Kahve Bahane, Hikâyeler Şahane

Kimi zaman, sabahlarımızın bir parçasıdır. Uyanmamızı, güne daha dinç başlamamızı sağlar. Kimi zamansa, yemekten sonra yaptığımız keyfe eşlik eder. Bazense, telaşla yetiştirmeye çalıştığımız projelere yardımcı olur. Hem de gecenin bir vakti.

 

Elbette, kahveden bahsediyorum. Birçoğumuzun mutluluk kaynağı olan bu güzel içecek, geçmişten günümüze kadar gelen birçok hikâye ve efsaneye sahip.

 

Anlatılanlara göre kahve, 575-850 yılları arasında Habeşistan, yani Etiyopya’da keşfedilmiş. Çoban Kaldi, bir gün keçilerini otlatmak için yeni bir alana götürür. O gün, sıra dışı bir şey gözlemler. İlk kez gördüğü ağacın kırmızı meyvelerinden yiyen keçilerinin davranışları farklılaşır, daha canlı ve hareketli olurlar. Hayvancıklar geceleri uyumak bilmez. Çoban dayanamaz. Belli bir süre, bu durumu gözlemledikten sonra kendisi de meyvelerden denemeye karar verir. Sonuç tıpatıp aynısıdır. Çoban Kaldi, bundan böyle uykusuzluk çekmez, aksine enerji dolu olur. Bu enteresan keşfinden heyecan duyan kahramanımız, durumu bölgede yaşayan mutasavvıf dervişlere bildirir. Rivayete göre: “Kaldi bu ağacın meyvelerinden toplayıp, buluşunu paylaşmak için yakında kalan Sufi dervişlere gider. Çekirdeklerin marifetini dinleyen Sufi derviş, ilk başta fikri onaylamaz ve çekirdekleri ateşe atar. Ateşe düşen çekirdekler kavrulmaya başlar ve ortalığa bildiğimiz o kahve aroması yayılır. Yayılan aroma Kaldi’ye ve dervişe ilham verir ve çekirdeklerden güzel bir içecek hazırlamak için işe koyulurlar. Kavrulmuş çekirdekler öğütülür ve özlerini bırakmaları için suda kaynatılır. Bizim bildiğimiz haliyle kahve böyle doğar. Sufi, kahvenin uzun gece ayinlerinde onu uyanık ve zinde tuttuğunu fark eder. Tekkedeki diğer dervişler de bu yeni içeceği sever ve çok geçmeden kahve Yemen ve Arabistan’a yayılır. Daha sonra kahve kendini Istanbul’a da sevdirir…”[1]

 

Yani, kahvenin ilk kullanıcıları daha fazla dua etmek isteyen din adamları olmuştur. Daha sonra, kahveyi oldukça beğenen padişah, hemen bir saray kahvecibaşısı atayarak bu içeceği sık sık tüketmeye başlar. Gel zaman git zaman, kahvenin acılığını gidermek için lokum tüketilmeye başlanır. Bir başka rivayete göre ise, kahvede zehir olup olmadığını anlamak için, içmeye başlamadan önce fincana bir yudum su dökülür. Eğer köpürmezse, kahvenin temiz olduğu anlaşılır.

 

Kahve o kadar çok sevilir ki, neredeyse her köşe başında kahvehane açılır. “Evliya Çelebi’nin söylediğine göre, onun zamanında yalnızca İstanbul’daki kahveci ve kahvehane sayısı toplamda 800 kadardır.”[2]

 

Elbette kahve hiç bir zaman sadece kahve değildir. Bir müddet sonra, siyasetin aracı olmaya başlar. “Osmanlı Devleti, halkın bu kahvehanelerde toplanıp siyasi sohbetler yapmasını tehlikeli bulmaya başlar. Devletin bu sosyalleşme mekânlarını kontrol edebilmesi çok zordur, bu yüzden zaman zaman alınan kararlarla kahvehaneler kapatılır. Bir müddet sonra yeniden açılır, sonra tekrar kapatılır. Bu, bu şekilde yüzyıllarca sürer. Fakat bu kapatmalar da insanların kahve zevkini ve sohbetlerini engelleyemez, seyyar kahvehaneler ortaya çıkar. Ne zaman mekânlar kapatılsa, insanlar seyyar kahvehanelerde buluşmaya başlar.”[2]

 

Kahvenin serüveni, elbette İstanbul ile sınırlı kalmaz. Söylenenlere göre, ilk kez Avrupa’ya kahveyi ulaştıranlar, Osmanlı tüccarlarıymış: “Bu yeni içecek 1615 yılında Venedik’e gelince, her yeni icatta olduğu gibi, kahveye karşı şüphe ve korkuyla yaklaşanlar olmuş, tartışmalar çıkmış ve kahve ‘Şeytanın acı buluşu’ olarak nitelendirilmiştir. Kahve konusunda çıkan bu tartışmaların büyümesi üzerine VIII. Papa Clement’e danışılmış ve onun bir karar vermesi istenmiştir. Bir karara varmadan içeceği tatmak isteyen Papa kahveyi içtikten sonra tadını çok beğenmesi üzerine kahve tüketimine fetva yayınlayarak onay vermiştir.”[3]

 

Bir başka hikâye ise, Osmanlı’nın geri dönerken bıraktığı çuvallar sayesinde kahveyle tanışan Viyana’ya dairdir. Meşhur Viyana kuşatması sonrasında ağır yüklerini geride bırakan ordu, bu şehrin ve Avrupa’nın kahveyle tanışmasına vesile olur.

 

***

 

Günümüzde çok çeşitli kahve kültürleri mevcuttur. Ancak, bana kalırsa bu kültürleri İtalyan, Amerikan ve Türk diye üçe ayırabiliriz. Türk kahvesini ele alarak başlayalım. Bazen Yunan kahvesi, bazen Arap kahvesi, bazen Sırp kahvesi olarak çıkar karşınıza. Yemen’den Sırbistan’a kadar bu kahve tüketilir. Kahvenin kavrulma derecesi, içine katılan baharatlar ve sunumu ile ismi ülkeden ülkeye değişse de ana hatlarıyla aynı kahvedir içilen. Telvesiyle birlikte servis edilen tek kahve çeşididir.

 

Öte yandan İtalyan kahvesi, modern zamanları fazlasıyla etkileyen derin bir kültüre sahiptir. Ancak bu tek taraflı bir etkidir. Yani İtalyan kahvesi, Starbucks gibi büyük kahve zincirlerini etkilemiştir, ancak İtalyan kahve kültürü halen özünü korumaktadır, bu küresel dalgadan etkilenmemiştir.

 

İtalya’ya gidenler bilirler, popüler kahve zincirlerini göremeyeceğiniz ve özgün kahve dükkanlarının olduğu bir ülkedir burası. Amerikan kahve kültürünün aksine, küçük bardaklarda sunulan ve hızlı tüketilen bir içecektir.  İtalyan kahve kültürü, kesinlikle saygı duyulasıdır.

 

Amerikan kahve kültürü ise, Starbucks ile yaygınlık kazanan ve günümüzde yer alan birçok işletmeyi etkisi altına alan bir kültürdür. Geniş koltuklar, kocaman kahve bardakları ve meseleyi kokteyle çeviren ilginç soslar ve kremalar.

 

Hiç şüphesiz ki, her ülkede beğenilen kahve farklıdır. Zevkler ve renkler tartışılmaz. Zaten, bu yazının ana önermesi de bu değil.

 

Bu yazının söylemeye çalıştığı yegâne şey, kahvenin serüveninin çok çeşitli ve maceralı olduğudur. Dolayısıyla, her gün hayatımızda olan bu içeceğe dair yeni hikâyeler öğrenmek bile, hayatımıza farklı bir renk katabilir. Sonuç olarak, kahvenin serüveninin ana hatlarını çizmek bizden, detaylarını araştırmak sizden…

 

İyi haftalar geçirmeniz dileğiyle…

 


 

Referanslar

[1] “Kahvenin Tarihi”. (2015). Kahvem.co.

[2] Sungur, C. (2016). “O Dönem İçin Bir Devrim: Osmanlı’da Kahve ve Kahvehane Kültürü”. Yemek.com.

[3] “AVRUPA KAHVE ile TANIŞIYOR. Arabica Avrupada…”. (2018). Kahve Adam.

 

Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir