Cumhurbaşkanlığı Bilimi de Düşünmeli

Kuzey Kıbrıs: Üniversite adası!

 

Ülkemizi tanıtmak için kullanmayı sevdiğimiz bu sloganın ironisi üzerine, sayısını artık takip edemediğim üniversitelerimizin önemli bir kısmının bilim üretmekten âciz, “diploma satan” yapılar hâline geldiğine dair haddinden fazla yazıldı çizildi.

 

Bilimde iş birlikleri, özellikle uluslararası fonlar konusunda karşılaştığımız sorunlar da konuyla ilgili herkesçe çok iyi bilinmekte.

 

Ancak bugüne kadar siyasi partilerimizin herhangi biri, “Eğitimde kaliteye odaklanacağız.” söyleminin ötesine geçip üniversitelerin sürekli bilim üreten yapılar hâline gelmesi için sistemli bir bilim politikası oluşturmadı. “Bilim” kelimesinin siyasi manifestolarda yer alması için esasen herhangi bir kesimden bir talep de gelmedi. Bilim üretilmemesi bu ülkede sorunsallaştırılmadı.

 

Bugün Cumhurbaşkanlığı seçiminde de benzer bir durumla karşı karşıyayız.

 

Ülkemizdeki teamüllere göre Cumhurbaşkanlığının Kıbrıs sorununa odaklı bir yapısı olduğu ve bu doğrultuda bu konuda bir beklentinin bu seçimler için yersiz olduğu söylenebilir. Buna katılmamaktayım.

 

Peki neden?

 

Bölüm 1: Ne Yapıldı?

Öncelikle, Cumhurbaşkanlığı bilim konularına yabancı değil.

 

3. Cumhurbaşkanı Eroğlu döneminde Kuzey Kıbrıs’ta bir Bilimler Akademisi kurulması için ön çalışmalar yürütülmekteydi. Bu bağlamda Türkiye Bilimler Akademisi Başkanı da Sn. Eroğlu’yla görüşmüş ve konuyla ilgili destek sözü vermişti.[1] Bununla beraber, 2014’teki bu ziyaret dışında bu konuda başka bir haber olmamasından, konuyla ilgili çalışmaların büyük çaplı olmadığı anlaşılabilir. Zaten gündemde olmayan bu fikir de Sn. Akıncı’nın seçilmesinin ardından maalesef bir daha gündeme gelmedi.

 

Sn. Akıncı döneminde de bilime destek vermek için sistemli bir çalışma olmadı. Bununla beraber bu konuda Sn. Akıncı’nın hassasiyet sahibi olmadığı söylenemez. Bu konuda benim görebildiğim en önemli çalışma, Dr. Gülsen Bozkurt ile Prof. Dr. Erol Baysal’ın Talasemi Sendromları kitabıyla Mehmet Barışsever’in Mehmet Aziz’le ilgili kitabına verilen destek. Bu konuyu daha önce bir yazımda değerlendirmiştim.

 

Bu kitapların tanıtım etkinliğinde Prof. Dr. Baysal’ın genetik laboratuvarıyla ilgili ettiği siteme cevaben Sn. Akıncı’nın “Biz kapımıza gelenlere asla hayır demedik. Bu dönem geç olmuş olabilir ama bu konuda da mutlaka destek olmak isteriz.” demesi kayda değerdir. Bu yorum Sn. Akıncı’nın konuya ilişkin bir hassasiyeti olduğunu göstermekle beraber, Cumhurbaşkanlığının geçtiğimiz dönemde konuya yaklaşımını da göz önüne sermektedir. Maalesef bu son derece pasif bir yaklaşım olarak gözükmektedir. Hâlbuki Cumhurbaşkanlığı kanımca asla bilim insanlarının destek talebiyle kapıya dayanmasını beklememeli, ülkede kaliteli bilimsel üretimi desteklemek için akademisyenlerimize ulaşacak girişimleri başlatacak konumda olmalıdır.

 

Ersin Tatar, Tufan Erhürman, Kudret Özersay ve Erhan Arıklı da bu konuda herhangi bir girişimde bulunacaklarına dair bir açıklamada henüz bulunmamışlardır.

 

Bölüm 2: Neden Cumhurbaşkanlığı?

Cumhurbaşkanlığının bir konuyu gündemine sistematik olarak almasının etkisini Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası örneğinde görebilmekteyiz. Cumhurbaşkanlığının himayesinde etkinliklerini sürdüren bu orkestranın faaliyetleri, Sergen Bahçeci’nin yazısında da değinildiği üzere ülkemizde siyaset üstü bir sanat politikası teşkil etmiş, Eroğlu döneminde kurulan orkestranın devamlılığı ve gelişimi sağlanırken, Bakanlığın kurumlarıyla eş güdümlü projeler üretilmesi mümkün olmuştur.

 

Geçmişte UBP kökenli bir Cumhurbaşkanı da benzer bir konuda adımlar atmayı planlamışken, bir benzerinin bilim için yapılabilmesi, siyasi açıdan bence son derece makul bir vizyondur.

 

Kaldı ki, bilim konusu, geleneksel olarak Cumhurbaşkanlığının sorumluluk alanı olarak görülen Kıbrıs Sorunu’yla da ilintili bir konudur. Üniversitelerimiz, bu sorunun getirdiği ambargolar ve tanınmamışlığın gölgesinde bilimsel faaliyetlerini sürdürmek zorunda kalmış, Avrupa Birliği’nin bilimsel araştırma desteklerinden dışlanmış ve aynı adayı paylaşan bilim insanları arasındaki iş birliği de kayda değer bir seviyede seyredememiştir. Bu bağlamda, bilim konusunun güven arttırıcı önlemler ve iki toplumlu komiteler nezdinde gündeme gelmemiş olması büyük bir eksikliktir.

 

Bu yönde çok değerli bir öneri, daha önce Tabella’da Mert Yücel’in “Kıbrıs Bilimler Akademisi” başlıklı yazısında gündeme getirilmiştir. Bu konudaki yazılarımda buradaki fikirlere değinen, üzerine inşa eden, bazı noktalarda farklılaşan öneriler getireceğim. Örneğin Cumhurbaşkanlığının sadece Kuzey Kıbrıs içerisindeki üniversiteleri bir masa etrafına toplamak için de ideal bir konumda olduğunu düşünmekteyim…

 

Ortak çevre bilinci geliştirmek, iki toplumlu kültürel etkinlikler yapmak için teknik komiteler varken (ki bunların da geçtiğimiz süreçteki etkinlikleri bambaşka bir tartışma konusudur), bilimin bu süreçte yer almamış olması büyük bir eksikliktir.

 

Vurgulamalıyım ki, Kıbrıslı Türklerin bilim dünyasındaki yerinin yükseltilmesi ideali, çözüme, çözüm süreçlerine ve çözüm modellerine ilişkin düşüncelerden de farklı bir noktada bir hassasiyet olarak yer almalıdır. İş birliği vurgusu yapan Sn. Özersay’ın bu süreçte bu iş birliğinin bilimsel araştırmalar alanında nasıl vücut bulabileceğine dair vizyonunu paylaşması, özellikle de akademisyenlik kökeninden gelen bir aday olarak olmazsa olmazdır. İki devletli bir model öngören Sn. Tatar’ın, bu modelde bilimsel kuruluşlarımızın uluslararası ağlara nasıl entegre edileceği gibi soruları mutlaka cevaplaması gerekmektedir.

 

Başka bir yazıda önerilerimle devam edeceğim. O zamana dek, gündem ne kadar ısınırsa ısınsın, mutlaka bilimle kalın…

 


 

Referanslar

[1] Site editörleri. (2014). Eroğlu: “Bilimler akademisi kurulması için ön çalışma başlattık”. Kıbrıs Postası.

 

Kapak görseli için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir