Halk olarak en büyük hobilerimizin arasında siyaset vardır. En bilgilisinden en bilgisizine, her yaştan insan siyaset konuşmaya bayılır. Neredeyse herkes birer siyaset uzmanıdır. Herkesin her konuda mutlak surette bir fikri vardır. Herkesin bir ideolojisi vardır. Peki gerçekten ideolojisini biliyor mudur bu insanlar?
Çok sayıda kendini “sosyalist” olarak tanımlayan insan tanıdım; bir sayfa açıp Marx okumamış, sosyalizmin ne olduğunu bilmeyen.
Çok sayıda “sağcı” insan tanıdım, “Piyasayı devlet mi yönetsin yoksa serbest piyasayı mı tercih edersin?” diye sorduğumda “Tabii ki devlet yönetsin!” diyen.
Kulaktan dolma bilgilerden kendini uzman sanan, bildiğine inandığını körü körüne savunan onlarca insan tanıdım.
Kıbrıs Türk siyasetinin en büyük sorunu budur.
Meclisteki milletvekillerinin arasında dahi bu bilinmezlik vardır. “Sağ” partilerin arasında ekonomik sol temelli görüşleri savunan, “sol” partilerin arasında düpedüz ekonomik sağ görüşleri savunan vekillerimiz vardır. Normal midir peki bu?
Önümüzdeki üç yazıda siyasetimizdeki “sağ” ve “sol” kavramları ile mevcut partilerimizin bu kavramlarla olan ilişkilerini değerlendireceğim. Partilerin, evrensel olarak alışılmış siyasi yelpazedeki yerlerini belirleyen sosyal ve ekonomik boyutları ile ülkemizdeki “sağ-sol” karmaşasının en büyük sebebi olan Kıbrıs sorunu boyutunu ele alacağım. İlk yazı ekonomik boyut hakkında.
Klonlar ve Ötesi
Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Sayın Tufan Erhürman ile Ulusal Birlik Partisi Genel Başkanı ve Ana Muhalefet Lideri Sayın Ersin Tatar geçtiğimiz günlerde canlı yayınlanan bir programda karşı karşıya geldi. İki liderin uzlaştığı noktalardan belki de en önemlisi, “CTP ile UBP’nin ekonomik politikaları aynı” söylemine uygun şekilde iki parti liderinin de ekonomimiz için en uygun nokta olarak “kamu-özel ortaklığı” ismindeki modeli öne sürmesiydi. Kaldı ki özelleştirmeyi savunan Yeniden Doğuş Partisi hariç mecliste temsil edilen partilerin tamamı bu görüşü paylaştığını ifade ediyor.
Kurulduğundan bu yana toplumumuzun en büyük “sağ” partisi olarak bildiğimiz Ulusal Birlik Partisine bakalım mesela. 1974 sonrası oluşan ekonomik ortamın ve bu ekonominin başını çeken kamu iktisadi teşebbüslerinin (KİT) mimarı Ulusal Birlik Partisidir. Sanayi Holding, Kıbrıs Türk Hava Yolları gibi kamu şirketleri UBP dönemlerinde kurulmuştur (ve genelde UBP dönemlerinde kapanmıştır).
Daha da ileri gitmek gerekirse UBP Parti Tüzüğü, 2’nci maddesinin 5’inci fıkrası şöyle der:
“Cumhuriyet Anayasası ile büyük önder Atatürk’ün ilke ve devrimlerinin yön verdiriciliğinde, sınıfsız ve ayrıcalıksız bir toplum yaratmak”
“Sınıfsız toplum yaratmak” isteyen, kamu iktisadi teşebbüsleri kuran, bugün “kamu-özel ortaklığı” modelini savunan muhafazakâr ve milliyetçi bir parti. Bu parti Doğu Perinçek’in Vatan Partisi değil. Bu parti Rauf Raif Denktaş’ın kurduğu, Derviş Eroğlu’nun, Tahsin Ertuğruloğlu’nun, Hüseyin Özgürgün’ün, Ersin Tatar’ın liderlik ettiği Ulusal Birlik Partisi.
