S-200: Beklenmedik Misafir ve Düşündürdükleri

Uzun yıllardan beridir süregelen tanınmamışlık ve statüsüzlük sorunumuz, maalesef bazı ilginç yanılsamalara yol açıyor. Bu yanılsamalardan bir tanesine geçtiğimiz hafta kaleme aldığım yazıda değinmiştim. Okuyanlar hatırlayacak, değişimin devlet statüsü tanımadığını, biz istesek de istemesek de değişimin buraya da geldiğini ve geleceğini belirterek bitirmiştim yazımı. Bir diğer yanılsama ise, dünyada yaşanan gelişmelerin bize genelde uğramayacağı, teğet geçeceği yönünde var olan yaygın inanış.

 

Bu duruma örnek olarak Suriye İç Savaşı’ndan bahsedebiliriz. Genelde, bizden çok uzak olduğu, bizimle bir alakası olmadığı düşünülür. Ancak bunun böyle olmadığını gösteren korkutucu bir olay yaşadık geçtiğimiz hafta. Sekiz senedir süren savaşın en yeni safhasında gerçekleşen, İsrail ve Suriye arasındaki hava bombalaması olayında bizim de payımıza bir S-200 füzesi düştü. Bu beklenmedik misafirin havada parçalanarak boş bir alana isabet etmesi, ülkemizi çok büyük bir felaketten kurtardı. Hepimizi derin korkulara sevk eden bu ilk olay, aslında yanı başımızda yaşanan bu büyük ve acı savaşın çok da uzağında olmadığımızı hatırlattı. Âdeta coğrafyanın kader olduğunu ve tanınmamışlığın bize herhangi bir muafiyet sağlamayacağını yüzümüze vurdu.

 

Dikkat çeken bir başka nokta ise, Rum basınından bize yansıyan bir gelişme oldu. Kıbrıs gazetesinin haberine göre, Rum Sayıştay Başkanı Odisseas Mihailidis’in, İngilizce yayım yapan “Cyprus Mail” gazetesinin, ilgili haberde, orijinal ismi  “Vuno” olan köyün ismini “Taşkent” olarak vermesinin, ceza gerektirebileceğinden söz etti.[1]

 

Bunu okuyunca aklıma gelen ilk şey, füzenin “işgal edilmiş topraklara” düşmesinin de protesto edilip edilmediği oldu ama neyse ki o derece ileriye gitmemişlerdi. Kıbrıs’ta alışık olduğumuz bu tip akıl tutulmaları bu yazının konusu olmadığından dolayı, daha fazla yorum yapmadan esas meselemize geçiyorum.

 

Peki Ne Yapmalıyız?

Suriye’deki savaş sekiz senedir devam eden ve bir süre daha devam edecek gibi gözüken büyük ve karmaşık bir savaş. İran, Amerika, Rusya, Türkiye gibi ülkelerin de dahil olduğu çatışmalarda 565 binden fazla insan öldü ve 4,9 milyon Suriyeli ülke içinde yer değiştirmek zorunda kaldı. 6,3 milyon Suriyeli vatanlarını terk ederek mülteci durumuna düştü.[2]

 

Bu savaş öyle bir hâl aldı ki, kimin kimi neden vurduğu belli değil. Her şey öylesine birbirine karışmış ki, çözmek mümkün değil. Bir türlü şiddet durdurulamıyor. Gelişmelere bakacak olursak, bir süre daha savaş durdurulamayacak ve Suriye’ye istikrar uğramayacak gibi gözüküyor. Durum böyle diye sakın karamsarlığa kapılmayın. Elbette, bizim de yapabileceğimiz şeyler var.

 

Mesela, Suriye savaşı hakkında yazılan bir çok kitap ve makale var. İnternette bulunabilecek farklı kaynaklar var. Eğer yeterince bilmiyorsak, işe önce okuyarak ve öğrenerek başlayabiliriz. Daha sonra, mülteci kamplarına nasıl yardım edebileceğimizi, oralara nasıl gönüllü katkı yapabileceğimizi araştırabiliriz. Daha da somut olmam gerekirse, ülkemizde faaliyet gösteren Mülteci Hakları Derneğinin faaliyetlerini takip ederek, onlarla iletişim kurarak nasıl yardım edebileceğimiz hakkında bilgi sahibi olabiliriz. Üçüncü adım olarak ise, barış politikalarını savunmalı, desteklemeli ve sevgiyi yayabildikçe yaymalıyız.

 

Bu konu size soyut gelmiş olabilir. Ancak işin aslına bakacak olursak, günlük hayatımız sırasında uygulayabileceğimiz ve fark yaratabileceğimiz bir meseledir. Örneğin, farklılıkları ötekileştirmemek, toplumumuzda yer alan farklı sosyoekonomik kesimlerden gelen insanlarla diyalog kurmak çok etkili bir davranış biçimi olabilir. Değişim ve fark yaratmayı başarmak, selam vermek kadar küçük ama etkili adımlarla mümkün. Ne alakası var demeyin. Savaşların en önemli sebeplerinden bir tanesi de geçmişte ekilen küçük nefret tohumlarının büyümesidir.

 

Dolayısıyla, lafı fazla uzatmaya gerek yok. Farklılıklarımızın ne kadar önemli bir zenginlik olduğunu anlatan ve Hükümet Kadın filminde geçen bir replikle bitirmek istiyorum bu yazıyı:

“Bu dünya, senden olmayanlarla hoştur. Onların sana verdiği ilimlerle, kıymetlerle, gönüllerle hoştur. Sadece senin gibiler değil, senden olmayan da çok yaşasın ki, sen de yaşa. Hele bir de onun gözüyle gör şu fani dünyayı. Herkes beyaz olsa, o zaman beyazı fark edemezsin ki. Değil mi? Veyahut da siyah. Beyaz en güzel siyahta belli eder kendini. Beni ben yapan yegâne şey, benden olmayandır. O yoksa, sen de yoksun. Ne anlamın kalır ne rengin belli olur, ne de tadın.”

 


 

Referanslar

[1] Kıbrıs Gazetesi. (2019). “Rum Sayıştay Başkanı’ndan ‘Taşkent’ tepkisi”, Kıbrıs Gazetesi.

[2] Sağırlı, O. (2019). “Sekiz yıl bitti savaş bitmedi.”, Türkiye Gazetesi.

 

Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir