14 Kasım 1983 akşamı Kıbrıs Türk Federe Devleti Başkanı Rauf Raif Denktaş, Federe Meclisi üyesi 40 milletvekilini bugün Cumhurbaşkanlığı Sarayı olarak bildiğimiz devlet başkanı konutunda bir akşam yemeğine davet eder. Çeşit çeşit mezeler ve içkiler eşliğinde milletvekilleri bir güzel ağırlanır. Gecenin düzenlenme maksadının ne olduğuna dair söylentiler olsa da kesin bir bilgi yoktur. Gecenin sonuna doğru Denktaş bir konuşma yapmak üzere ayağa kalkar.
Çok uzun bir konuşmadır bu. Kıbrıslı Türklerin 1570’ten başlayarak adada sürdürdüğü mücadeleden bahsedilir. 50’ler, 60’lar, 70’ler derken saat gece yarısı olur. Ve o tarihî cümleler söylenir: “Dünya ile bağlantımız kesilmiştir, yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz. Meclis’e gelecek konu. Dilediğiniz gibi oy kullanabilirsiniz fakat aleyhte oy kullanacak arkadaşlar yeni dönemde aramızda yer almayacak.”
Tüm telefon bağlantıları kesilir. Muhalefetteki TKP ve CTP’nin liderleri Türkiye Büyükelçisi İnal Batu’nun yanına giderler. İnal Batu Türkiye’nin bu karara dâhil olmadığını söyler. Anayasa’nın değişmeyeceği yönünde de garanti vermesinin ardından önce CTP Parti Meclisi toplanır. 15’e karşı 14 oy ile Bağımsızlık Bildirgesi’ni destekleme kararı alınır. Parti başkanı Özker Özgür olumlu oy kullanırken daha sonra yeni devletin ikinci cumhurbaşkanı olacak Mehmet Ali Talat ret oyu verir. Daha sonra TKP toplanır ve destek kararı alır. Bunların hepsi 14 Kasım’ı, 15 Kasım’a bağlayacak gece olmuştur.
Bu arada telefonlar kesikken yemek esnasında ve sonrasında Denktaş’ın görevlendirdiği isimler köy köy gezerek halkı ertesi gün meclisin önüne çağırdılar. 15 Kasım günü meclisin önünde mahşerî bir kalabalık oluşmuş, Federe Meclisinin son oturumunda alınan karar ile Bağımsızlık Bildirgesi’ne 40 milletvekili imza atmıştı. Hemen arkasına Rauf Raif Denktaş halkın karşısına çıkmış, Bağımsızlık Bildirgesi’ni okuyarak yeni devleti ilan etmişti.
Hemen akabinde yeni bir Kurucu Meclis kurulmuş ve 40 kişilik meclis bir gecede 70 kişiye çıkartılmıştı. Bu kimilerine göre bir sivil darbeydi.
15 Kasım’ın Öncesi: 1981 Seçimleri ve Meclis Aritmetiği
1981 Genel Seçimleri aslında 1990’ın bir provası gibidir. Günümüzdeki örneği Türkiye’deki 2018 seçimlerinde oluşan Millet İttifakı ile benzerlik gösteren bir ittifak ile üç parti seçim öncesi bir anlaşmaya varmıştır. Buna göre TKP, CTP ve o dönem UBP’den ayrılanların kurduğu sosyal demokrat çizgideki DHP (Demokratik Halk Partisi) seçimden sonra sayıları yetmeleri hâlinde kendi aralarında bir hükûmet kurmak üzere anlaşır. Aynı gün yapılacak olan devlet başkanlığı seçiminde de bu üç parti kendi adayı ile yarışır.
Seçim sonuçları açıklandığında UBP adayı Denktaş’ın ilk turdan seçimi kazandığı duyurulur. Ancak bu duyuru yapıldığında henüz bazı sandıkların açılmadığına dair iddialar vardır. Aynı şekilde de yüzlerce kişinin oy kullanmasına izin verilmediğine dair iddialar vardır.
Bir diğer tarafta ise muhalefette sevinç vardır. UBP 18, TKP 12, CTP 6, DHP 3 ve daha sonra Yeni Doğuş Partisine katılacak olan Türk Birliği Partisi 1 milletvekili çıkarır. Toplamda 21 vekile ulaşan TKP-CTP-DHP ittifakı mecliste çoğunluğu sağlamıştır. UBP ilk kez hükûmet dışında kalacak ve sol partilerin iktidarı olacaktır.
Derken DHP inanılmaz bir baskı altına alınır. TKP lideri Alpay Durduran’a hükûmeti kurma yetkisi verilmesi beklenirken bir türlü verilmez. Haziranda yapılan seçimlerden sonra ağustos ayına kadar bir belirsizlik vardır. DHP lideri Nejat Konuk UBP ile hükûmet kurmak için ortaya kendisinin başbakan olması şartını koyar. Ülke siyaseti kilitlenir.
Denktaş hükûmeti kurma görevini UBP lideri Mustafa Çağatay’a verir. 18 vekil ile 4 Ağustos 1981 günü bir azınlık hükûmeti (2. Çağatay Hükûmeti) kurulur. 21 Ağustos günü Çatalköy’deki Villa Fırtına’da Türkiye Dışişleri Bakanı İlter Türkmen’in himayelerinde UBP dışındaki tüm parti liderleriyle bir toplantı yapılır.[1] Büyükelçi Batu ile TKP ve CTP’nin oluşturacağı bir hükûmetin Türkiye tarafından istenmediği bildirilir. Aralık 1981’de azınlık hükûmeti düşer.
Daha sonra Nejat Konuk DHP’den istifa eder. Bağımsız vekil olarak TBP vekili İsmail Tezer ve DHP’den İsmet Kotak ile UBP’yi 21 sayısına ulaştırırlar. Böylece 3. Çağatay Hükûmeti kurulur. Bu hükûmet aynı zamanda KKTC’nin ilk hükûmeti olarak görev yapacaktır. İsmail Tezer’in Milliyetçi Türk Partisini kurması ve rüşvet iddiaları sebebiyle bakanlıktan istifa etmesi sebebiyle hükûmetin meclisteki çoğunluğu tekrardan tehlikeye girse de o dönem TKP’den istifa eden Fuat Veziroğlu ve Hasan Özbaflı dolaylı yoldan hükûmeti desteklemektedirler.
Denktaş’ın Arka Arkaya Üçüncü Kez Devlet Başkanı Seçilemeyecek Olması
Yeni devlet kurulmasının en büyük motivasyonlarından birinin Federe Devleti Anayasası’na göre Rauf Raif Denktaş’ın üçüncü kez arka arkaya devlet başkanı seçilemeyecek olması olduğu söylenebilir.
Federe Devleti Anayasası’nın 79’uncu maddesinin 2’nci fıkrasına göre bir kimsenin arka arkaya ikiden fazla kez Devlet Başkanı seçilmesi mümkün değildir. 1976 ve 1981 yıllarında iki kez arka arkaya seçilen Rauf Raif Denktaş’ın görev süresi 1986 yılında dolacaktı. Yeni anayasa yapmaya da hem meclisten üçte iki onay hem de halkoylamasında çoğunluk gerekiyordu ve bunun sağlanması pek de mümkün değildi.
Türkiye’nin Siyasi Durumu
Kasım 1983, Türkiye’nin cunta yönetiminden demokratikgibi (quasidemocratic) döneme geçiş yaptığı zamandır. 6 Kasım 1983 günü Türkiye’de yapılan seçimlerin sonunda darbe sonrası oluşturulan Ulusu Hükûmeti boyunca Başbakan Yardımcılığı yapan Turgut Özal liderliğindeki Anavatan Partisi iktidara gelmiştir.
Bu geçiş sürecinde görev yapan ne Milli Güvenlik Konseyi ne Danışma Meclisi ne de yeniden tekrar oluşturulan Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarında KKTC’nin kuruluşu hakkında bir konuşma geçmez. Denktaş’ın birebir Kenan Evren yönetimi ile hareket etmese dahi bu otorite boşluğunu fırsata çevirmiş olması göz ardı edilemeyecek bir ihtimaldir.
UBP Dışında Bağımsızlığı Destekleyenler
Aralarında TKP’den ayrılan önemli bir kesimin ve Söz gazetesi etrafında toplananlardan Hasan Özbaflı ve Şener Levent gibi isimlerin oluşturduğu Çalışan Halkın Partisi ile yine TKP’den istifa eden Fuat Veziroğlu, Ekrem Ural gibi isimler bağımsızlık ilanını destekleyen isimlerdi. Bu kişilerin bir kısmı 1984 sonlarında Kıbrıs Demokrasi Partisini oluşturmuştur. Daha sonra KTÖS’ü temsilen Kurucu Meclis üyeliği yapacak olan Arif Hasan Tahsin Desem de bu bağımsızlık ilanını savunanların arasındadır. Arif Hasan Tahsin’in “biz KKC kurulsun beklerken KKTC kuruldu” şeklinde bir beyanatı vardır.
Şener Levent ise yine aynı dönemde Rauf Raif Denktaş’ı bağımsızlığı ilan etmekte yavaş davrandığı için eleştiren yazılar yazmaktaydı. Bağımsızlığı destekleyen bu sol kesimin en büyük argümanı Türkiye’den de bir bağımsızlığın ilan edilecek olduğu iddiasıydı.
TKP içerisinden de bir kesimin bağımsızlığı desteklediği aşikârdır. Bağımsızlık söylemleri ortaya çıktığı zaman o dönem TKP’ye yeni başkan olan İsmail Bozkurt, dönemin milletvekilleri Çetin Veziroğlu ve Mehmet Altınay ile beraber bu bağımsızlığa karşı çıkamayacaklarını anladıklarını söyler.[2]
Kurucu Meclis
1981 meclisi sonrası oluşan mevcut meclis aritmetiğinde bırakın anayasa değişikliğine gitmeyi hükûmet kurmak bile zorlu bir süreçti. UBP iktidarı sallantıdaydı. Hiç beklenmedik bir anda Denktaş ortaya bir Kurucu Meclis oluşturmuştu.
İsmail Bozkurt, Kurucu Meclis meselesi hakkında Havadis Gazetesi için Mete Tümerkan’a verdiği 7 Aralık 2011 tarihli röportajda şöyle der: “Bu pek yansımıyor ama esas kavga da ondan sonra oldu. Neticede o gece biz karar da vermedik. Karar verdik oy vereceğiz ama sabah bağımsızlık bildirgesini de görelim orada ne yazar bir bakalım ve öyle imzalayalım dedik. Sabah ben Meclis’e gittim okudum baktım endişe edecek bir şey yok attım imzayı. Gelen arkadaşlar da attı o şekilde. CTP ile ne bir bağlantı kuruldu ne de konuşuldu. Bazıları sanki beraber karar verdik gibi şeyler söyler. İlan edildi. Ve Sayın Denktaş kürsüye çıktı ve teşekkür konuşmasında orada bir laf etti: ‘Şu andan itibaren sizi yeni ve bağımsız cumhuriyetin kurucu meclisinin üyeleri olarak selamlıyorum’ dediği anda jeton düştü. İlan edildi, bitti çıktı ve bunu söyledi.”
Kurucu Meclis, Federe Meclisinin seçilmiş 40 milletvekili ve çeşitli kurumlardan atanan 30 milletvekili ile oluşur. Bu 30 vekili seçecek kurumların neye göre seçildiği muammadır. Meclis tutanaklarında TKP ve CTP vekilleri tarafından yöneltilen bu kurumların Denktaş’ın ideolojisine yakın olanlardan seçildiği iddiasına rastlanabilir.
Örneğin Mücahitler Derneğine ve Türk-Sen’e üç, KTÖS ve KTOEÖS’e birer sandalye ayrılmıştır. Cumhurbaşkanlığına 10 sandalye ayrılmıştır. Fazıl Küçük’e dahi kendisini temsil etmesi için bir kişiyi milletvekili olarak görevlendirme hakkı verilmiştir.
Kurucu Meclis, oluşumundan tutun yönetimine kadar soru işaretleriyle geçmiştir. Örneğin Sosyal Demokrat Parti temsilcisi olarak Kurucu Meclis üyesi olan Raif Denktaş daha sonra meclis içinde oluşacak Sosyal Demokrasi Grubu’na katılmış ancak daha sonra bunun yasal olmayacağı düşünülerek ilgili gruptan ayrılmıştır. Hâlbuki farklı partilere mensup vekiller ile kurumlardan atanan bağımsız vekiller bu gruba katılabilmiştir.
Kurucu Meclis içerisinde oluşan Denktaş’a yakın gruplardan Bağımsız Dayanışma Grubu ile UBP’nin oluşturduğu çoğunlukla yeni anayasa hazırlanıp halka sunulmuştur.
Sonuç
Bağımsızlık ilanının müzakere masasında ve tanınma meselelerindeki manevralar bir yana iç siyasette de birçok taşı yerinden oynattığı aşikârdır. KKTC’nin kurulması ile ne de facto ne de de jure bir katkı gelmemiş olmakla beraber böyle bir katkı geleceği iddiası da hiç olmamıştır.
Bağımsızlık ilanı neredeyse tamamen iç politikaya yönelik bir hamledir. 1981 seçimleri sonrası UBP’nin ve tabii Denktaş’ın hâkimiyet kuramadığı meclis bir gecede 30 yeni üyeyle baştan “tertiplenmiştir”. Denktaş’ın üçüncü kez arka arkaya devlet başkanı seçilemeyecek olma ihtimali ortadan kalkmış ve yeni anayasa ile 2005 yılına kadar dört seçim daha arka arkaya kazanarak 22 sene cumhurbaşkanlığı yapmıştır.
KKTC’nin KTFD’den farklı bir devlet olup olmadığı tartışmaya açıktır. Örneğin meclisin ismi Federe Meclisi yerine Cumhuriyet Meclisi olmuştur. Meclis dönemleri ise sıfırlanmıştır. Bunun bir benzeri 1960’ta 27 Mayıs Darbesi sonrası Türkiye’de yaşanmıştır. Darbe sonrası yeni bir “Kurucu Meclis” toplanmış, yeni anayasa çalışılmış ve meclis dönemleri sıfırlanarak önceki dönemler yok sayılmıştır. 1961 seçimleri sonrası oluşan 13. yasama dönemi 1. dönem olarak adlandırılmıştır. 12 Eylül Darbesi sonrasında da bir “Kurucu Meclis” oluşturulmuştur.
15 Kasım’da KKTC’nin ilan edilmesi ve bir Kurucu Meclis oluşturulması bana göre bir darbenin sonucudur. Gece telefonların kesilmesinden tutun üstü kapalı tehditlere kadar birçok şekilde muhalefet sindirilmeye çalışılsa da muhalefetin bağımsızlığa evet derken en büyük motivasyonunun 81 seçimleri sonrası oluşan baskıdan sonra kendilerini güçlü durumda görmeleri olduğunu düşünüyorum. Anayasanın değişmeyeceği konusunda yanıltılan muhalefet aynı şekilde Kurucu Meclis ile etkisiz hâle gelmiş ve süreçten güçsüz çıkmıştır. UBP ve Denktaş ise halkın gözünde bir devlet oluşturanlar olarak parlamış, hükûmeti ve Cumhurbaşkanlığını elinde bulundurarak güçlenmeye devam etmiştir.
Hâlihazırda Kıbrıs Cumhuriyeti’nden bağımsız olan Kıbrıs Türk Federe Devleti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin statüleri arasında bir farklılık olmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik bağımsızlık idealinde de 15 Kasım öncesi ve sonrasında bir farklılık gözlemlenememektedir.
Tüm bu bileşenleri topladığımız zaman ortaya çıkan sonuç 15 Kasım’ın aslında bir bağımsızlık ilanı olmaktan ziyade Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin anayasal yapısına karşı yapılmış bir darbe olduğu yönündedir.
Referanslar
[1] Barış, Ulaş. (2017). “1981…Kırılma anı…” Kıbrıs Postası.
[2] Tümerkan, Mete. (2011). “15 Kasım’da sivil darbe yapıldı”. Haber Kıbrıs.