Sınırdan Karşı Tarafa: COVID-19 Salgını Süresince Geçiş Kapıları Sorunu

Kıbrıs’ın kuzey güney arası geçiş kapıları, ayrılığımızın ve aynı zamanda bağlılığımızın bir simgesi. Onların yokluğu hem temelli ayrılık, hem de temelli barışı simgeleyebildiğinden, varlıklarına hem muhtaç olup hem huzursuz olduğumuz kapılarımız.



Bu kapılar son zamanlarda Türk lirası düşüş gösterdiğinden beri epeyce kullanılmaya başlandı. Kıbrıslı Türkler kadar Kıbrıslı Rumlar da bu kapıların misafiri olmuşlardı. İtiraf etmeliyim, bu konudan ötürü maddi unsurlardan ötürü değil de manevi unsurlardan ötürü oldukça memnun ve mutluydum. Adanın kuzeyine yeniden devamlı geçiş yapmaya başlayan Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türk esnafların yakınlaşmasını görmemek kör olmayı gerektirir. Yaklaşık olarak her yerde Kıbrıslı Rumlarla karşılaşmak mümkün olmuştu. Annem de bir güzellik uzmanı olarak Kıbrıslı Rum müşteriler edinmişti. Bu müşteriler sadece müşterilerimiz olmakla kalmadılar, dostumuz da oldular. Her gelişinde elinde bir adet hediyeyle salonumuza gelen Maru’nun annemle birlikde çat pat İngilizce konuşarak kurduğu yakınlık iki toplumunda bir gün birleşebileceğine dair içimi umutlarla dolduran bir arkadaşlıktı.



Ardından 29 Şubat 2020 tarihinde aniden kapılar kapandı. Aynı gün Lefkoşa Nalbantoğlu Hastanesi’nde yangın çıktı. Hangisine endişelensem diye karar veremediğim bir gündü. “Adada tek bir adet bile COVID-19 vakası yokken alınan bu kararın sebebi ne olabilir?” diye düşünmedim desem yalan olur.



Çok geçmeden 10 Mart Salı günü kuzeyde ilk vakamızı duyurduk. Böylece zaman içinde kapanmayan kapıların hepsi kapandı, sınırlar çizildi.



Bizim güzel adamızın kuzey tarafında COVID-19 salgınını çok sert tedbirlerle, çok hasar görmeden atlatmaya çalıştığımız süreçte adanın güney tarafında vaka sayıları bize kıyasla daha fazla artış gösterdi ki popülasyonları bizden sayıca üstün olduğundan bu beklendik bir gelişmeydi. Böyle bir durumda kimse daha fazla virüs yayılsın istemediğinden ve ani gelişen durumun belirsizliğinden ötürü kapıların kapalı olmasını sorgulamadı. Sorgulayan birçok insan da kapıların kapalı olmasından ötürü huzurluydu lakin adanın diğer yarısındaki durum toplam ve günlük artan hasta sayısı olarak üstünlük gösteriyordu.



Adanın kuzey tarafı olarak süreci şimdilik tamamladık gibi duruyor. Tüm dünya bu süreci tamamlamadan sadece Kuzey Kıbrıs’ın tek başına COVID-19 salgınını atlatması imkânsız olsa da en azından şu anlık düşmanımızı yendik gibi.



Sanırım süreci tamamladığımızı düşündüğümüzden olmalı ki artık önümüzdeki tabakta COVID-19 bulunmadığından, sınırları sorgulamaya başladık.



Yaklaşık bu bir hafta içerisinde gerek bazı kurumlar gerekse bazı bireyler açıklamalar yapıp yazılar yazarak kapıların açılması gerektiğini savundu. Peki neden?



Daha önce sebebi belirsizce kapanan kapılar beni oldukça endişelendiren olay olsa da sonradan kapanan kapıların bu sefer beni rahatlattığını söyleyebilirim. Sınırların çizilmesinin sebebinin korunmak olduğunu düşündüm. Diğer ülkelerde uygulanan prosedürleri ve alınan tedbirleri bilen biri olarak bunu doğal karşıladım çünkü bu süreçte sadece ülkeler birbirlerine seferleri kesip sınırları çizmedi, aynı zamanda köylere, şehirlere bile sınırlar çizildi. Sınırların anlamı bu dönem daha farklıydı.



