Farklılık ve ayrım tüm insan toplumlarında bulunan unsurlardır. Sosyolojinin kurucularından biri olarak kabul edilen Émile Durkheim’a (1858-1917) göre de toplumun düzeni ve çalışması için farklılık gereklidir. Farklılığın bir getirisi ırkçılık ve farklılığa olan düşmanlık ise toplumun içinde gömülüdür. Toplumdaki yargılama ve ayrıştırma süreçleri devam ettiği sürece de “otherness/ötekilik”, yani “biz ve onlar” şeklindeki ayrım ve yabancılaştırma, yaşadığımız toplumun her bölümünde görülebilir. Durkheim’ın görüşlerine göre fark ve ayrım “yararlı” olsa da bu ayrımın toplum ve dünya için sakıncaları da bulunmaktadır.
Doğu bilimi olarak bilinen oryantalizm, yani şarkiyatçılık, Batı kökenli araştırmaların Yakın Doğu ve Uzak Doğu kültürlerini, toplumlarını ve halklarını incelemeye yönelik çalışmalarına verilen bir isimdir. İlk başlarda oryantalizm sadece Doğu kültürlerini inceleyen bir dal olarak görülmekteyken, Edward Said’in 1978’de yayınladığı Oryantalizm kitabı ile terim ve terimin itibarı büyük bir değişime uğradı. Bugünlerde oryantalizm terimi Batı’nın Asya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika hakkında yorumlarını nitelendirmek için kullanılıyor. Batı, bu toplumları gelişmemiş ve mantıksız olarak kabul etmesinin yanı sıra da Avrupa merkezli düşünce tarzı ve emperyalizmin gücüyle de Doğu kültürlerini Batı temelli bir bakış açısıyla yorumluyor.[1]
Said’in araştırmalarına bakıldığında oryantalizm bir düşünce tarzı ve bir epistemoloji, yani bilgi kuramıdır. İlk olarak bu epistemoloji Doğu ve Batı arasında yoğun bir ayrımı gösteren bir felsefe akımı olarak bilinir. Yukarıda bahsedilen ve toplumun her yerinde bulunan farklılık ve ayrım, oryantalizmin de tabanıdır. Said’in çekirdek araştırmasına göre, oryantalizm Hristiyanlıktan doğan ve “öteki” olarak görünen kültürleri bilgi ile kontrol etmeye yarayan bir yoldur. Foucault da bu düşünce tarzına eklemelerde bulunup, bilgiye ek olarak, gücün de “öteki” olarak görünen kültürleri tanımlamanın bir diğer yolu olduğunu öne sürmektedir.[2] Yani oryantalizm Doğu ülkelerini bilgiyi ve gücü kullanarak cisimleştiren bir söylemdir. Özet olarak, Batı toplumları tarafından üretilen “Oriental society/Doğu toplumu” teriminin aslında sömürge söylemleri tarafından üretildiği önemli düşünürler tarafından öne sürülmektedir.
Bilgi ve güce ek olarak, oryantalizmin bağlandığı bir diğer söylem de Doğu’daki cinselliktir. 19. yüzyılda bile dişiliğin, ötekiliğin ve oryantalizmin sanatta kullanıldığı görülür. Batı’nın hayallerinde Doğu ülkeleri cinsel fanteziler, haremler, köle ticareti, kayıp prensesler ve yozlaşmış ataerkillikle bilinir. Batı için Doğu, aşırılık ve abartı dünyasıdır. Bunlara ek olarak Batı’ya göre Doğu’da “patrimonial/babadan kalma bürokrasi”, gelişi güzel yasalar ve doğaçlama karar verme sistemi bulunur. Doğu hükûmetleri yetersiz görüldüğü ve Batı tarafından üretilen kapitalizme “uygun olmadıkları” düşünüldüğü için suçlanır. Güç teorisinden sosyal değişim tartışmasına ve Doğu’daki cinselliğe bakış açısından bürokrasiye kadar tüm unsurlar oryantalist perspektifte Batı ve Doğu’nun ayrılmasını sağlar. Tüm oryantalist söylemlerdeki pozitif yönlerin Batı ülkelerine ve kültürlerine bağlanmasının yanında, Batı kültürleri oryantalist bilgi bilimini kullanarak Doğu’yu ötekileştirmekte ve Doğu kültürlerini negatif yönlerle ilişkilendirmektedir.[2]
Geçtiğimiz hafta içinde Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta yaşanan patlama sonrasında medyanın Batı merkezli düşünce tarzı da oryantalizmin bir örneği olarak karşımıza çıktı. Orta Doğu ülkelerinde yaşanan patlamanın normalleştirilmesi ve Orta Doğu’nun terör ile bağdaşlaştırılması çok büyük bir yanılgıdır. Eskilerin Paris’i olarak görülen Beyrut’ta yaşanan patlamanın, Orta Doğu’da meydana geldiği için normalleştirilmesi kabul edilemez bir hatadır. 21. yüzyılda küreselleşme ile birlikte dünya ekonomik ve kültürel olarak birleşmiş durumdadır. Zaman, Doğu-Batı ayrımı, oryantalist ve etnik temelli yaklaşımlar yapmaktansa, global bir düzeyde dünyamıza sahip çıkma zamanıdır. 100 mil uzaktan bile hissedilen Beyrut patlaması ulus-devlet sisteminin eskidiğini ve global olarak bir olduğumuzu bize üzücü şekilde hatırlatmakta, bu gerçekle tekrardan yüzleşmemizi sağlamaktadır.
Referanslar
[1] Said, E. (1978). Orientalism. London: Routledge and Kegan Paul.
[2] Turner, B. S. (1989). From Orientalism to Global Sociology. Sociology, 23(4): 629-638. Available at: http://www.jstor.com/stable/42853837 [6 Ağustos 2020 tarihinde erişildi].
Kapak görselinin tüm sorumluluğu ilgili yazara aittir.