Sofie’nin Dünyası: Felsefe Tarihine İlk Adım

“İyi bir filozof olmak için gereken tek şey hayret etme yetisidir.”

– Jostein Gaarder

 

Pek bilindik bir kitap olsa da felsefeye gönlünü vermiş birçok insan gibi benim için de felsefenin kapılarını sonuna kadar aralayan ilk adımdır bu kıvrak zekâ ile yazılmış roman. Öyle ki kitabın sonuna geldiğimde, hiç beklemediğim bir sonla karşılaştığımdaki şaşkınlık ve öfkemi net bir şekilde hatırlıyorum. Yine de siz bana çok bakmayın, kaç seneler önce okumuşumdur bu kitabı. Tekrar okumak gerek elbette ve öyle ya da böyle, içinizdeki filozofa henüz bir şans vermediyseniz hayret yetisini açıklığa kavuşturması için, Sofie’nin Dünyası felsefenin derinliklerine doğru ilk adımınızı atmak için mükemmel bir başlangıç olacaktır. Başlıca bu nedenden ötürü, eğer okumadıysanız hemen alıp okumalısınız! Fakat gelin öncesinde, Sofie’nin Dünyası’na şöyle bir göz atalım!

 

Felsefeye ilgisi olan çoğu insanın eline aldığı pek de sürükleyici olarak nitelendirilemeyen felsefe tarihi kitapları bir yana, bu kitap bir yanadır. Bu denli ünlenmesinin nedeni de bu olsa gerek. “Felsefe yolda olmak” ise ki eğer, Sofie’nin bu kitap boyunca izlediği yol -hayatın ta kendisi gibi- beklenmedik sürprizlerle dolu sürükleyici bir yoldur. Tekrar tekrar ziyaret edilmesi gerekilen bir yoldur diğer bir deyişle. Felsefe dediğiniz şey de böyle değil midir zaten? Bir kere okunduğunda tamamen kavranamayan, üzerinde kafa yorulması gereken ve de çoğu zaman akıntısına yetişemediğiniz durmaksızın akan bir nehir. Temel yapı taşları akıl (logos) ve bilgi sevgisi (philo-sophia) olan, diğer bütün bilimlerin anası olan koskocaman bir bilgi nehri. Adı da bu temel yapı taşlarının bir tanesinden gelen baş kahramanımız Sofie, içinde bulunduğu dünyadaki tüm bilgileri edinme sevdası kokulu bu yolda asla akıl edemeyeceği şeylerle karşılaşıyor. Tüm bu “esrarengiz” yolculuk Sofie’nin karşısına çıkan gizemli mektuplarla başlar kitabımızda. İlk mektubunu evlerinin önünde, üzerinde hiçbir pul ya da adres olmayan bir zarf şeklinde bulur Sofie. İçerisinde ise istisnasız herkesi felsefeye sürükleyen o kilit soru vardır: “Kimsin sen?”

 

İstisnasız her insanın kendine sorduğu ilk soru olan bu soru baş kahramanımız Sofie’nin önüne, aslında Albert Knag isminde Lübnan’da bulunan bir binbaşının Hilde ismindeki kızına devamlı attığı fakat her nedense Sofie’ye gelmeye devam eden mektupların ilkiyle çıkar. Bundan sonrası Sofie ve felsefe öğretmeni Alberto Knox‘un beraber yürürken sofistler ve ilk filozoflarla, romantiklerle ve daha nicesi ile karşılaşacakları büyülü bir yoldan başka bir şey değildir aslında. Her sayfasını hayretle okuyacağınız bu giriş romanı hakkında daha fazla şey söylemek yerine Sofie’nin maceralarını kendi içinizdeki filozofla keşfetmenizi tercih ettiğimden artık bu noktada yapılabilecek tek şey size bu güzel kitabı bir kez daha tavsiye edip keyifli okumalar dilemek olacak. Felsefe dolu başka yazılarda görüşmek üzere!

 


 

Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir