Seçim Memleketi

Seçim denince akla gelen ilk şey demokrasidir. Demokrasinin tecelli etmesini sağlayan temel taşlardan biri adil ve düzenli seçimlerdir. Diğer ülkelerde olduğu gibi bizim ülkemizde de seçimler ve onlarla birlikte kurulan sandıklar demokrasimizin tecelli etmesini ve halkın iradesinin siyasete yansımasını sağlamaktadır. Ancak Kıbrıs’ın kuzeyinde son iki yılda üç farklı seçim yapılmış ve siyaset erkânı tarafından bunlara bir yenisinin eklenmesi dillendirilmeye başlanmıştır.

 

Her ne kadar da 2018 yerel seçimleri ve 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimi planlanmış düzeninde ve zamanında (hatta ertelemeli) gerçekleşmiş olsa da, ülkemizde son genel seçim 2018’in ocak ayında gerçekleşmiştir. Bu gerçekleşen erken genel seçimde (vaktinden ortalama altı ay erken) parlamentoya altı parti girmiş ve bu partilerin hiçbiri tek başına hükûmet kuracak çoğunluğa erişememiştir. Bu nedenden dolayı, 2018 genel seçimini takiben ilk olarak CTP, HP, TDP ve DP’nin bir araya gelmesi ile dörtlü koalisyon kurulmuş, yaklaşık bir yıl süren bu koalisyonun bozulmasının ardından ise bu kez UBP-HP koalisyonu kurulmuştu. Yine aşağı yukarı bir yıl ömrü olan bu ikili koalisyon da geçtiğimiz ay bozulması ile birlikte şu an da Kıbrıs’ın kuzeyi hukuken varlığı sorgulanan ve siyaseten sürmeyen bir hükûmet ile yönetilmeye devam etmektedir.

 

Hükûmetin bu şekilde sürdürülemeyeceği ortada olmasından ötürü, cumhurbaşkanlığı makamına yeni gelen Ersin Tatar hükûmet kurma yetkisini önce UBP Genel Başkan Vekili Ersan Saner’e, onun hükûmet kurma çalışmaları sonuç vermeyince bu kez de CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman’a vermişti. Ancak demokrasi gereği sürmesi doğal olan bu hükûmet kurma sürecinde parlamentoda temsil edilen partilerin büyük bir çoğunluğu hükûmet formüllerinin erişilebilir olmamasından ve hükûmet kurulsa dahi bir seçim hükûmeti olması gerektiğinden bahsetmiştir.

 

Şu anki parlamento aritmetiğine baktığımız zaman güvenoyu alarak görevi sürdürebilecek birçok farklı hükûmet modeli çıkabilir. Ancak siyasi partilerimizin birçoğu bu dengeyi bulmaktan kaçınıp, bunun bulunulamaz olduğunda ısrarcı olup, ülkeyi tekrardan bir seçime götürmeyi hedeflemektedir. Bu durum ne yazık ki toplumun siyasi partilere olan düşük güvenini bir o kadar daha zedelemektedir. Toplumun ekonomiden sağlığa, eğitimden çevreye bir çok sorunu varken, siyasi partilerimizin ortak beğenmeyip sorumluluktan kaçarak hâlihazırda başında birçok alanda sorunu olan ve politik olarak kutuplaşmış toplumumuzu yeni bir seçime götürmek istemeleri kabul edilebilir bir şey değildir. Partilerden biri ocak derken, diğeri bahar, bir diğeri yaz, öteki ise sonbaharda seçime gidilmesini önermektedir. Bu durum demokrasimizin temel taşlarından olan seçimlerin kıymetini zedelemekle kalmayıp, halkın hâlihazırda henüz iki yıl önce sandığa yansıyan iradesini de yok saymaktadır.

 

Avrupa’nın birçok ülkesinde çok partili koalisyonlar uzun zaman zarflarında hayatlarını sürdürebilirken bizim ülkemizde bunun sağlanamaması sorunun hükûmet sistemimizde değil de birbirleriyle anlaşamayan partilerimizde olduğunu görmemizi sağlamaktadır. Bu çıkarım bizi bu talep edilen erken seçimin tehlikeli diğer bir yanını incelememize götürecektir. Parlamenter demokrasi ile yönetilen ülkemizin hükûmetsiz kalmasındaki sorunun partiler arası anlaşmazlıkta değil de sistemin kendisinde olduğunu söyleyenler hâlihazırda vardır ve bu durumla birlikte çoğalacaklardır. Hükûmet kurulamamasının devam etmesi ile birlikte bu sorunu sisteme mal edenler artacak, sistemimizin istikrarsızlığa ve iktidarsızlığa neden olduğunu söyleyeceklerdir. Bunu söylerken her ne kadar da felaket teorisi gibi duyulmasını istemesem de, sadece bir öngörü belirterek, sistem hatasının düzeltilmesini isteyenlerin çareyi daha istikrarlı, durağan ve kalıcı olduğunu söyleyerek başkanlık sisteminde arayacaklarını belirtmek isterim.

 

Sonuç olarak, seçim hükûmeti kurulmasında ısrarcı olan siyasi partilerimiz ülkeyi bir “seçim memleketi” hâline getirdiklerinin farkına varmalı ve bunun doğuracağı sonuçların bilincinde olmalıdırlar. İçinde bulunduğumuz bu durumda siyasi partilerimizin yapması gereken sorumluluk alarak, halkın hâlihazırda parlamentoya yansıyan iradesiyle bir hükûmet kurmak ve uzun zamandır toplumun mücadele ettiği birçok alandaki sorunlara çare bulmaktır. Bunun yapılamaması ve tekrardan bir erken genel seçime gidilmesi durumunda, partilerimiz hem halkın neredeyse olmayan güvenini tamamen kaybedecek, hem de parlamenter demokrasiyle yönetilen sistemimizin sorgulanmasına sebebiyet vereceklerdir.

 


 

Fotoğraf için tıklayınız.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir