Geçen sene, daha Tabella’ya yeni yazmaya başladığım zaman “Güçlü Kadın Yorumlaması” [1] yazımı sizlerle paylaşmıştım. Biraz eleştirel, biraz durum yorumlaması, sorgulamasıyla ve tartışmasıyla dile getirmiştim. Ne kadar acınası ki hâlâ daha, üstünden 1 sene geçmesine rağmen aynı yerde dünya; hâlâ daha “güçlü kadın”, hatta bunu bile geçtim, “kadın”ı kabullenmenin zorluğunu yaşıyorlar.
Öncellikle, kadını, erkeği, transı ve benim henüz bilmediğim cinsiyetleri, cinsiyet ayrımıyla değil kişi, insan olarak kabul etmeliyiz. Ayrım yaparak değil.
Hâlâ daha dünyada birçok ülkede maaşlarda, işlerde, izin haklarında, evde, dışarıda, kıyafette, yani kısaca her alanda eşitsizlik mevcut. Özellikle de kadına yapılan eşitsizlik.
Ne ara ya da ne zamandan beri kadınlık, kadın olmak sorgulanıp yargılanmaya başladı acaba? Ve peki neden? Kim veriyor size bu hakkı?
Mesela erkeklerin kadınlardan daha fazla ödenmesi gibi. Ya da yüksek makamlara kadınların çıkarılmaması gibi.
Kadın liderler her ne kadar artıyor olsa da hâlâ daha azınlıktalar. İş dünyasındaki cinsiyet eşitliği sadece adalet için önemli değil, aynı zamanda daha farklı, belki de daha iyi sonuçlar elde edilmesine yarayabilir ve yarıyor da. Örneğin günümüzde kadın mühendislerin artması sektöre başka bakış açıları vermekle kalmamış aynı zamanda sektörü ileriye taşımıştır.[2] Bu tarz, erkeklerin yoğunlukta olduğu ya da bir stereotipin bulunduğu iş ortamlarında kadınlar kendilerini ispatlamak için can havliyle, kendilerine herkesten çok güvenerek kendilerini göstermiştir ve göstermeye devam etmektedir.
Sık sık karşılaştığım, muhtemelen benim yaşlarımda henüz nişanlanmamış ya da evlenmemiş kadın arkadaşlarımın da, tecrübe ettiği o güzel soru aklıma geliyor hemen:
“Ne zaman evlenecen? Bu kadar okuduğun/işlediğin yetmedi mi?”
Tek bir cevabım var: “Size ne?”
Bu soru neden erkeklere sorulmuyor?
Ha doğru, o erkektir, hovardadır, gezecektir tabii ki. Ne zaman ki bir kadın onu derleyip düzenleyebilir, o zaman evlenir. Bir saniye, kadının görevi burada reşit olmuş bir erkeğe bakmak olmuyor mu? Olmasın. Olmamalı da.
Ya da işle özel hayat ile iş hayatı arasındaki dengeyi nasıl kuruyoruz düşüncesi. Ne bileyim, aptal değiliz ki kuramayalım! Aynı soruyu erkeklere soruyor musunuz? Yoksa kadınlarda daha fazla sorumluluk olduğunu düşünüp mü bunu soruyorsunuz? Misal çocuk bakmak, ev işi, yemeği, osu busu derken işi bıraksın deniyor. Yani “Eş ve anne olmak mı, kadın olmak mı, hatta kendin olmak mı?” deniyor esasen bence. Beklentiler öylesine ağır ki kadının anneliği, eş olmayı hak etmesi için, işinden, ekonomik özgürlüğünden ve sosyal özgürlüğünden vazgeçmesi bekleniyor.
Eğer hayatınızdan, özgürlüğünüzden ya da benliğinizden feragat etmeyen bir kadınsanız gelsin yargılanmalar!
Çünkü evlilik, çocuk ve erkekler kadınların birinci önceliği olmalı, değil mi?
İnsanın önceliği önce kendi olmalı.
Burada, İngiltere’de işlerken fark etmiş olduğum ve gerçekten gözlerimi yaşartan bir olaydan bahsetmek istiyorum. İngiltere’de çoğu iş yerinin politikasında olan, babanın da doğum izni alabilmesi! Ne kadar güzel bir şey. Bütün yük kadında değil ve baba da yasal olarak orada olabiliyor, doğum öncesinde ve/veya sonrasında.
Kadına dayatılan “çocuk ve/veya erkek/eş egemen” hayat mı “kendin” mi seçeneğinde, son senelerdeki doğum ve evlilik düşüş oranlarından anlaşılmaktadır ki kadın kendini seçmeye başlıyor, siz ne derseniz deyin bu bence mükemmel. Seçsin. Önce kendi. İstediği zaman evlenir ya da evlenmez, çocuk da isterse birçok sağlık merkezinde kıyafet seçer gibi babasını seçip yapabilir.
