Talih Kuşunun Altına Oturduk Kafamıza Pislemesini Bekliyoruz

Samanbahça’da alışılagelmiş bir yürüyüş esnasında otoparkın içerisinden geçerken ağaçların üzerine konmuş onlarca kuşun seslerine gülümsedim. Nedendir bilmem, “Yani şimdi burada durup bütün gün beklersem bunlardan bir tanesi kafama pislemez mi?” diye de içimden geçirdim. Hem o kuşun altında bekleyeceğim hem de kafama pisleyince kendimi bundan ötürü şanslı addedeceğim. Kıbrıs’ın kuzeyinde siyasetçilik oynamaya çalışanlar ve müritleri gibi hissettiğimi fark ettim. Hızlıca oradan uzaklaştım.

 

***

 

Toplumsal olarak siyaset ile olan ilişkimizde oldukça derin sıkıntılar vardır. Kasaba siyasetinden bozma bu “ulusçuk” siyasetimizde, tam olarak kasaba siyaseti olduğumuz zamanlardan kalan toprak ağalarınca yönetilme alışkanlığından mıdır bilmem ama hâlen marabalık müessesesine yakıştırılmamız birçoğumuzun ağrına giden bir durumdur. Gelgelelim bu ağrımıza giden durumun aksine kulaç atmak pek de işimize gelmez. Mülk olarak olamasa da fikirsel olarak ağamız olarak gördüğümüz kişilerin o günkü doğruları bizim için de dosdoğru doğrular oluverir. Yapılan bir hata bir anda katlanarak bin hata olur. O bin hatayı ayıklamak ise bin yıl alır.

 

Talih kuşunun altına oturup beklemek de biraz fikir ağalarının işine gelen bir dürtü olmasındandır herhâlde, toplumsal hobimiz hâline gelmiştir. Oysa bizim kuş kabızdır. Hatta belki de ağaçta bile değildir. Kabız olmasa anda arada bir değil de daha sık pisler, bizi heyecanlandırırdı. Ha pisleyip heyecanlandırdığında da bir sonuç vermemesi ayrı bir konu ama işte onu da şansa bırakmak gerek. Siyasette dün de bugün de yarın da oturup beklediğimiz ağacın altı bizi bir yere getirmedi. Eğer yürümeye devam etmezsek de getirmeyecek gibi. Belki rastgele bizi mutlu eder diye oturmaya devam etme sabrı da ne bileyim, ayrı bir meziyettir.

 

Siyasette bu durumun çeşitli karşılığı olsa da en esaslısı “sol” görüşün Kıbrıs sorununa zamklanmasıdır. Kıbrıs sorunu pek tabii en büyük ve de en önemli toplumsal meselemizdir, çözülene kadar da öyle kalmaya devam edecektir. Bu konuda fikir üretmek, kendi fikrini sonuna kadar savunmak, bu fikir doğrultusunda bir çözüm adına uğraşmak da tabii ki “boş iş” değildir. Buna karşın Kıbrıs sorununda girdiğimiz çıkmaz ve halkın önemli bir kısmının günlük yaşantısına dokunmayan söylemler, Kıbrıs sorununa zamklanmış siyasetin ancak sabırla gün geçiren bir mekanizmaya dönüşmesine sebep olmuştur. Buna karşın sabırsızlıkla kendi problemlerinin en hızlı şekilde çözülmesini bekleyen halkla ciddi bir kan uyuşmazlığı vardır. Kıbrıs sorununun çözümünün kafamıza bir talih kuşunun pislemesi anlamına geldiğini varsaydığımızda, ağacın altında oturup yıllarca beklemek de bunun bir paralelidir.

 

Sınıf siyaseti, fırsat eşitsizliği, özel sektör çalışanının hakları gibi binlerce insanın hayatının temeline oturacak onca konu yerine geçerliliği halkça sorgulanmış tezlerle Kıbrıs sorunu üzerinden siyaset yapmak, neredeyse her seçmenin şahsi menfaatlerini değerlendirip çözüm imkânı sunan bir yapı karşısında sürdürülebilir değildir. “E be gardaş eyi den bu federasyon olsun tabii ama nolacak benim çocuğun öğretmenlik işi?” sorusundan başlayıp “Eşim ve ben 20 yıldır buradayız ve yeni vatandaş olduk ama çocuklarımız daha vatandaş olamadı…” diyene kadar her gün onlarca problemi yaşayan insanlara temas öyle sanıldığı kadar kolay değildir.

 

”Sol” tarafta bazı liderler ile hareketler durumun farkında olup farklı arayışlara yönelse de partilerin bütünü ele alındığında kendilerini “sol” yapan neredeyse her şeyin federasyon ile muhaliflik arasında sıkıştığını görmek zor olmaz. Ortaya ekonomik bir politika koymaktan âciz, vatandaşlık gibi konulardan tutun kamu reformuna kadar ciddi değişim isteyen her konuda “ne şiş yansın ne kebap” anlayışı ile sabit olmak üzere anlamsız zırvalara doldurulmuş manifestolar ve reklam panoları ile seçmenin bütününü etkilemek oldukça olasılıksızdır.

 

Yukarıda bahsettiğim gibi bu Kıbrıs sorununu önemsizleştirecek ya da belirli bir çözüm idealini savunmaktan alıkoyacak bir yaklaşım olmak zorunda değildir. Aksine o konudaki iradenin de doğrudan yansımı adına iki meseleyi daha doğru şekilde ayırmaktır. Örneğin nasıl ki belediye başkanlığı seçimlerinde propagandada ve seçme yöneliminde Kıbrıs sorunu o kadar büyük bir önem taşımaz, esasen hükûmet etme fikrinde de Kıbrıs sorununun birincil rol oynamamasını beklemek oldukça doğal bir sonuçtur.

 

Bu hükûmet etme fikrine yürürken benzer görünen Ardern, Corbyn, Sanders gibi figürleri seyre dalıp sukutuhayale uğramak da çok mümkündür. Yurt dışı kaynaklı örnekler sadece örnek olma kaydını taşırken ötesine geçilmesi genellikle kendi içerisinde problemler barındırmaktadır. Her ülkenin ve halkın kendi dinamikleri farklıdır. Dışarıdan bir olguyu olduğu gibi ithal etmek ise oldukça zordur. Her siyasi söylem içerisinde bulunduğu durumun koşullarına göre şekillenmelidir.

 

Siyasetteki tek parti dominasyonunu kırmak adına bu denklemin tahlili doğru yapılmalıdır. Bunun yanında düşülmesi en muhtemel hatalardan biri de sıklıkla yapılan muhalefet üzerinden propaganda vurgusudur. Ülkeyi yönetmeye aday olan bir siyasi hareket iktidarda değilse yeri geldiğinde tabii ki güçlü muhalefet yapmalıdır. Ancak siyasi söyleminin tamamını iktidara muhalefet üzerine kuran yaklaşımın sonuç doğurması imkânsıza yakındır. Ülkeyi yönetmeye aday partiler ülkeyi yönetirken neleri değiştireceğini sarih şekilde halka açıklamalıdır. Hangi reformların yapılacağı öncelik sırasıyla belirlenmeli, halkla arada bir güven ilişkisi tesis etmek için “ne yapalım bir koalisyon hükûmetine girdik, istediklerimizi karşı tarafa kabul ettiremezdik” gibi bahanelerden uzaklaşıp verilen sözlerin peşine düşecek bir anlayış geliştirmek gerekir.

 

Eğer tüm bunlar yerine halka ağacın altında oturup başına pisleyecek kuşu beklemelerini söylemek daha cazip geliyorsa bunun başlıca sebebi ilgililerin başka türlü bir politika ve söylem geliştirememeleridir. Aynı retorikler üzerinden papağan gibi benzer şeyleri söylemek ile ezberlenmiş muhalif söylemleri buna eklemek oldukça basit bir formüldür. Bu formül toplumun bir kesiminde karşılık bulur, ilgili kişiyi aç bırakmayacak ya da egosunu tatmin edecek kadar ilgi yaratır ancak bir noktadan sonra tıkanır ve ileriye gidemez.

 

Bu beklediğimiz talih kuşuna birileri 15 sene öncesi gibi müshil yedirmediği sürece bizim başımıza pislemesi oldukça düşük ihtimal taşır. O nedenle ağacın altında oturup yıllarca beklemek yerine şansımızın dönmesi için başka şeyleri söylememiz gerekir. Başka şeyleri yapmamız gerekir. Yoksa bu kabız kuşun altında bekleyerek bir ömür ve bir toplum heba olur.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir