Sessiz Kalırsan, Ortak Olursun!

Birçoğumuzun daha önce bildiğine inandığım ders niteliğindeki bu hikâyeyi, yeniden hatırlatmakta fayda gördüğüm için haftalık yazıma bununla başlamak istedim.

 

Hukuk fakültesinde bir öğretim görevlisi derse girer ve bir öğrenciye adını sorar. Öğrenci “Ali” diye cevap verir. Öğretmen bir anda, “Defol bu sınıftan, bir daha asla dersime gelme.” der.

 

Bütün öğrenciler şaşkınlık içindedir, neye uğradığı şaşıran Ali de sınıfı terk eder.

 

Herkes ne olduğunu anlamak için beklemektedir. Hiçbirisinden tek bir ses bile çıkmaz!

 

Hoca sınıftaki sessizlikle beraber ileri geri yavaş yavaş dolaşmaya başlamış, bütün öğrencileri şöyle biraz süzdükten sonra, tabii bu arada herkes göz temasından kaçınıyor, başlamış derse.

 

Hoca: “Kanunlar ne için vardır?” diye sorar ve ders başlar…

 

Birçok cevap gelmiş, bir öğrenci düzeni korumak, diğeri toplumda yaşayan bireylerin hak ve hürriyetini sağlamak için, öbürü yaşam haklarını idame ettirmek, bir başkası devlete güveni, o devletin saygın bir vatandaşı olduğunu göstermek için…

 

Hoca başka diye tekrar sorunca bir öğrenci de “Adalet için.” diye cevap vermiş.

 

Bu cevabı verene hoca parmağı ile işaret ederek işte aradığım cevap bu dercesine “Peki az önce arkadaşınıza adaletsiz davrandım mı?”, herkeste aynı cevap “Evet hocam.”.

 

Öğretim görevlisi sınıf kapısını açarak dışarıdaki öğrencisini içeri alır ve teşekkür edip yerine geçebileceğini söyler, herkes bunun bir senaryo, oyun olduğunu anlar.

 

Fakat hoca son sözlerini söylememiştir henüz:

“Peki buna hepiniz şahit oldunuz; neden tepki göstermediniz, bir açıklama istemediniz, arkadaşınızın hakkını savunmadınız!?”

 

Herkes susar, çıt yok. Hoca “Bakın sevgili arkadaşlar, bu olaydan hepinizin çıkarması gereken bir öğüt var, bunu size 100 saat sınıfta ders versem anlatamazdım.” der ve son sözlerini söyleyip dersi bitirir.

 

“Adaletsizliğe şahit olup göz yuman insanlar haysiyet ve onurlarını kaybetmeye mahkûmdur. Bir şahsa karşı yapılan haksızlık, herkese karşı yapılmış bir tehdit demektir. Asla bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyetinde olmayın, o yılan bir gün mutlaka sizi de sokacaktır. O yüzden asla sessiz kalmayın!”

 

***

 

Çevremizde yapılan hukuksuzluklara, partizanlıklara, insan hakları ihlallerine karşı, duyarsız kalmak, sessiz kalmak, hiç şüphesiz ki ortak olmakla eş değer bir durumdur. Bir toplumun yozlaşmasını sağlayan, değerlerinin yok edilmesine etki eden temel nedenlerden birisi de “yanlışa yanlış diyememektir”!

 

Peki neden? Bir insan yapılan yanlışlara ve haksızlıklara karşı neden ses çıkarmaz? Bunu çok düşündüm ve kendimce bazı cevaplar buldum tabii. Bunları maddeler hâlinde sizlerle paylaşmak istiyorum:

  • Yapılan yanlışlara, hukuksuzluklara, partizanlıklara karşı mücadele verdiği anda, gerek siyasi gerekse başka şekillerde baskı, tehdit görme, ekmeğinden olma ihtimallerinin olmasından dolayı başına olumsuz şeylerin gelebileceği korkusu.
  • Belki yandaş, yalaka, “grassocu” bir insandır ve yapılan yanlışları yapan taraftan beklentileri, çıkarları vardır. Para, mülk, ihale, arazi, kamuya partizanca işe alma, vs. gibi!
  • “Dünya yansa umrumda olmaz.” diyen insan tipleri vardır. Beni ısırmayan yılan bin yaşasın cinsi. Omurgasız! Belki öyle bir insandır.
  • Düzenin, statükonun değişeceğine dair inancını kaybetmiş, umutlarını yitirmiş bir insan profili de olabilir. Özellikle bu düşünceye sahip insanların da toplumda her geçen gün artış gösterdiğine inanıyorum.

 

***

 

Değerli Tabella okurları, yukarıdaki soruya cevap olarak aklıma bu 4 madde geldi. Katkı koyup ilaveten eklemek isteyenler var ise bundan memnuniyet duyacağımı bilmenizi isterim.

 

Peki tüm bunları değerlendirdiğimizde toplum olarak ne yapmayı seçeceğiz? Baskılara, tehditlere boyun eğip, korkup, sinmeyi mi? Toplumumuzu yok edecek olan ilkesiz, ahlaksız, hukuksuz, partizanlık kokan, dik durmayı bilmeyen insanlara, kuruluşlara, yetkililere karşı sessiz kalmayı mı? “Bu düzen değişmez” deyip pes etmeyi mi? Göç etmeyi mi?

 

Hayatta daima “Gece yastığa başımı koyduğumuzda vicdanımız rahat mı, yanlış bir şey yaptık mı, bir kalbi kırdık mı, bir insanın hakkına girdik mi, bir haksızlığa, ahlaksızlığa ortak olduk mu?” şeklinde düşünen bir insan olmamız gerektiğine inandım ve savundum. Belki bizler gibi düşünen insan sayısı çevremizde az olabilir. Fakat pes etmek bize göre olmamalı. Ne güzel söylemiş Dücane Cündioğlu: “Sahipleneni az diye hakikate hürmet etmekten vaz mı geçeceğiz?”.

 

Ülkemizde her geçen gün partizanlık ve adam kayırma artıyor. İşin ehli olmayan insanlar eş, dost aracılığı ile fırsat eşitliği olmaksızın devlette makamlara getiriliyor. Bunların yanı sıra çevre kirliliği, kadına şiddet, çocuk istismarı maalesef artış göstermeye devam ediyor. Artık bunlara hep birlikte daha gür bir sesle dur demez isek, yarınlarımız maalesef güzel olmayacak. Haksızlıklara ve yapılan yanlış uygulamalara karşı sessiz kalan, korkup sinen, omurgasız ve fırsatçı olan, yandaş, yalaka tayfasına söylemek istiyorum ki gemideki delik her geçen gün büyüyor ve su alıyor. Yarın binecek bir gemimiz de olmadığında sakın ola “Ben böyle olacağını bilmiyordum.” demeyin! Ayrıca bu ülkede sizin gibilere rağmen, onurlu, ilkeli ve bu statükoya çomak sokmayı hedefleyen insanlarında olduğunu asla unutmayın!

 

Yazımı İslam halifelerinden Hz. Ali’nin şu sözleri ile tamamlamak istiyorum:

“Haksızlıklar karşısında eğilmeyiniz. Çünkü hakkınızla beraber şerefinizi de kaybedersiniz ve bir zulmü engelleyemiyorsanız, en azından onu herkese duyurunuz!”

 

 

Bir yorum

  1. Çok güzel bir yazı olmuş elinize sağlık ne yazıkki toplumumuzun en büyük sorunu bu , toplumumuzdaki insanlar ülkeyi daha iyi yerlere getirme konusunda naralar atıp sistemin bir parçası olmaktan gurur duyuyorlar aman oğlumu,kızımı devlete girdirim banane ülkenin sosyoekonomik halinden eğitiminden , bilgisiz ve eğitimsiz toplumlar koyun gibi güdülmeye her zaman mahkumlardır

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir