Merak, sevgi, başkalarını düşünmek…
Bunlar ne yanlış ne de hatalı.
Özellikle şu yaşadığımız sıkıntılı dönemde belki de yapılacak, yapılabilecek en haklı şey.
***
Ben Birleşik Krallık’ta Sheffield’da son 5 senedir yalnız yaşadığım evimden, şehirden, bundan 1 aydan fazla önce Londra’ya, orada bulunan ailemin yanına gittim.
Neden mi? Esas orada virüsün başı diyeceksiniz tabii. Ama yalnız kalmayayım, orada en azından ailemle birbirimize destek olur, birlikte vakit geçiririz dedim.
Sonra bir charter uçağı ile gelebilme olasılığı oluştu ve ben ona da tamam dedim.
Hemen yine bir neden sorusu mu? “Londra’dasın işte aile de var yalnız değilsin.” düşüncesi sizlerde. Mutlaka.
Gelmek istedim çünkü annem, babam, kardeşim yani ailem burada ve açıkçası Kıbrıs’a bir daha geri dönememekten korktum.
Karantinaydı, karantinanın uzamasıydı, sonra evdeki karantina ve onun da uzaması derken adaya geleli tam 1 ay ve kendi evimden ayrılalı 1 ay ve 1 hafta oldu.
Kalmış olduğum mekânlarda kalabalık çok.
Evet sosyal mesafe var, şahsi izolasyon var ama son 5 senedir yalnız yaşayan birine bir insanın sesi bile fazla gelebiliyor.
Yanlış anlaşılmak istemem; ailem bana gül gibi baktı, bakıyor. Bugünlere gelmemdeki en büyük destekçilerim ve yardımcılarım onlar. Şikâyetim yok.
Şikâyet edecek de değilim. Orası onların evi.
***
Şöyle bir durum var ki yalnızlığa bir kere alıştınız mı, 1 kişi ya da 100 kişi fark etmez, bunalıyorsunuz. İşleriniz aksayabiliyor çünkü düzeniniz kaymıştır.
Sabah kahveleri, öğle-akşam sofralarından zevk almadım değil, aldım ve alıyorum da.
Öyle ya da böyle, şanslıyım ki fazladan bir evimiz var da oraya geldim yerleştim.
Derslerim, sınavlarım var.
En önemlisi kendim var.
Ben…
Ne çok özlemişim onu.
***
Herkeste şimdi daha da deli sorular. Sorun, sormak hakkınız. Benim de istediğimi cevaplamak hakkım. Hoş, kimseye bir şey kanıtlama derdim yok, olmadı da.
“Sheffield’dan yalnız kalmayasın diye Londra’ya, sonra ailenin yanında olasın diye Kıbrıs’a, sonra da tekrar yalnız kalabilesin diye boş eve gittin. Neden? Neden o zaman Sheffield’dan ayrıldın?”
Ne istediğimi bilemeyebilirim ya da bir şeyi o an isteyip 10 gün sonra istemeye de bilirim. Bundan doğal bir şey yok. Hepimiz için. İnsan karar değiştirebilir, hayat değiştirebilir, kendini değiştirebilir. Değişim en büyük gelişimlerden biridir bence. İnsan ne istiyorsa onu yapabilir, düşünebilir ve yaşayabilir.
Bazen ben de beni anlamıyorum. Olsun.
Size o yüzden anlatamam bu kararı, kararları neden verdiğimi. Açıkçası anlatmak ya da anlaşılmak gibi bir derdim de yok. Derdim yaşamak.
Fakat yalnız yaşamayı, yalnız olabilmeyi anlatabilirim.
“Yalnızlığı sevmeyen özgürlüğü de sevmez. Kişi ancak yalnız olduğunda özgürdür çünkü.” – Arthur Schopenhauer
Ben 5 sene önce yalnız yaşamak istediğime karar verdim. Yine de 1 sene yurtta kalıp başkalarıyla mutfak paylaştım ama sonra kendi evime çıktım, son 4 senedir bu durum böyle.
Yalnızlık değil bu aslında, kendiyle beraberdir insan.
Tam da bunun üstüne şu manidar söz geliyor aklıma:
“Kendinizi, kendinizle zaman geçirmeyi yalnızlık sanmayacağınız şekilde yetiştirin.” – Tarkovski
Hayatımda en çok vakit geçirdiğim insanla olmak; kendimle.
Dedim ya özlemişim kendisini.
Yalnızlık bir kaybediş, yanlış ya da üzücü bir şey değildir; yalnızlık tercihtir.
Tek başına oturabilmektir. Bir başına oturup, öylece boşluğa bakabilmektir.
Usanmadan, sıkılmadan. Duygu ve düşüncelerimizle baş başa kalabilerek.
***
Ben oldum olası zaten sosyalleşme konusunda fazla istekli değilim. Yalnız zaman geçirdikçe, geçirebildikçe kendimi daha iyi tanıyor, anlıyor ve düşüncelerimi (kısmen de olsa) analiz edebiliyor ve anlayabiliyorum. Bu günki gibi günlerde bunu yaratıcılığa çevirip yazılarımı yazıyorum.
“Eğer kendi yalnızlığımızı kucaklayamazsak, inzivaya karşı kalkan olarak başka birini kullanırız.” – Irvin D. Yalom (Nietzsche Ağladığında)
Öyle bir dönemden geçiyoruz ki, belki de en çok bu dönemde insanların yalnız kalması ve kalabilmeyi öğrenmesi gerekiyor. Ruhumuzu, bir şeylerle, birileriyle değil kendimizle beslememiz gerekiyor. Besleyebilmemiz.
Kapak fotoğrafı için tıklayınız.