Öte yandan kökleri sosyalizme dayanan, daha sonra Annan Planı döneminde referandumda “evet” diyecek kesimin kitle partisi olma yönünde adım atarak ismine “Birleşik Güçler” tanımını ekleyen ve kapısını sağ kökenli seçmene açan Cumhuriyetçi Türk Partisi. Giderek liberalizme kayan politikalarının getirdiği hayal kırıklığı sonrası “özümüze dönüyoruz” diyen, yeşilden kırmızıya geri dönen, son genel seçimde gösterdikleri iktisat kökenli adayların neredeyse hiçbiri sol ekonomik görüşü savunmayan Cumhuriyetçi Türk Partisi.
Bugün Sayın Tufan Erhürman’ın da dediği gibi Cumhuriyetçi Türk Partisi artık “kamu-özel ortaklığı” diyor. Ulusal Birlik Partisi de bunu savunuyor.
Koalisyon protokolüne göre telekomünikasyonda ve toplu taşımacılıkta bu model öngörülüyor. Bu noktada Toplumcu Demokrasi Partisinin daha önce “kamu-özel ortaklığı” modeline özellikle telekomünikasyonda karşıt görüş belirtmesine rağmen bugün bu görüşün arkasında birleşmesi şaşırtıcıdır.
Halkın Partisi kurulduğu günden bu yanı bu modelden bahsediyor. Özellikle seçim manifestolarında yer verdikleri sosyal konut projesi Birleşik Krallık’taki belediye evlerini (council house) hatırlatmıştı. Demokrat Parti de son dönemde bu modelden bahsediyor.
Elektrikte bu modelin uygulanıp uygulanmayacağı muammadır. Sayın Başbakan hükûmetin Türkiye’den kablo ile elektrik getirilmesinin taraftarı olduğunu belirtmiştir. Tabii bu taraftarlık, projenin yakın gelecekte gerçekleşmeyeceğinin bilincinde olarak “biz istiyoruz ama şartlar olmuyor” maskesini tutmak mıdır yoksa koalisyon partilerinin tamamı gerçekten kablo ile elektrik gelmesini mi istemektedir? Karar vermek zordur.
Özelleştirme yanlısı ekonomik politika savunan Yeniden Doğuş Partisi diğer beş partiye göre ekonomik politika konusunda daha belirgin çizgilere sahiptir ve ekonomik boyutta incelendiğinde açık bir “sağ” partidir. Devletleştirme ve sosyalizm yanlısı partiler ise meclis dışındadır. Özellikle 90’lı yılların ortasından itibaren dünyada çok fazla karşılık bulamasa da bu görüşü savunan önemli sayıda insanımız vardır. Toplumumuzda kendini sosyalist olarak tanımlayan çok sayıda insan olmasına karşın bu görüşe sahip insanların farklı fraksiyonlara bölünmüş olması, sosyalizmin mecliste temsil edilmesine engel teşkil etmektedir.
Hükûmetteki dört parti ve ana muhalefetin ekonomide “kamu-özel ortaklığı” modelinde birleştiğini görmek şaşırtıcı değil. Meclisteki 50 milletvekilinden 48’ini barındıran bu beş parti aslında bu doldurulmamış ve evrensel olarak pek örneği görülmemiş modeli, ekonomik politikasızlığı itiraf etmek yerine arkasına saklanacak bir kurtarıcı olarak görmektedir.
Özellikle CTP ve TDP tabanında sosyalizme varan görüşlere sahip birçok seçmen var. Öte yandan yıllardır UBP’ye destek veren birçok serbest piyasacı iş insanı da var. Bu “kamu-özel ortaklığı” modeli gerçekten uygulandığında orta soldan, merkez ideolojiye yayılan bir görüş olsa da aslında partilerin ekonomik politika belirleme yerine “sin da gülle geçsin” bakış açısından dolayı oluşturduğu bir paravan olduğu için bu “sağ” ve “sol” tanımlamasının merkezinde yatan ekonomik boyutu ile bu beş partiyi ayrıştırmak imkânsıza yakındır.
Ülkeyi yöneten ve yönetmeye aday partilerin gösterdiği ekonomik politikasızlık ürperticidir. Tüm partilerin klonlanmışçasına söylemlerinde tekerrür ettirdiği “kamu-özel ortaklığı” modeli prensipte kötü duyulan bir model olmasa da içinin acilen işinin ehli olan ekonomistler tarafından doldurulması gerekmektedir.
Fotoğraf için tıklayınız.