İnsanoğlu doğası gereği öldürmeye ve şiddete eğilimlidir. O kadar aşikâr bir durumdur ki bu bütün insanlığın geçmişi hep kan ve savaşla anılır. Hatta ve hatta en trajikomiğiyse barış adına savaşmak. Ne kadar da çelişkili… Ya da “Ne kadar da faşist düzene uygun.” mu demeli bilemedim. Ölüm ve kan, silah sanayisinin sermayesidir.
Kıbrıs, barış adı altındaki harekâttan nasibini almış bir ülke olduğundandır ki “Barış Pınarı”na halkımız tarafından tepki duyuldu. Özellikle de KKTC Cumhurbaşkanı Sn. Akıncı düşüncelerini bizlerle paylaşıp fazlasıyla sert eleştiriye maruz kalmıştır. Zamanında Türkiye Cumhuriyeti tarafından barış amacıyla yola çıkıp, adına “Kıbrıs Barış Harekâtı” deyerek, Kıbrıs’ta yaşayan iki toplumu belirli sınırlarla ayırmış olan bu harekât, aynı zamanda fazlasıyla kan dökülmesine ve can kaybına sebep olmuştur.
Barış Harekâtı’nın KKTC’ye can ve kan haricinde sağladığı sonuçlardan diğerleri de şunlardır: Üretim yapan firmalarımız kapatılıp yerine Türkiye’den ithal edilen ürünlerin satılması, dolayısıyla işsizlik oranı artışı, ekonominin çöküşü ve de ekonomik “iplerimizin” başka bir ülkenin çıkarlarına bırakılışı. Yani Osmanlı Devleti zamanları ne kadar geçmiş olsa da barış harekâtıyla bayağı bayağı toprak almış gibi duruyor Türkiye aslında. Bu durumdan şikâyetçi olan sol kesim Kıbrıslı Türkler, gerçekten barış yanlısı olup Kıbrıs’ı tek bir bayrak, iki toplum ve sınırlar olmadan birleştirme çabasındadır. Ve bu barış isteğini masaya oturarak yapma çabasında olan bir cumhurbaşkanımız var. En önemlisi, kanla değil; mürekkeple!
“Okuyun diyor okuyun. Çünkü mürekkebin akmadığı yerde kan akıyor.” – Ali Şeriati
Bunca zamandır savaş görmüş büyüklerimden ve yakınlarımdan da dinlediğim kadarıyla şunu söyleyebilirim ki ne dereler, ne kanlar barışı getirir; ancak mürekkep barışı getirebilir. Son zamanlarda öğrenmiş olduğum bir başka şey de şudur ki barış, ya da barış yanlısı olmak düşünüldüğünde, savaşmak değil, onun yerine anlaşmak için çabalamak ve mücadele etmek akla gelmelidir.
Cumhurbaşkanımız Sn. Akıncı, her savaş görmüş geçirmiş Kıbrıslı gibi, geçen hafta barış odaklı girilen Barış Pınarı Harekâtı hakkında barış yanlısı ve barışı savunmuş olduğu, aynı zamanda bunu uzlaşarak yapmanın değerini ve gerekliliğinden bahseden kendi duygu ve düşüncelerini aktarmıştır. Fakat bu açıklamalar Türkiye’de istenildiği yerden tutularak anlaşılmış ve yorumlanmıştır. Şöyle ki Türkiye’den “Haddini bilsin.” söylemleri yükselirken ve Sn. Akıncı’nın görüş ve düşüncelerine saygı duyulmazken, KKTC halkı yine, yeniden, 2015’te oy vererek cumhurbaşkanı yaptıkları Sn. Akıncı’yı şu anda da desteklemeye devam etmektedir.
“Sn. Akıncı, baskılar karşısında dik duruşu, savaşa karşı barış kararlılığı ile Kıbrıslı Türklerin iradesi, vicdanı ve sesi olmuştur. Sn. Akıncı yalnız değildir!” – Sol Hareket, Abdullah Korkmazhan
Bu olayların alevlendiği günler içerisinde şu anki hükûmetimizin her bir bireyi, ayrı ayrı, halkımız kadar destekleyici olmayıp; kendi çıkarları, yandaşlıkları ve de cumhurbaşkanlığı seçimleri için kulis yapma peşindedir. Şaşırmadığımız bir durum olan bu tepkiler, daha önce cumhurbaşkanımızın her barış odaklı toplantısı ve görüşmesi sürecinde de işe çomak sokarak karşımıza çıkmıştır. Bu kişilerse T.C.’den destek bulup cumhurbaşkanlığı seçimleri için hazırlıklarının peşindedirler.
İlginç olan T.C.’den gelen hakaret ve söylemlerin hedefinin sadece Sn. Akıncı değil, Kıbrıs Türk halkının da olduğunun farkında olup olmadıklarıdır. Demokrasi ile yönetilen bu devletin halkının, kendisini temsil etmek için seçmiş olduğu cumhurbaşkanı sadece kendisinin değil, halkın da görüşünü temsil etmektedir çünkü. Aynı zamanda hakarete uğrayan kendileridir. Bu saldırıların sadece bir makama, koltuğa veya şahsa bağlanmayıp hepimize odaklanması gerektiği düşüncesindeyim. Sırf Ankara ile olan ilişkiler kopmasın diye susanları unutmayacağız; kendi çıkarları için susarak toplumlarını da satmış durumdadırlar.
Bu “güya” barış yanlısı olan savaşın ayrıca doğru düşünce olmadığını diğer ülkeler de belirtmiş olacaktır ki, Türk Lirası günden güne değer kaybetmektedir. “Bunlar hep Amerika’nın oyunları.” gibi sıradan ve komik bir replik kurmak istemiyorum ama sanırım öyle. Amerika’nın istemiyle belirli şartlar koşuluyla masaya oturulup, her ne kadar mutlak ateşkes olmasa da, 120 saat (5 gün) askerî savaşa ara verilecek bir çeşit antlaşmaya varılmıştır.[1] Savaş hâlini durduran Türk Silahlı Kuvvetleri bu 5 gün içinde teröristlerin bulundukları yerden 32 km kadar geriye çekilmelerini bekliyor. Maalesef bu antlaşma öncesi 9 Ekim’den itibaren yapılan harekâtla birçok sivilin hayatına mal olunmuştur.
Sn. Cumhurbaşkanı Akıncı’nın barış yanlısı olup, masa başına oturup bunu kanla değil mürekkeple çözme düşüncesi Türkiye tarafından kınanıp; vatan hainliği, Türklük sorgulaması gibi raddelere gitse de görünen o ki Sn. Akıncı’nın dediğine varıldı. Söylenen o kadar söz ve hakaretin sanırım en başından beri boşa olduğunu bilsek de şu an desteklenmiş durumda. Zaten ne zamandan beri bu kadar militarist ve savaş yanlısı olunabildi anlamış değilim. Ülkemizdeki siyasetçiler de cumhurbaşkanlarını desteklemeyip, sırf çıkarlar uğruna savundukları “barış harekâtını” umarım sorguluyordurlar.
Peki size soruyorum KKTC siyasileri: Daha ne kadar elinizi taşın altına koymamayı planlıyorsunuz? Daha ne kadar başka bir ülkeye ve ekonomisine bağımlı kalıp bize hakaret edilmesine göz yumacaksınız? Daha ne kadar çıkarlarınız uğruna halkınızı satacaksınız? Bunun sonu yok mu?
Referanslar:
[1]: https://www.cnnturk.com/turkiye/baris-pinari-harekatinin-yurutuldugu-bolgede-son-durum?page=10
Fotoğraf için tıklayınız.