17 Ağustos 1999 depremi hem büyüklüğüyle hem de ona bağlı gelişen felaketlerle ünlü bir depremdir. Bu 7,4 büyüklüğündeki deprem sonucunda sadece 18 bin 373 kişi hayatını kaybetmedi, aynı zamanda Türkiye’nin en büyük petrol rafinerisi olan TÜPRAŞ’ta büyük bir yangın çıktı ve Yalova’da bulunan Aksa Akrilik Kimya Sanayi A.Ş.’nin akrilonitril deposunun zarar görmesi sonucu 6,5 tonluk kanserojen ve oldukça toksik bir kimyasal olan akrilonitril doğaya salındı. TÜPRAŞ yangını 4 günde söndürülse de Aksa’dan sızan akrilonitril geri dönüşü olmayan yaralar açtı.
Akrilonitril sızıntısından özellikle Altınkum Sitesi sakinleri etkilendi. Düşünün ki deprem oluyor, canınızı kurtarmak adına kendinizi dışarı atıyorsunuz. Soluduğunuz havada farklı bir koku var, hava solunum borunuzu yakıyor, gözlerinizin yaşarıyor. Bir sıkıntı var, ama ne?
Daha sonra sızıntıdan ötürü insanların o havayı solumasını engellemek adına Taşköprü ve civarındaki 8 köy boşaltılıyor ve insanlar dağa çıkartılıyor. Sızıntının olduğunu bile Aksa depremden 8 saat sonra fark etmiş. İnsanlara ne zaman haber verildi bu konuda bir fikrim yok ama röportajlardan anlaşıldığı kadarıyla oldukça geç. Kendini iyi hissetmediği için hastaneye giden vatandaşların karşılaştığı ise “biz bu gazın size etkisi olduğunu anlayamayız, böyle bir gaz hakkında bilgimiz yok” diyen sağlık çalışanları oluyor. İddialara göre olayı anlamayan sağlık çalışanları zehirlenme sonucu hastalarda görülen semptomları ağrı kesiciler ve serumlarla iyileştirmeye çalışıyorlar. Bunun yaşanmasına pek şaşırmadığımı belirtmek isterim, akrilonitril zehirlenmesi pek rastlanan bir şey değildir hatta insan üzerindeki etkileri konusunda da araştırma limitli sayıdadır. Yapılan araştırmaların bize verdiği bilgilere göre ise akrilonitril oldukça kanserojenik, mutajenik, teratojenik bir maddedir. Başlıca akciğer kanserine sebebiyet verir. Türk Tabipler Birliğinin yayımladığı rapora göre akrilonitril sızıntısı bölgedeki kanser hastası sayısının artışına sebep olmuştur.[1]
Olayların akabinde, 6 yılda Altınkum Sitesi sakinlerinden Avukat Ayşe Aydemir, Aksa’ya toplamda 44 aile tarafından 188 dava açtı. Ayşe Aydemir’in iddialarına göre o dönemlerde Yalova İl Sağlık Müdürlüğünden talep ettiği verilerde Yalova’daki kanser oranının 2002 Nisan ayına kadar %80 artmış olduğu saptamakta.[2] Aksa’nın 1999’daki eski genel müdürü ise 2003 yılında akciğer kanserinden hayatını kaybetti. 2003’e kadar medya üzerinden bulduğum kaynaklarda eski genel müdür Selçuk Ergin’in gerçekleşen felaketin sorumluluğunu hem üstlendiğine dair hem de üstlenmeyip cana zarar gelmediğine dair iddialarda bulunuyor. Yine de Selçuk Bey ölümünün sebebinin ancak o öldükten sonra açıklanmasını istediğini belirtmiş. Ölümünden sonra yapılan bir röportajda Yalova Çevre Koruma Derneğinin başkanı Arif Ekim Sabah gazetesinde verdiği röportajda ise bu konu hakkında “Selçuk Bey’in normal yollardan ölmeyeceğini biliyordum. Sızıntı başladıktan sonra havadaki akrilonitril değeri 300-400 ppm olarak ölçüldü. Olaydan 1 hafta sonra bile bu değer 10-30 ppm arasındaydı. Oysa uluslararası standartlar tehlike sınırını 2 ppm olarak verir. Patlamayı önledi. Artçılarla meydana gelen sızıntıları da durdurdu. Ama hayatını bitirdi Selçuk Bey. Aslında o bir görev şehididir.” diye yorum yapmış.[3] Ayşe Aydemir’in açtığı dava ise anca 2006’da sonlanıyor. Dava sonucunda her mağdura 1.400 TL tazminat ödendi.[4]
Ve işte insan hayatıyla hem oynamak hem de oynadığın hayatların son kalan senelerinde kimseye zararının dokunmadığını iddia ederek yaptığın hatanın bedelini ödememek bu kadar kolay. İnsanlığın bittiği nokta burası. Ayşe Hanım’ın iddialarına göre civarda yer alıp kanserli hasta barındırmayan 1 ev bile yok, artık orada bebekler astımlı doğuyor.
Bir de oldukça trajikomik bir detay daha. Bu konu benim geçen haftaki “Problem Based Learning” (Problem Üzerinden Öğrenim) dersimin konusuydu. Tabii orada bunları değil, akrilonitril zehirlenmesinin semptomlarından, tedavisinden vs. bahsettim. Ben akrilonitril zehirlenmesinden bahsederken birebir insanlar üzerindeki etkilerini yazmadım; sıçanlar, köpekler üzerindeki etkilerini yazdım. İnsanlar üzerinde çünkü sayılı araştırma bulunmakta. Türkiye’de ise şu an 206 adet üniversite var, 1 tane bile üniversite çıkıp bu konu hakkında insanlar üzerinde çalışma yapmamış. Hatta arada akrilonitril zehirlenmesi yaşandığında bölgedeki sebzelerin bu kimyasaldan nasıl etkilendiklerini çalışmak için bile profesörler getirdiklerini bahsederek “Domates kadar değerimiz yok!” diye açıklama yapmış Taşköprülüler de var. Cidden komik. Oldu kocaman bir hata, bari araştırmasını yapın da bu olayın 1 tane olsun bir artısı olsun bir yere.[5]
Referanslar
[1] Türk Tabipler Birliği. (2002). 17 Ağustos 1999 Marmara ve 12 Kasım 1999 Bolu-Düzce Depremleri Sonrasında Türk Tabipleri Birliği Faaliyetleri. Türk Tabipler Birliği.
[2] Site Editörleri. (2013). Yalova da kanser tedirginliği yaşıyor. Cumhuriyet.
[3] Ay, S. (2005). Sırrımı ölene dek sakla!. Sabah.
[4] Site Editörleri. (2006). Aksa için ikinci bozma kararı. Hürriyet.
[5] Site Editörleri. (1999). Depremzede değil… Onlar AKSA’zede. Evrensel.
Fotoğraf: Makalp, Wikimedia.