Bazılarımız Kuzey ve Güney’in birbirlerine küsüp kaçmaya sebep aradıklarından kapıların kapandığını dile getirdi, evet belki ilk kapanış için haklıydılar fakat senaryo farklı da olsaydı, yine de sonuç biraz gecikmeli olarak aynı olurdu. Bu sefer birbirini çok seven Kuzey ve Güney birbirlerini hasta edip acıya sebep olmamak adına ayrı kalmayı seçerlerdi. Ayrılık her zaman için negatif duyguları barındırmayan bir eylem değildir, zaman zaman birbirlerini sevenlerde birbirlerini korumak için ayrı kalmayı tercih edebilirler. Fakat değişmeyen bir şey varsa ayrılık her zaman için her ne kadar korumak için bile olsa acıya ve sorunlara sebebiyet verebilmesidir. Bu acılar ve sorunlarla mücadele de adanın güney tarafında okuyan, çalışan ve en önemlisi tedavi görenler için var oldu. Buna ek olarak Pile’de yaşayan ve Kuzey Kıbrıs vatandaşı oldukları hâlde sınırı geçemeyen insanlar var. Bu insanların yaşadığı sorunlar için çözümler bulunması gerektiği aşikar fakat bu çözüm sadece kapıların açılması mı? Bu konu tartışılır.



Kapıların açılmasını isteyen bireylerin bu bahsettiğim grupta yer alan insanlardan bahsettiği çok oldu. Tek haklı bulduğum argümanlarının bu olduğunu cesurca dile getirebilirim. Fakat bu tip yorumlarda ana istek kapıların açılmasıdır ve bu isteği destekleyen gerçek de o kapılar kapandığı için mağdur durumuna düşen insanlardır. Bu noktayı oldukça yanlış görmekteyim. Eğer bu insanların hakkı aranmak isteniliyorsa o zaman bunu dümdüz ana isteğimiz hâline getirip birilerine akıl vermeyelim çünkü kapıların açılması oldukça güç bir mesele.



Sınırdan ötesinde ne var biliyor musunuz? Bu insanların sıkıntılarına çözüm yok, tüm Kuzey Kıbrıs halkı için ciddi risk var. Neden mi? Çünkü şu an adanın diğer tarafında 17 Mayıs 2020 saat 18.30 verilerine göre 382 aktif COVID-19 vakası bulunmakta.[1] Bazı yazılarda R0 (hasta bir kişinin hastalığı yayabildiği insan sayısı) sayısının güney ve kuzey için 1’den aşağı olduğundan bu nedenle de iki tarafta da salgının kontrol edilebilir olduğundan bahsedilmiş ve kapıları açmaya bir sebep olarak gösterilmişti.[2] Bu yanlış bir bulgudur. Nedeni ise adanın güney tarafının R0 sayısının kuzey için yaratabileceği salgın etkisi R0 rakamıyla değil, hasta sayısı ile ölçülmesi gerektiğidir. Ayriyetten adanın kuzey tarafında herhangi bir salgın bulunmadığından, R0 rakamı diye bir şey de bulunmamaktadır. R0 rakamını küçülten şeyler karantina, sosyal mesafe gibi unsurlardır fakat şu an adanın kuzeyinde ikisinin de olmadığından virüsün tekrardan bize geçmesi dâhilinde 1’in üzerinde bir R0 rakamıyla karşılaşacağımız apaçık ortadadır.



Farkında mıyız? Kapıların açılması insanların ölmesi demek olabilir. Bu süreci sosyal mesafe ve karantina kurallarına uyarak atlatmadığımız sosyal medyada sürekli paylaşılan fotoğraflarla kanıtlanmıştır. Prosedürler hiçbir zaman doğru düzgün uygulanmamaktadır ve kapıların açılması biraz olsun bile gevşeklik kaldıramayacak, kontrolü oldukça güç olacak bir adımdır. Hangimiz devletimize bu kontrolü tamamen doğru düzgün yerine getirebileceği için güveniyoruz?



Böyle hassas bir konuda sonucu insanların ölümü olabilirken “Kapılar açılsın!” diye değil “Pile’deki halk, güneyde okuyan, çalışan ve tedavi görenler için çözüm bulun!” diye protesto edilmelidir. İlerde bir sağlık çalışanı olacak olan bir birey olarak bilirim ve hatırlatırım ki yoksulluk da eğitim de halledilir fakat kaybı halledilemeyecek tek şey bir babanın, ananın, dostun canıdır. Her şey halledilse bir can kaybı halledilmez. Kıbrıs meselesi bile belki bir gün çözülür fakat ölen geri dirilmez!



Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir