Ah Ali Rıza Bey ah…
El birliği ile önce delirttiler, sonra çürüttüler sizi. Tabiri caizse başınızın etini çiğ çiğ yediler, diri diri gömdüler sizi.
***
İlk basımı 1930 yılında yapılan, büyük usta Reşat Nuri Güntekin’e ait bu roman Osmanlı’nın Batılılaşma dönemi ortaya çıkan toplumsal sorunlara dayanıyor. Kitabı elime alır almaz, bu incecik romandan 5 sezon 174 bölüm 4 senelik “Yaprak Dökümü” dizisi nasıl çekildi merak ettim doğrusu. Romanı şıp diye okudum. Elimden bırakamadım. Zaten hayran olmamak ne mümkün, Reşat Nuri olunca kitabın sahibi! Bayıldım! Roman boyunca içimden, kitabın baş karakteri Ali Rıza Efendi ile konuşurken buldum kendimi. Buraya da Ali Rıza Efendi ile konuşarak dökeceğim içimdekileri. 33 bölüm 1 neticeden oluşan 135 sayfalık bu romanı okuma isteği uyandırmayı diliyorum sizde. Diyelim ki okudunuz, Ali Rıza Bey’e sorularım, üzüntüm ve sitemim daha da anlam kazanacak.
***
Ah Ali Rıza Bey ah…
Affedemeyceğiniz, şahsınıza yakıştıramadığınız olaylar uğruna, yüzünüzü eğmemek için sefillikler içinde işinizden istifa ettiniz. Peki ya kendi çocuklarınız aynı hataları yapınca ne değişti? Çocuk başka değil mi?
İyi yetiştirildiğini düşündüğünüz en büyük çocuğunuz Şevket, sorumluluk sahibi kişiliği, ekmek parası için çırpınarak ve size paralel görüşlerle tutunabildi mi hayata? Becerebildi mi harcanacak tercihler yapmamayı?
Ailecek cehennem olarak ilan ettiğiniz evden kurtulmak uğruna yaşlı bir adamla evlenen en büyük kızınız Fikret ve ablası Leyla’nın nişanlısıyla kaçan Necla, mutlu oldular mı?
Sizin hayat tantananızda, evin küçücüğü Ayşe, oradan oraya savrulup durdu. Hem kendine hem de size zerre zararı dokunmayan tek insandı. O mutluluğa ulaştı mı?
Peki ya susmak bilmeyen müstakbel eşiniz Hayriye hanım? Yapacağını çocuklarıyla birlikte yapıp yapıp işler sarpa sarınca hatasını anlayıp yine de sizin başınızı ütülemeye gelmedi mi hep?
Leyla, Necla gibi o da şımarıklık, kavga ve fakirliğe isyana söylenip durdu. Necla ile yolları sonsuza kadar ayrılmasına rağmen kendi de aynı bataklığa saplanmadı mı?
Peki ya Ferhunde’yi aileye almak çok mu lazımdı? Zaten kızların lüks zengin hayata özeni yüzünden kavga dövüş eksik değildi evinizde. Bir darbe de gelin hanımdan yiyin, ortalığı daha da karıştırsın istedi oğlunuz sanırım?
Kimse mutlu olamadı Ali Rıza Bey, mutlu olmak değildi amaçları, tatminsizlikti onların sorunları, kendi kendilerini bitirdiler. Siz değildiniz baş sorumlusu bu hikâyenin. Baba olarak hiç mi söz hakkınız yoktu o evde? Bu kadar alçak gönüllü olunur mu Ali Rıza Bey? Size bir gün olsun fikrinizi soran hiç oldu mu Ali Rıza Bey?
Hikâyenin sonunda, yarım da olsa var mıydınız Ali Rıza Bey? Bence çeyrek bile kalmadıydınız.
Romanın sonlarına doğru “Yeter yahu, yeter artık susun!” diye çığlık atmak istedim. Siz bunu neden yapmadınız Ali Rıza Bey? Neden?
Kendi deyimiyle “Yaprak Dökümü Yaşadı” Ali Rıza Bey. 40’ından sonra baba olmuş, çocuklarının gençliğinde ihtiyarlamış bir adam. Yeni çağ, yeni nesil. Hataları var, görüşleri de “eski kafalı”ydı. Ama bunların farkında ve yeni çağı anlamaya çalıştı. Kendi geleneklerine göre, boyun eğdirecek, affedemeyeceği ne varsaydı, o ihtiyar baba çocuklarını mesut etsin diye görmezden geldi. Hatalarıyla, çabaladı. Ama evdekiler sadece hatalı değil, hepsi birer piranaydı. Hiç memnun olmadılar. Yapraklarını döken ağacın bile sapasağlam gövdesi kalır geriye, Ali Rıza Bey’den geriye bir şey kalmadı, el birliğiyle bitirdiler adamı.
Birer birer sökülüp gitti hayatlar. Geriye ne kaldı? Okuyup karar vermeniz için size bırakıyorum son sözü.
Fotoğraf: İnklâp Kitabevi