Erkekler yaşasın, kadınlar da beklesin evlenince yaşarlar… Oldu canım! Kadının da gezmeye, tozmaya, “hovardalık” yapmaya, sarhoş olmaya yani yaşamaya hakkı var. Keşfedilmeyi bekleyen bir hayat var, niye kadın mahrum kalsın?
İçeriz vay, spora gideriz vay, “açık” giyiniriz vay, spor taytını giyeriz vay, taytın altından tanga giyeriz vay, giymeyiz vay, “anneanne donu” giyeriz yine vay (o don, sütyen gözükmeyecek ama yeni yıl akşamı ne âlâ memleket, Victoria’s Secret Fashion Show izlensin). Yani bitmiyor.
“O eteği giyme erkekler bakar.”
“Gece dışarı çıkma erkekler kaçırır.”
“O işte çalışma hepsi erkek.”
Ne zaman erkekler ürkülecek insanlar oldular ya da ne zaman onlardan kaçıp korunmamız gerekti? Neden? Kadınlara erkek korkusu salınıp bırakılmış. O kendi zihniyetine, düşüncesine ve hareketlerine hükmedemiyorsa ben özgürlüğümden kısıtlanmak zorunda mıyım?
Erkeklerin, internette yada sözel olarak laflarında dolaşan “kadınlar çiçeklerimiz”, “onlar annelerimiz”, “kadın hakları”, “namus cinayeti olmasın”, “kadınlar her saat gezsin” gibi birçok daha ifadesi mevcut günümüzde. Sağ olun ya, çok mersi! Ya pardon da siz kimsiniz de biz sizin çiçeklerisiniz? Benim namusumdan sana ne? Size mı kaldı? Önce yaptıklarına bir bak, kendini bir sorgula çeki düzen ver! Kadının üstündeki baskıdan elini ayağını bir çek, haksızlık gördüğün yerde sesini çıkar, orada burada yazmakla değil çünkü.
Çocuklar doğarkenden cinsiyetine yüklenen anlamlara ne demeli? Oğlan çocuğu mu? Hop aç oğlum görsünler. Çocuklarınızın cinsiyeti dışında başka gurur duyduğunuz şeyleri de vardır muhakkak. Ama kız çocuğuysa; oturmasına kalkmasına dikkat etsin, mahrem.
Sonra da belirli bir yaştan sonra da “biraz alımlı ol”, “biraz kız gibi giyin”, “makyaj yap”; ya belki benim canım istemiyor, ya da sevmiyorum! O 1 ay aynı eşofmanla gezince klas, biz her gün yeni kıyafetler, her gün badanalar yapmak mı zorundayız?
Ben de eşofmanla gezeceğim, zaten eşofmanla geziyorum başka bir kıyafetle gören şanslıdır.
Oğlan çocuklarına, kız gibi davranmanın zayıflık olduğunu vurgulamayın. Ağlamanın, gülmenin, zarif olmanın yanlış bir tarafı yok. Kimseyi aşağılamak için “kız gibi” ya da yüceltmek için “adam gibi” diyerek konuşmanın anlamı yok. Bunların yerine “doğru düzgün” demeyi tercih etsek, ta küçüklükten cinsiyet ayrımı çocukların aklına kazınmaz. Kız çocukları da futbol oynayabilir, arabaları sevebilir, aynı oğlan çocuklarının evcilik oynamayı ya da pembeyi sevmesi gibi. Herhangi bir nesneye ya da renge cinsiyet yüklemenin anlamı yok. Yüklemek, kişiyi bir kutuya hapsedip kişiliğinden ve hayatından çalmaktır bence.
”Güzel olmak zorunda değilsin. Kimseye güzellik borcun yok. Ne erkek arkadaşına / kocana / partnerine, ne iş arkadaşlarına, özellikle de sokaktaki rastgele adamlara. Annene borçlu değilsin, çocuklarına borçlu değilsin, topluma borçlu değilsin. Güzellik, “kadın” denilen bir alanı kapladığın için ödediğin kira değil.” -Diana Vreeland
Kadın, sırf güç ve ataerki yüzünden bir şeylere alıştırılmak, bir şeyleri hazmetmek zorunda kalmamalı. Kadın istediği gibi olmalı ve davranmalı.
“Ben kadınım. Ve senin istediğin gibi değil, kendi istediğim gibi kadınım.” -Frida Kahlo
Referanslar:
[1] Özkan, B. (2019). Güçlü Kadın Yorumlaması. Tabella.
Kapak fotoğrafı için tıklayınız.