Yemen’deki iç savaş, 2014’ten beri İran’ın[1] desteğiyle hareket eden Ensar Allah ya da bilinen adlarıyla Husi İslamcı grubu[2] ile, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün, Bahreyn, Sudan, Mısır, Kuveyt, Fas, Pakistan, Cibuti, Senegal ve Malezya koalisyonu tarafından desteklenen şimdiki devlet başkanı Abdurabbu Mansur el-Hadi arasında sürmektedir. Üstelik, son aylarda ortaya çıkan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nce desteklenen bölücü bir hareket, durumu daha da içinden çıkılamaz bir duruma getirmiştir. Birleşmiş Milletler Özel Temsilcisi Martin Griffith’e göre bu durum “Yemen’in varlığını tehdit etmektedir”.[3] Süregelen bu iç savaşın beni en çok etkileyen kısmı sadece yaşanan savaş hukukuna ve vicdana aykırı insanlık suçları değil, yaşanan çatışmaların silah satışlarından kâr edebilmek uğruna diğer ülkelerce dolaylı olarak desteklenmesidir.
Ne yazık ki her savaşta olduğu gibi burada da siviller, radikal terör örgütü ve Suudi destekli hükûmet arasındaki savaştan en zararlı çıkan gruptur. İnsan hakları örgütleri ve uluslararası gözlemciler tarafından kayda geçen olaylar arasında; Husi gerillalarının kontrolü altındaki bölgelerde kaçırma, çocuklar da dâhil olmak üzere esir alma, keyfi olarak tutuklama ve tutuklulara işkence, tecavüz ve politik olarak tehlikeli addedilen kişilerin ortadan kaybolması ve şehirlere ağır silahlı saldırılarda bulunulması gibi olayları sayabiliriz. Diğer taraftan da Suudi koalisyonu, çoğunluğu sivil halkı hedef alan rastgele ve orantısız şekilde yıkıcı hava saldırılarında bulunmuştur. Üstelik Husiler ve hükûmet arasındaki çatışmalarda yaşları 11’e kadar düşen çocuk askerlerin de her iki tarafça kullanıldığı kaydedilmiştir. Bölgedeki sivil nüfusu en fazla etkileyen savaş suçu ise şüphesiz yiyecek ve tıbbi destek taşıyan insani yardım paketlerinin sivil halka ulaşmasının engellenmesidir. Buna bağlı olarak tıbbi yetersizliklerden dolayı ülkede 2017’den beri 2000’den fazla kişiyi öldüren bir kolera salgını baş göstermiş[4] ve nüfusun neredeyse yarısını oluşturan yaklaşık 14 milyon insan açlık tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktadır.[5]
Bu savaşta Yemen’e coğrafi olarak yakın Orta Doğu ve Afrika ülkeleri kadar silah üreticisi konumundaki gelişmiş ülkelerin de etkisi yadsınamaz. ABD’nin Suudi Arabistan’a askeri yardımda bulunduğu bir sır değildir. Hatta 20 Mayıs 2017’de Suudi Arabistan’ın ABD’den 110 milyar dolarlık silah satın alması basında ciddi yankı uyandırmıştı.[6] Aralarında bir düğün konvoyu ve bir okul otobüsüne karşı saldırıların da bulunduğu iki düzineden fazla hava saldırısında Amerikan menşeli silahların kalıntılarının bulunması, Suudi koalisyonun ABD’den temin edilen silahları Yemen’de sivil halka karşı kullandığını gözler önüne sermektedir. Birleşik Krallık ve Fransa da çatışmada önemli bir rol oynayan Suudi Arabistan’a silah satışlarını geri çekmemişlerdir. Bu iç savaş sırasında sivillere en çok zarar veren mayınlar ve parça tesirli bombalar ABD ve Birleşik Krallık’tan ithal silahlardır. Birleşmiş Milletler Silah Ticareti Antlaşması’na göre silahların savaş suçları için kullanılacağı ihtimali bilindiği hâlde çatışma bölgelerine transferi yasa dışıdır.[7] Buna rağmen bu satışların neden devam ettiğiyse oldukça açıktır; Birleşik Krallık’ın Yemen’e satılan silahlardan elde ettiği kazanç insani yardımlara harcadığı paranın sekiz katıdır.[8]
Bu çeşit insani krizlerin politik boyutunun medyada tamamen göz ardı edilip sadece insanların sefaletine indirgenmesi ve insani yardıma odaklanılması yanlış ve tehlikeli bir yaklaşımdır. Yukarıda belirttiğim gibi yardımların insanlara ulaşamaması bir yana, bu insani yardım kampanyalarında kullanılan, açlıktan bir deri bir kemik kalmış çocuklar gibi görüntüler bana göre insanları rahatsız edip bu krizle alakalı her türlü içerikten onları uzaklaştırmaktan başka bir şeye hizmet etmiyor. Bu sefalet sömürüsüyle yapılan yardım kampanyalarının o bölgede acı çeken halkın savaş nedeniyle yaşadıklarını önemsizleştirdiğini ve göz ardı ettiğini ve bizim bu insanlara karşı empati beslememize engel olduğuna inanıyorum. Aynı sorun dünyadaki çoğu kriz bölgesinde yaşanıyor. Medya, büyük tüccarlar ve politikacılar tarafından sürdürülen krizlerle hiçbir alakası olmayan insanlara bağış yapmaları çağrısında bulunup asıl sorundan bizi uzaklaştırıyor. Bana göre burada çözülmesi gereken sorun ilerici ve barış yanlısı addedilen ve bunun için halklarınca desteklenen hükûmetlerin, Yemen gibi ülkelerde silah ticareti üzerinden para kazanıp kendi halklarına yapma bir sefaletin vicdani sorumluluğunu yüklemesidir. Medya, yardım eli uzatmamız gereken iç savaş mağdurlarının neden bu durumda olduğunu anlatmadığında bu insanların otonom bir yönetim altında demokratik bir şekilde yaşamaktan aciz olduğu fikri beynimize işler ve bu savaşın asıl mimarları ve finansörleri itibarlarına ve kazançlarına zarar almazlar.
Referanslar
[1] Saudi Arabia oil attacks: Weapons debris ‘proves Iran behind them’, BBC News.
[2] ‘Who are Yemen’s Houthis?’, The Conversation.
[3] “Yemen faces an existential threat”, says UN special envoy, The Guardian.
[4] Human Rights Watch World Report 2019: Yemen, Events of 2018.
[5] 14 million people in Yemen face ‘imminent and great big famine’, NBC News.
[6] 2017 United States–Saudi Arabia arms deal, Wikipedia.
[7] Yemen: Western powers may be held responsible for war crimes – UN, BBC News.
[8] Money from arms sales dwarfs aid for Yemen, The Guardian.
Fotoğraf için tıklayınız.