaktan, Garga Cumhuriyeti olmaktan da, öyle anılmaktan da bizler mutluyuz ama saydığım ve saydıklarımın dışında da bir sürü yapılması gereken şey varken bu heykel günümüzü maalesef aydınlatmıyor.
Referanslar
[1] Okan Dağlı, Dervişe G. Kutlu, Selma Gürani: Mağusa Öyküleri
Fotoğraf için tıklayınız.