Sicilya Notları: Yolculuk, Mekân ve Zaman

Beklenmedik bir mekandan gelen davetsiz bir misafir gibi gelip zihnimin köşelerinde dolanmaya başlamıştı o sabah. “Samsun asfaltında otomobiller, ne güzeldir yollarda olmak şimdi…”

 

Bu sözler, Yeni Türkü’den dinlemeyi sevdiğim, oldukça hüzünlü olan ancak bir o kadar da huzur veren Mamak Türküsü adlı şarkıya ait. Eserin kaynağı ise, Kemal Burkay’ın 12 Mart 1971 döneminde kaldığı Mamak Askerî Cezaevi’nde yazdığı şiir.

 

Bu sevimli şarkının sabahıma eşlik etmesinin yegâne sebebi, yeniden yola çıkıyor oluşumdur. İstikametim, Sicilya’nın güneydoğusunda yer alan Siraküza kenti. İşte, böyle bir hâletiruhiye içerisinde olduğum bir sabah, Roma’da okurken tanıştığım arkadaşım Luisa’nın büyüdüğü kenti keşfedecek olmanın heyecanı ve yeniden yolda olmanın verdiği keyif ile hostelden çıkarak otobüs terminaline doğru yürümeye başladım.

 

Yaklaşık üç buçuk saat süren yolculuk boyunca gördüğüm manzaralar, bana fazlasıyla Kıbrıs’ı hatırlattı. Lakin, Kıbrıs’a benzediği için mi yoksa bir Akdeniz adası olduğu için mi böyle hissettim, orasını tam kestiremedim.

 

Yunan matematikçi Arşimet’in doğum yeri olan Siraküza, zengin tarihi, leziz yemekleri ve etkileyici mimarisiyle görülmeye değer bir sahil kenti. Bunun dışında, bir başka ilginç bulduğum nokta, kahvaltı kültürü oldu. Burada, sabahları “granita” adı verilen ve buz ile dondurma arasında bir kıvamı olan bir tatlı ve özel bir çeşit ekmek ile güne başlamak yaygın bir alışkanlık. Sıcak yaz günleri için oldukça ferahlatıcı olan granita, Sicilya’ya gelindiğinde kesinlikle uygulanması gereken bir sabah ritüeli.

 

Hızlıca geçen iki günün ardından, ağustos ayını geçireceğim San Vito Lo Capo’ya doğru yola çıkıyorum. Bu şirin sahil kasabası, Siraküza’nın tam tersinde yani adanın kuzeydoğusunda bulunan ve kumsallarıyla ünlü olan bir yer.

 

Siraküza’dan uzun bir yolculuk sonucu vardığım San Vito’da, edindiğim ilk izlenim yaseminli bahçeler ve Girne dağlarına benzeyen Sicilya dağları oldu. Bu iki detay ve daha birçok şeyi gözlemleyerek attığım adımlarımın sonunda, bir ay boyunca çalışacağım ve yaşayacağım hostele geldiğimde güler yüzlü ve sıcakkanlı insanlar tarafından karşılandım. Kısa bir sohbetin ardından, dinlenmek için odama çekildim. Gün boyu süren yolculuk fazlasıyla yormuştu.

 

Ertesi gün, kahvaltıdan sonra yaptığım kısa bir yürüyüş sonrasında tüm kasaba ile tanışma şansım oldu. Tanıştım derken, bölgeyi iyice bir turlayıp binaları ve insanları incelemeye ve özümsemeye çalıştım dersek daha doğru olur aslında. Daha sonra akşam üzeri, yeni arkadaşlarımla birlikte bisikletlere atlayıp, yüzmek ve gün batımını izlemek için yeniden sokaklara daldık. Hava serin, sokaklar daha kalabalıktı. Mevsim yaz ve bölge Akdeniz olunca, akşam yaşantısının daha hareketli olması elbette fazlasıyla anlaşılan bir durum.

 

Çok geçmeden, kendimi sahile bırakmıştım bile. İçimden bir ses, burayı sevdiğimi söylüyordu…

 

Sonuç Yerine

Gelen her yaz mevsimi ile birlikte bu mevsimi ne kadar çok sevdiğimi bir kere daha hatırlıyorum. Evet çok sıcak. Bu durum genellikle bunaltıcı da olabilir. Ancak, yazın kendine has ritüelleri, kokuları ve alışkanlıkları son derece çekici ve büyüleyici oluyor.

 

Serin bir temmuz akşamında yapılan muhabbet, bir ağustos sabahında yenilen karpuz veya haziran başında atılan ilk yüzme kulaçları. Bu saydıklarım, mevsimi keyifli kılan özelliklerden sadece bir kaçıdır elbette…

 

Lafı daha fazla uzatmadan, şöyle bir kelam ederek bitirelim bu yazıyı. 2019’un yazında payıma düşen yegâne şey, Sicilya’nın güzelliğine kendimi verip yaklaşmakta olan sonbahar mevsimine hazırlanmak.

 

Yaz elbette çok hoştur. Ancak, eylül her zaman yeni başlangıçların zamanıdır…

 

 “Çiçekler ağaçlarda kalsın, uçurtmalar göklerde… Haziran, temmuz, ağustos birbirine sokulsun… Ne olur bu böyle olsun..!” 

-Edip Cansever

 


Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir