Veganizm şu an dünyada hızla yayılan bir aydınlanış. Okudukça farkına varmak, farkına vardıkça ilerlemek için bu röportaj serisini başlattık. Unutmayın ki, büyük değişimler, küçük adımlarla başlar. Röportajın ilk bölümünde Tuğdem Karamustafa’nin neden vegan olduğunu, zorluklarını ve olumlu etkilerini konuştuk. Söyleşimize buradan ulaşabilirsiniz. Bu bölümde de Tuğdem ile arkadaşlarından aldığı tepkileri, medyanın veganizmi nasıl yansıttığını ve son olarak kısaca eklemek istediği noktalardan bahsettik.
T.H.: İnsanların tepkileri, ailenizin tutumu sizi ne kadar etkiledi?
T.K.: Özellikle herkesin bir anda diyetisyen kesilmesi eminim tüm veganların sinirini bozan bir durumdur. İlk başlarda çok sinirlenmezdim, durup anlatmayı tercih ederdim ama her önüne gelen aynı soruyu sorunca artık usanırım açıkçası. Gene da ciddi anlamda bana dalga geçmeyerek soran/anlamak isteyen insanlara durup anladırım zevknan, onunnan da gene fikir paylaşımında bulunurum. Dalga geçmeye başlayanları direk sallamam artık uğraşmam bile çünkü yorar. Sanırım zaten veganlığın en zor yanı budur, dediğim gibi insanlara gördüğün şeyi anlatmaya çalışmak ama bir türlü anlatamamak. Bunu da tuhaf karşılamam çünkü 21 senedir bize öğretilen doğru bu maalesef ve alışkanlıklardan vazgeçmek zor olabilir, sadece biraz olsun acık görüşlü olalım yeter. Bazen ciddi anlamda mental açıdan yorulurum bu sorulardan, ağladığım olur, küçük çaplı sinir krizleri geçirirdik vegan bir arkadaşımnan ama yapacak bir şey yok, hayvanların sesi olmaya çalışmaya devam çünkü bilirim ki bizden başka birileri yok
T.H.: Kıbrıs’ta vegan olmak nasıl? Zorlukları ve güzellikleri neler?
T.K.: Kıbrıs’ta vegan olmak eskiden zorluyorsa da şu an cidden aşırı basit. Sadece nerede ne olduğunu bilmen gerek, onun için da sosyal medya sağ olsun herkes her gördüğü vegan yemeği ya da ürünü paylaşır, biz da koşup alırık. Zaten molehiyadan dut taze fasulye, bamya, kabak, nohut, ıspanak, say say bitmeyecek kadar yemek çeşitleri vardır. Onun üstüne soya kıyması geldi tüm marketlere, sonra bir sürü süt çeşitleri doludur marketler şu an. Pasta tarifleri, kek tarifleri, tatlı tarifleri dolu internet, oradan da bakıp tatlı aşerirseniz onu yapıp yersiniz. Bilindik bazı mekânlarda vegan yemekler, tatlılar falan da var yani, bence tek eksik olarak görülebilecek şey peynir ve hellim. Peynir Rum tarafından alınabilir ya da tüketilmeyebilir, zaten sağlığa oldukça zararlı bir süt ürünü. Ve onun yerine avokadolu tost, mantarlı tost tarzı şeyler yiyebilirsiniz; hepsi da peynir/hellimden daha faydalı. Zorluk çekileceğini çok düşünmem çünkü cidden sosyal medya üzerinden yardımcı olabilecek çok insan var şu an.
T.H.: Arkadaş çevrenizden sosyal hayatınızdan ödün vermeniz gerekti mi?
T.K.: Hiçbir arkadaşımnan aram bozulmadı veganlık yüzünden. Tabii ufak tefek çatışmalar yaşadım sosyal medya üzerinden ama hiçbiri kin tutulacak olaylar değildi. En yakın çevrem zaten her zaman destekledi bu kararımı beni hep hayvansever bir insan olarak gördükleri için. Sosyal hayatımdan sıfır ödün verdim, hâlâ daha eskisi gibi gezer tozarım, sadece vicdanım çok daha rahat bir şekilde.
T.H.: Medya/toplum tarafından bize verilen mesajlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Daha fazla insanın bilgilenmesi için neler yapılabilir?
T.K.: Bence sosyal medyaya daha yakından, görmezden gelmeyerek bakarsak şu an bir sürü bilgiler paylaşılır, çoğu da makale seklinde ve referanslı. Bizim tek sorunumuz bence halk olarak okuyup geçmek ya da hiç okumamak. Süt endüstrisinin ya da tavuk endüstrisinin hayvanlara yaptıkları eziyetler genelde bilinmez mesela ve bana en çok sorulan soru zaten “Hade eti anlarım da sütü neden keser bir insan yani?”dir. Biz küçük bir ada olabilirik ama bu olaya kendi küçücük adamızdan bakarak seyredemeyik bence. O kadar fazla şey var ki hangisinden bahsedeyim bilmem. Mesela inekler neredeyse 12 aylıkken doğal olmayan yöntemle (dananın spermini alırlar ve daha sonra bir tüple ineğin vajinasına yerleştirirler) hamile bırakılır ki süt üretebilsin çünkü onlar da her memeli hayvan gibi ancak yavrusu olduğu zaman sut üretir sadece. Antibiyotikler verilir ki hastalanmasınlar, bu yüzden “antibiyotik dayanıklılığı” da arttı mesela dünyamızda korkunç bir derecede. Sütte “kazein” vardır ki meme kanseri riskini yükseltir kadınlarda. Et, sigaradan sonra en büyük ikinci kanserojendir, ve bitkisel bir beslenmeynan ilaçsız bir sürü hastalık tedavi edilebilir, yine bir sürü araştırmalar bunu kanıtladı. Örnek olarak “tip 2 diyabeti” olup bitkisel bir beslenmeynan durumu iyiye giden insanların haberlerini sürekli görürüm ben. “Hayvan tarımcılığı” yüzünden yağmur ormanları bu kadar hayvana yem üretebilecek tarla olsun ya da yaşam alanı yaratılabilsin diye sürekli kesilir, sırf günün sonunda biz onları yiyebilelim diye. Hâlbuki onun yerine bitkiler eksek daha az alan kullanılacak ve hayvanlara yedirdiğimiz o kadar ton besin da insanlar için kullanılabilecek, dünya açlığına bile bir çözüm olarak görülebilir bence bu. Tavuk endüstrisine gelirsek orada erkek civcivlerin işe yaramadıkları için canlı canlı kıyma makinesine atıldıklarını bilmezdim ve görünce sok oldum. O kadar küçük kafeslerde yaşarlar ki çoğunun ayakları ezilir, tüyleri dökülür, hastalanıp ölürler ve kimse onları görmez bile, ölüleri orada öylece yatır. Daha fazla biz insanlar için yumurta üretsinler diye “büyüme hormonu” enjekte edilir. Bu rezil bir durum. “Bacon” için domuzların kendilerini bile sığmayan kapalı bir alanda tutulmalarını, yavrularının çoğunun o rezalet yerde hastalıktan ya da ezilerek öldüğünü görünce sok oldum. Bunlar bize gösterilmeyen acı gerçekler. Küresel ısınmaya destek veren en büyük ikinci şey hayvan tarımı. Çünkü artan inek popülasyonu, en güçlü sera gazı olan metan gazını üredir ve bu küresel ısınmaya sebep olan en güçlü gazlardan biridir. Hayvan endüstrisi toplam salgılanan sera gazlarının %13,5’ini oluşturur. Hayvanlara yer açmak için kesilen ağaçlar yüzünden oksijenimizden oluyoruz. Amazon ormanları parça parça 3 haftadır yanar hayvanlar için otlak alanlar ve yaşam alanları sağlasınlar diye, ve devlet bunu görmezden gelir çünkü onların olayı sadece para. Yok olan ormanlar hayvan, bitki çeşitliliğini da azaltacak çünkü biz her yeri düz ova yaparık. Hayvan-bitki çeşitliliğinin yok olması demek dünyadaki tüm hayatın yok olması demek olabilir. Genetik çeşitlilik yok olursa bir salgında tüm canlılar ölebilir ve biz bunu yavaş yavaş yok ederik hem denizlerde hem karada. Balıkçılık mesela, çevre kirliliğinden bahsederken denizleri kirleten balıkçı ağlarından kimse bahsetmez. Ben geçen gün denize gittiğimde bir sürü balıkçı ağı topladım yerlerden. Bu ağların binlercesi denizlerde yüzer ve daha da büyükleri. “Over-fishing” yüzünden denizdeki tüm dengeyi bozduk; artık balık kalmıyor denizlerimizde, biz daha balıkçılığa devam ederdik, büyük firmaların avladığı yetmez, döner bir da kişisel “hobi” balıkçılığı yaparak. Bu çok yanlış, ve doğal dengeyi aşırı etkileyen bir durum. Mesela “coral reefler” en fazla balık ve bitki çeşitliliğinin olduğu noktalardır ve şu an yok olurlar hem denizlerin ısınmasından dolayı, hem da balıkçılık yüzünden av/ avcı dengesini bozduğumuz için. Hayvancılık sektörünün, taşımacılık sektöründen daha fazla sera gazı salgıladığı kanıtlanmış bir gerçektir ve şüphesiz kişisel karbon ayak izinizi düşürmenin en basit yolu vegan olup bu tür endüstrilere desteği kesmektir.
T.H.: Bonus, eklemek istediğiniz herhangi bir bilgi/yorum.
T.K.: Veganlık konusunda söylenecek o kadar çok şey var ki, insanların buna diyet olarak bakmamasını isterim sadece. Veganlık çok derin bir konu, alay edilmemesi, dikkate alınması gereken bir konu. İnsanlara sadece tek söylemek istediğim bir konu yayılmaya başlıyorsa sırf yayıldı diye onu “moda” olarak görmeyin. Araştırırsanız, biraz da elinizi vicdanınıza koyarsanız veganlık hem kendiniz için hem da dünyamız için ve de sağlığınız için yaptığınız en iyi seçimlerden biri olacaktır şüphesiz. Sağlık için, doğa için ve hayvanlar için, kendiniz için vegan olun lütfen!