Bireysel Temsiliyet

Benliğim etrafımdaki insanlar kadar “ben”, tanımladığım insanlar ise özgür oldukları kadar “sen”.

 

İnsan kendini temsil edemediğinde özgür değil, kendini temsil edebilme ise insana bağlı değil.

 

Temsiliyet olgusu bireylerin idaresinden ziyade toplumsal bir olgudur.

 

Homo sapiens; biyolojik kimliğiyle tanımladığımız “insan”, ve “insanlık”; yani toplum, kabile ve diğer sosyal olguların alaşımı; bireylerin kümeleşmesi.

 

Tanımladığımız kümeleşmelerin nasıl olmasını isteriz? Bunun sorgusunu yaparken homojenliğe mi daha çok ağırlık veririz? Yoksa heterojenliğe mi?

 

Bu soruları içselleştirdiğimizde önümüze çıkan cevap niteliğindeki başlıklar, bireysel hayatımızda bizi en çok etkileyen ve bizi en çok tepki vermeye zorlayan olgularla alakalıdır.

 

Bireysel hayatımızdaki ana kavramların önde gelenleri ise bize çok da “toplumsal” olgular olarak gözükmemektedir.

 

Ancak bence bu yanlış ve yanıltıcı bir algıdır.

 

Toplum dediğimiz bireylerin kümeleşmesi ise, bireyler ana aktördür.

 

Bireyler ise heterojendir; kişisel hayatları ve tanımladıkları “esas” olgularının hepsi de bu bağlamda heterojendir.

 

Bu açıdan yaklaştığımızda toplumsal iradenin temsiliyetinin homojen bir algıyla yönetilmesini beklemek, bireysel temsiliyetin bastırılması demektir.

 

Bu çıkmaz, çoğunluğun törpülenmiş homojenliğinin tiranlığı olarak gündelik hayatımızı etkilemekte, devletlerin sağladığı hizmetlerin ortak noktada buluşabilen çoğunlukların homojenliğine hizmet ettiği, kısır ve verimsiz bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

Oysa toplum çıkarını tanımlamak sadece homojen çıkarların çatısı altında değil, heterojenliğin temsiliyetinin de en azından asgari düzeyde sağlandığı bir çıkar düzeyidir.

 

Benim bu bağlamda “toplum çıkarı” kelimesinden anladığım sadece askerî çıkar, azami millî gelir, sağlıklı çevre düzeni vs. değildir.

 

Toplum çıkarı ve demokrasi, bireysel temsiliyetin ve azınlıkların söz hakkı verildiği bir düzene işaret eder.

 

Aksi sosyal dokunun zedelenmesi ve kutuplaşma olarak hayatımızı etkiler.

 

İnsan doğası gereği, heterojen olan yöneticilerin tanımladığı “en iyi” yöntemler bilimsel olabilir fakat sosyal olgulara bilimsellikle sadece belli ve asgari ölçüde yaklaşılabilir.

 

Bireyler bilimsel olarak tanımlanabildiği derecede soyut olarak da tanımlanabilir. Gün ve gün düştüğümüz çukur bu soyutluğu göz ardı ederek grup düşüncesine odaklanmak, soyutluğumuzu hayatımızdan daha da soyutlamaktır.

 

Oysa bireylerin ihtiyacı olan:

Tutunabilmek ve soyutluğunun içerisinde bireysel temsiliyete ulaşabilmektir.

 

Bireysel kimliklerin törpülendiği, toplumdaki azınlıkların homojen çıkarlarından dolayı çoğunluk olabildiği ve dolayısıyla yönetebildiği bir ortamda sosyal doku çöküşe sürüklenir.

 

Bunu görebilmek için çok uzaklara bakmak gerekmez diye düşünmekteyim; Irak, Tunus, Suriye ve dahası…

 

Arap Baharı bize göstermelidir ki azınlığın homojen çıkarlarının kümeleşmesinin oluşturduğu çoğunluk, sürdürülebilir yönetim meşrutiyeti sağlamaz.

 

Bir başka deyişle, tanımladığımız “sandık” yönetim ilkeleri modern dünyanın heterojen ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır.

 

Türkiye’nin askerî hareketlerine sessiz kalmış biri olarak Türkiye’de bugün yaşanan içsel meseleleri üzüntüyle izlemekteyim.

 

Terörizmin her türüne karşı olduğum kadar, Avrupa’nın da iki yüzlülüğüne aynı oranda karşıyım fakat bireysel temsiliyetin ve fikirlerin de bastırılmasına da aynı oranda karşıyım.

 

Bireylerlerin, “sorunların” tek taraflı olmadığını anlamak için kendi hayatlarını mercek altına alması yeterlidir.

 

Sorunlar bastırılarak susturulabilir, fakat çözülmez.

 

Çözüm uzlaşı sanatıdır, sanat diye tanımlanır çünkü belirli bir tanımdan yoksundur; taviz, bilgi, soyutluk, özveri ve benzeri her şeyin çorbasıdır.

 

Yani uzlaşı mutlaklıktan yoksun, ideolojiden de uzak bir soyutluktur.

 

Kıbrıs Türk halkı diğer her halk gibi heterojen bir halktır.

 

Her bireyin düşlediği çözüm bir diğerinden farklıdır, yani toplumsal çözüm mutlak değildir.

 

Halkımız bireysel temsiliyetin öneminin farkına varmalıdır, bastırmak ve susturmak bizi refaha ulaştırmayacaktır.

 

Adı ne olursa olsun, her partinin söylediği ve temsil ettiği soyutluklar vardır.

 

Bu temsiliyet insanlar tarafındandır. İster göçmen ister saf adalı olsun, benim gözümde insan sadece insandır.

 


 

Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir