Sıradanlık Mücadelesi

Her zaman söylediğim gibi monotonluk, sıradanlık ve de normallik benim sistemimde “hata veren” durumlardır. Bana normal dendiğinde gerçekten şahsıma hakaret edilmiş gibi hissederim. Hoş, dışarıdan bakıldığında çok normal biri gibi de durduğum doğrudur. Ama inanmayın; içerideki fırtınalar “anormal” derecede.

 

Açıkçası “Belayı çekerim.” ya da “Şansım yaver gitmez.” falan demeyeceğim; bunlara inanmam, aksine insan kendi şansını kendi yarattığına inanırım. Satürn sadece bir gezegen; enerji sektirmiyor. Yani benim seçimlerim ya da davranışlarım değişiktir. Hoş, normal, çoğunluğun kabullendiği demek olduğundan göreceli değerler bunlar.

 

Geçen sene girmiş olduğum işe çevremdeki herkes “Çok şanslısın.”, “Bu şansı elinin tersiyle itme.” gibi şeyler söylemiştir ama 8-5 yaşantısı bana çok monoton geldiğindendir ki usanıp bıraktım. Hayatımı yaşayacak zamanım kalmadığından; yoksa işi zevkle yapıyordum. Bir de bulunduğum şehir öğrenci şehri olduğundandır ki 6’dan sonra hayatı yaşayacak pek alan yoktu. Bunun üstüne kendime daha fazla vakit ayırabileceğim ve kendimi ileriye taşıyabileceğim bir icraata giriştim ve yüksek lisansa başladım.

 

Çünkü bugünü yaşamayıp yarın için para biriktirmek bana göre değil; belki de şu an. Her zaman tasarruflu ve mantıklı harcayan biri olmuşumdur ama lüksümü de, zevklerimi de severim; aslında buna kendimi seviyorum da denebilir. Asla yarın daha iyi olsun diye bugünümden ödün vermeyi sevmemişimdir. Bu da monotonluktan kaçış sebeplerimden olmuştur.

 

Aynı zamanda her zaman bilgiye, kültüre, yeni şeylere aç olduğumdandır ki şu anda bildiklerim, yaşadıklarımla yetinmem. Hep yaşadığım anın bana bir şeyler katmasını isterim. Belki de buna mükemmeliyetçilik diyebilirsiniz ama çok da mükemmel olduğumu söylemem. Sadece sıradanlığı sevmiyorum, her gün farklı şeyler yaşamayı istiyorum.

 

Açıkçası bana durulmak, yerleşik hayata geçmek; bir şeye tümüyle bağlanmak gibi geliyor. Aynı Nil Karaibrahimgil’in şarkısında söylediği gibi kanatlarım var ruhumda ve olmalı da özellikle bu yaşta. Biri için, bir iş için asla durulmamalıyız. Durulduğumuz zaman özgürlükten, yenilikten (bilgi, mekân, eğitim vb.), farklılıktan, farkındalıktan feragat ederiz. Nereden bilebiliriz ki vardığımız yerin olmamız gereken olduğunu? Asla daha fazlasını keşfetmeden bilemeyiz.

 

Her şeyi ve her şeyin en iyisini hak ediyoruz. Ruhumdaki heyecan, sıradan bir gün geçirmeme izin vermiyor genellikle.

 

Hiçbir zaman kabul etmeyeceğim şey İngilizlerin de dediği it is what it is, yani neyse ne. Evet, hayat herkese altın tepsiyle gelmiyor; hayat mücadelelerle elde ettiğimizdir ve mücadele etmemiz gerekir. Yani yetinmeyelim demiyorum ama fazlasının, daha iyisinin olabileceğini kabul edelim. “Şu anki durum idealdir.” ya da “Hep böyleydi, böyle gidecek.” diye hayatımızı yaşamayalım; ben yaşayamam yani. Sistemin içinde sıkışıp şikâyet etmektense sistemi değiştirmenin, düzeltmenin bir yolunu bulma çabasındayım.

 

Örneğin zengin biri olarak doğmasak da çalışarak daha iyi yerlere gelme mücadelesi. Yani zengin olmadığımızı kabul edip aynı yerde saymak değil. Sıradanlığın dışına çıkmak. Bir iş, bir ülke, bir insan bize bir şey katmıyorsa ve artık ileriye gitmek yerine olduğumuz yerde sayıyorsak ben bunu yerleşiklik, yani durulma, olarak adlandırırım ve olay yerini terk ederim.

 

Hayal kurarak mutlu olunmayacağını biliyorum. Hayal kurmak gerçeğin tahtına oturmaktır, evet, ama aynı zamanda hayali gerçek yapan da icraatın ta kendisidir. Yani istemek yapmanın yarısı bile değil aslında.

 

“Dünya sana hediye sunmaz, inan bana. Bir yaşam istiyorsan, çal onu!”

-Lou Andreas Salome

           

Her günüm bir öncekinden daha iyi ve farklı olmalıdır benim için. Sıradanlık kader değildir, kabullenmektir. Ben sıradanlığı kabullenmiyorum. İnsanların kişiliklerini kabullenebiliriz ya da gerçekten ne kadar denesek de bazı şeylerin değişmeyeceğini kabul edebiliriz ama bu demek değil ki biz değişemeyiz; ya da bu duruma olan davranışımız, tepkimiz değişebilir çünkü her zaman daha iyisine layığız. Tam aksine, insanın zaten dünüyle bugünü aynıysa ve ileriye gitmiyorsa neden yaşıyor ki? “Neyse ne”yi kabul etmeyin, kendimize saygımız olsun.

 


 

Görsel için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir