Sheffield: Hayat Tecrübeleri

Bu hafta yaşadığım şehirden bahsetmek isterim. Son 4 senedir Sheffield’da yaşıyorum; şehri ve şehrin bana neler kattığını, beni ne kadar değiştirdiğini anlatmak kolay olmayabilir, fakat çabalayacağım.

 

En başta bir aşağı bir yukarı oynayan kilomdan bahsetmek isterim. Kahveyi çok sevdiğimden özellikle de ilk geldiğim sene ne kadar bağımsız kafe varsa hepsine gittim ve her kahve yanında mutlaka kitabım ve tatlım ya da böreğim vardı.

 

Her İngiliz şehri gibi Sheffield’daki kafeler de en fazla akşam üstü saat 5’e kadar açık olmakla birlikte 5’ten sonra kahve içecek yer bulunmamaktadır. Sanırım İngiliz kültürünün bir parçası olan 5 çayı, 5 birasıyla yer değiştirecek. Sheffield’ı internette aradığınızda mutlaka Division Street’teki kafelere gidilmesi gerektiğinden bahsedilir ki bence de çok haklı bir tavsiyedir bu.

 

Son bir senedir saat 8’e kadar açık olan kafeler çoğalmakta. Bu benim gibiler için sevindirici bir şey elbette. Özellikle kalabalıkta çalışmayı, kitap okumayı ve saatlerce kafelerde oturmayı sevenler için âdeta “akmasa damlar” denilecek cinsten. Kıbrıslıların saatlerce kafelerde oturmak gibi bir huyu olduğundandır sanırım ben de bundan nasibimi aldım.

 

Tam bir öğrenci şehridir Sheffield. Saat 5’te kapanan kafeler ve alışveriş yerleri sonrasında gece hayatı başlıyor, hafta içi veya hafta sonu fark etmeden.

 

Sheffield içerisinde iki üniversite bulunmaktadır. Biri benim de okumuş olduğum dünya sıralamasında 78. sırada olan Sheffield Üniversitesidir. Bu üniversite ününü daha çok bünyesindeki sayısal alan eğitimine ve doğa bilimlerindeki çalışmalarına borçludur. Bir diğer yükseköğretim kurumu olan Sheffield Hallam Üniversitesi ise adını eğitim ve sözel bölümleriyle duyurmuştur. Her iki üniversite de birbirini tamamlıyor. Her iki üniversitenin kampüsü de şehir merkezindedir ancak biraz şehir dışına doğru yayılma da vardır.

 

Öğrencilere yönelik birçok etkinlik bulunan bir şehir, gece hayatından sporuna kadar. Üniversiteler de etkinlik düzenleme de üstlerine düşeni yapıyorlar.

 

Sheffield aynı zamanda göller bölgesinin hemen yanında yer almakta olup, dağlık doğal yerleri sevenler için muhteşem bir yeşil cümbüş sunmaktadır. Aynı zamanda şehirde birçok park ve göl bulunduğundan şehrin içinde şehirden kaçmak da mümkündür.

 

Sheffield’ı diğer İngiliz şehirlerinden ayıran bir diğer durumsa fazlasıyla yokuşlu olması. Sürekli bir tepecik aşmak ve rüzgârla boğuşmak zorundayız. Sheffield birçok şehre göre maddi olarak en uygun yerlerden biridir denebilir. Ev kiralarından, market alışverişine kadar herkesin bütçesine uygun bir şeyler bulmak mümkün.

 

Sheffield Üniversitesi bünyesinde bulunan ve benim de Sheffield’da ilk ziyaret ettiğim yer olan Arts Tower’dan bahsetmek isterim. Arts Tower 78 metre yükseklikte olup 2010 yılına kadar Sheffield’ın en yüksek binasıydı. Hâlen daha Birleşik Krallık’taki en yüksek üniversite binasıdır. Arts Tower, Sheffield Üniversitesinin Mimarlık Fakültesi olarak kullanılmaktadır.

 

Dünyada sayılı olan “paternoster asansörleri”nden biri de Arts Tower içerisinde bulunmaktadır. Bu asansörün ünü hiç durmamasından kaynaklanır. Bu asansörü mühendislik harikası diye adlandıranlar bile var. Birbirine sıralı olarak bağlı kabinlerin sürekli hareket hâlinde olup durmadığı, bir tarafın iniş, diğer tarafın çıkış amaçlı kullanıldığı ve kapısı olmayan bir asansördür bu. Kabinleri 2 kişilik olup, asansöre giriş-çıkışın güvenli olduğu saniyelerde yeşil ışık yanıp, güvensiz anlarda kırmızı ışık yanmaktadır ve asansör 0,5 ila 1,6 m/s hızındadır. Oldukça güvenli olup ve diğer asansörlere göre yapımı ucuz bir asansördür.

 

Sheffield’ın bana kattıklarına gelecek olursak tam olarak bir hayat dersi demek isterim. Kendisi gibi inişli çıkışlı, tepeleri ve rüzgârı bulunan bir hayat dersi. İlk kez ailemden ayrı, ayaklarımın üstünde ve yalnız bulunduğum şehirdir burası. Kendimi tanıma fırsatım fazlasıyla oldu. Yalnız yaşamanın her insana kattığı insanın kendisiyle barışıma durumunu ve huzuru tam olarak buldum diyemem ama bulma aşamasındayım. Hem huzur hem huzursuzluk vardır tabii ki.

 

Havası Londra kadar güneşli olmayan, genellikle yağmurlu olan bir yer. Yine de fazla üşüdüğümüz söylenemez. İçeriler hep sıcacık.

 

Küçük Mağusa şehrinden çıkıp en az 8 saat (tren, otobüs seyahatleri de içinde) yolculuk yapıp geldiğim Sheffield’da birçok gerçek dost edindim. En büyük şanslarımdan biri kuzenimin de bu şehirde olması ve bana her zaman destek olmasıdır. Sheffield’da kuzenlerim, dostlarım değil aslında kardeşlerim var diyebilirim. Bu şehrin bana kattığı en değerli şey bu sanırım. Dost, insanın seçtiği ailesidir bence. En yalnız hissettiğim zamanlarda bile yanımda oldular. Saat, gün, cinsiyet fark etmeksizin birbirimizin kapısını çalabildik dertleşebildik her zaman. Bu yüzden Sheffield’a müteşekkirim.

 

Umarım bir gün yolunuz düşer…

 

Ve umarım sizin de benim Sheffield’da yaşadığım tecrübeler gibi, hatta daha güzel ve iyi tecrübeleriniz olur.

 

Hâlen daha Sheffield’da yaşayacak şeylerim var ve yarınları merakla bekliyorum.

 


 

Referanslar

Site Editors. (2019). “QS World University Rankings 2020”. Quacquarelli Symonds.

 

Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir