Kısa Bir Bakışla Kanser

Kanser.

 

Bu terim her üç insandan birini zorlu bir mücadeleye davet eden ve çağımızın en zorlayıcı hastalığını tanımlar.

 

Kanser ya genetik olarak aileden kalıtsal olarak aktarılır ya da mutasyonlardan dolayı sonradan gelişir. Bu yazımda sonradan gelişen kanseri ele alacağım.

 

En basit hâliyle kanserde, hücrelerin kontrollü çoğalmasını kontrol eden genler mutasyona uğruyor ve kontrolsüz bir hücre bölünmesi, büyümesi ortaya çıkıyor. Hücrenin bölünmesinde rol oynayan üç ana genin mutasyona uğramasıyla, hücreler kontrolden çıkıyorlar:

 

1- Proto-onkogen: Hücrelerin kontrollü bölünmesinden sorumlu, büyüme faktörü olarak rol oynayan proteinleri kodlayan gendir. Mutasyona uğradığı takdirde “onkogen”e dönüşerek kontrolsüz ve hızlı bir hücre bölünmesine yol açar. Bu mutasyonlar dominant (baskın) mutasyondur ve bu geni kodlayan tek bir alelin mutasyona uğraması, işlev kazancına yol açmak için yeterlidir.

 

2- Tümör baskılayıcı gen: DNA’da mutasyon ve problem olduğu zaman hücre bölünmesini durdurmaya yarayan proteinleri kodlayan gendir. Mutasyona uğradığı zaman kontrolsüz hücre çoğalması devam eder ve tümör gelişimi engellenemez. Bu mutasyonun etkili olabilmesi için her iki alelin de mutasyona uğraması, işlev kaybı mutasyonların çekinik olduğundan gereklidir.

 

3- DNA’daki hataların tamirinde rol oynayan genler: Mutasyona uğradıkları zaman aynı hücredeki diğer genlerde de mutasyona sebep vermeye eğilimlidirler.

 

Hemen hemen her gün vücudumuzda mutasyonlu hücreler oluşuyor ve bağışıklık sistemi tarafından bu hücreler öldürülüyor. Kansere dönüşebilmeleri için mutasyonun yukarıda sıraladığım genlerde meydana gelmesi gereklidir.

 

İyi huylu olarak adlandırılan tümörler vücutta yayılma göstermez, ameliyatla alınır, kanserin türüne ve bölgesine bağlı radyasyon terapisi uygulanır ve çoğu zaman ek tedavi gerektirmez.

 

Kötü huylular ise vücutta yayılma özelliğine ve tedavi bitince yeniden ortaya çıkabilme özelliğine sahiptirler. Metastaz adı verilen prosedürle bulunduğu tümör bölgesinden kan ve lenf dolaşımlarına karışan kanser hücreleri bu dolaşım sistemleriyle vücudun diğer bölgelerine yayılıyor (Şekil 1). Farklı kanser hücrelerinin belirli noktalara yayıldığı görülüyor. Örnek olarak göğüs kanseri kemik, akciğer, göğüs kafesi ve beyine yayılma gösterirken; akciğer kanserinde daha çok beyin, karaciğer, kemik ve böbrek üstü bezlerine yayılma görülüyor.

 

Şekil 1. Kanser hücrelerinin ilk oluştuğu alandan koparak başka organlara yayılma ve burada tümörler oluşturarak metastaz aşamasına geçmede izlediği yol (National Cancer Institute, 2017).

 

Bu hücrelerin vücutta yayılmalarında izlenen yol keşfedilmiş fakat bu evrenin başlamasına sebep olan nokta hâlen araştırılıyor. Bu noktanın keşfedilmesi büyük bir adım olacaktır.

 

Metastaz kanseri son evrelerde göründüğü için zorlu bir tedavi sureci vardır. Bu süreçte ameliyatı takip eden kemoterapi, immünoterapi, hormon terapisi, hedeflenmiş tedavi -bu tedavide kemoterapiden farklı olarak kimyasal ilaçların kanser ve sağlıklı hücreleri ayırt etme özelliği bulunur- gibi hastalığın seyrine ve türüne göre tedavi yöntemleri uygulanır.

 

Kanserin evreleri vardır ve bu evreler kanserin boyutunu ve ne kadar ileri gittiğini tarif etme biçimidir. Evreler greydlere bölünür ve bu greydler kanser hücresinin normal bir hücreden farklılık seviyesini gösterir.

 

TNM ve numaralandırma gibi değişik aşamalandırma sistemleri vardır. “T” harfi ne kadar ilerlediğini ve yayıldığını gösterir; 1 ile 4 arası sayılarla derecelendirilir. “N” harfi lenf bezlerine yayılma derecesiyle alakalıdır ve 0 ile 3 arası sayılar kullanılır. “M” ise diğer organlara yayılma durumunu gösterir “0” diğer organlarda kanser hücresi yok “1” ise diğer organlarda kanser var olarak adlandırılır.

 

Numaralandırma yöntemi Kıbrıs halkı arasında en çok bilinen ve en yaygın olandır. ilk evreler hücrelerin hâlen tümör bölgesinde bulunduğu tedavinin daha kolay olduğu evrelerdir. 4. evre gibi ileri evreler oldukça zorlu bir tedavi süreci gerektirir. 4. evredeki kanser metastaz ismini alır. Tedavi tamamlanıp kanser hücreleri yok edilse bile 4-5 yıl içerisinde hatta bazen 1 ay içinde yeniden oluşabiliyorlar. Bunun da net bir sebebi bilinmiyor ve araştırmalar devam ediyor. Heyecan ve korkuyla beklenen sonuçlar hep duyduğumuz şeylerdir. Aslında bu aşamalarda insanların öğrenmek istediği sonuç bu evrelerdir. Geçmişte 4. evreden çok korkuluyor olsa da günümüze kadar atılan büyük adımlarla 4. evre kanserin tedavilere yanıt verme oranı arttı.

 

Aynı kansere sahip hastalar, çok farklı kanser hücrelerine sahip olabiliyorlar. Bir tümörün üzerinde bile birden fazla tipte kanser hücresi vardır. Bu durum kişiye özel tedavilerin üzerinde yoğunlaşılmasını hatta neredeyse bütün araştırmaların bu konu üzerinde yapılma dönemini hızlandırdı. Uygulanan tedavinin tek bir vücutta bir tümörün tamamı yerine bir kısmını yok etmesi yine farklı mutasyonlara sahip hücrelerden dolayı oluyor. Her gün daha önce bu alanda çalışanların hiç rastlamadığı yeni kanser hücreleri, yeni genetik değişiklikler görülebiliyor. Farklı DNA’lardaki mutasyon çeşitliliği bir okyanustaki kum sayısı kadar çok olabilir.

 

Bu yazıda sadece birkaç noktaya değinmiş olmama rağmen bunun ne kadar karmaşık bir durum olduğunun net bir şekilde fark edilebiliyor olduğuna inanıyorum.

 

Hiçbir noktada kelimelerle kanseri çağırma veya yok etme söz konusu bile değil. “O da, o kötü hastalığa yakalandı.”, “Kanserin çaresini buldular da açıklamazlar.” gibi cümleler çok tanıdık değil mi? Dilerim yazının sonunda kanser sözcüğünü kötü hastalık olarak nitelendirerek ondan kaçmış olmayacağınızı ve tam anlamıyla anlaşılamayan bir hastalığın kesin çözümünün ne kadar zorlu olduğunu anlatabilmiş ve toplum algılarını biraz da olsa yıkabilmiş olacağım.

 

Kötümserlik değil, sadece bu genetik hastalığı bilimsel yönden açıklamak ve konunun tıbbi ciddiyetini vurgulayarak farkındalık yaratmak istedim. Geçmişe oranla bu alanda gelişen teknoloji ve her gün yayınlanan yeni araştırmalar sayesinde her geçen gün daha fazla insan tedaviye yanıt verip kanserden kurtulabiliyor. Araştırmalar, spesifik gen bozukluklarına ve mutasyonlara karşı kesin sonuç vermeye başladı.

 

Kanserden konuşalım, bilinçlenelim ve olaya bilimsel yaklaşalım. Risk her zaman herkes için var. Kanser kelimesine “o kötü hastalık” süsü vermek hiçbirimizi koruyamaz maalesef. Önemsenmeyen ama her gün uzmanlar tarafından vurgulanan risk faktörlerini konuşalım, ne yapıp ne yapılmaması gerekir inceleyelim, belki başka bir yazıda. Kanser araştırmalarını maddi ve manevi destekleyin, gerçeklik payı olmayan haberlere inanmayın. Psikolojik açıdan hep mutlu ve pozitif olmanızın, serotonin seviyesini yüksek tutmanızın, kanserle savaşta tıbbi olarak oynadığı rol ise başka bir konu. İnternette ve çevrenizde bu savaşı kazanmış birçok kahramanlara ulaşabilir, onlardan ilham alabilirsiniz.

 

Bilim, bilinç ve sağlık oldukça kanseri yenmek de mümkün. Bilimsellikten hiç kaçmayın olaylara, hep bilimle yaklaşın.

 


 

Kaynakça

 

Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir