“İki Şehrin Hikâyesi” kitabının yazarı Charles Dickens 7 Şubat 1812 tarihinde Portsmouth’ta dünyaya gözlerini açan İngiliz bir roman yazarı, gazeteci, editör, çizimci ve toplumsal sorunları dile getiren bir sosyal yorumcudur. Kendisi yoksulluğun içine doğmuş, iş hayatına daha 11 yaşında bir boya fabrikasında çalışmaya başlayarak atılmıştır. Yazıları ilk olarak stenograf olarak işe başladığı Morning Chronicle gazetesinde “Boz” takma adıyla “Boz’un Karamaları” başlığında 1835’te yayımlanmıştır. Bu yazarlık yolunda ilerlerken Dickens’ın şöhrete ilk adımını atmasını sağlayan eseri ise “Mister Pickwick’in Serüvenleri” adlı kitabıdır. Kendisi kalemindeki yeteneğiyle sahip olduğu bu şöhretin tam da zirvesindeyken, 58 yaşında hayata gözlerini yummuştur.
“İki Şehrin Hikâyesi” adlı kitabı, şu an yazarlara bir solukta bitirilebilecek şekilde bir kitap olarak yayımlanıyorken, aslında kitabın bölümleri 1859 yılında All the Year Round isimli edebiyat dergisinde 31 haftada yayınlanmıştır. Hatta kitabın benim okuduğum baskısı kendi içerisinde 3 kitaba bölünecek şekildedir.
Kitapta yer alan olaylar Fransız İhtilali öncesi 1775’ten başlayıp, Fransız İhtilali sonrasında da devam etmektedir. Kitapta aslında teker teker bireysel olarak yer alan karakterler kadar, Fransa’daki rejime oldukça öfkeli, aç ve yoksul Fransız halkı da bence tek başına bir karakter olarak bulunmaktadır lakin halkın aynı kitapta geçen karakterler gibi birtakım davranışları ve sözleri vardır. Kitapta bulunan karakterler Charles Darnay, Sydney Carton, Lucie Manette, Alexandre Manette, Mösyö Defarge ve Madam Defarge’dır. Charles Darnay, Fransa yönetiminin gaddar adaletsizliklerine katlanamayıp ülkeden göçen ve İngiltere’ye yerleşen Fransız bir aristokrattır. Kendisi Evrémonde soyundan gelse de soyunun ona dayattığı doğruları ve zenginliğini reddeder ve yerleştiği İngiltere’de hayatından yeniden inşa eder. Doktor Manette ise Bastille Hapishanesi’nde 18 yıl yatmış zamanının saygın bir doktorudur. Belirtmeliyim ki Bastille Hapishanesi kralın kabul etmediği her Fransız vatandaşın zulme uğrayarak kapatıldığı hapishanedir. Bu nedenle de halkın rejime güttüğü nefretin oluşum noktalarından biridir. Lucie ise yetim büyüyüp daha sonra babası (Dr. Manette) ile tanışma fırsatı bulmuş genç bir kızdır. Mösyö Defarge ise Dr. Manette Bastille Hapishanesi’nde yatmadan önce doktorun hizmetkârı olarak çalışmıştır fakat kitabın anlattığı zaman diliminde karısı Madam Defarge ile Paris’teki bir şarap dükkânının sahibidirler. Son olarak Sydney Carton ise deli dolu, samimi davranışlardan uzak, alkol sevdalısı fakat başarılı bir avukattır.
Roman aslında babasını daha önce görmemiş bir genç kız olan Lucie’nin, hafızasını ara ara kaybeden babası Dr. Manette ile tanışmasıyla başlar. Romanda büyük fedakârlıklar, umutlar ve sevgi gibi duyguları tecrübe ederken taban tabana zıt olan nefret ve kin gibi duyguları da tecrübe ederiz. Fransız İhtilali’nin pek de konuşulmayan utanç verici gerçeklerine de romanda bolca yer verilir. Kimileri buna “adaletin yerini bulması” dese de ben buna “nefret ve kinin gözü kör etmesi”nden başka bir şey diyemem. Romanda, Fransız halkı soylu kanına açtır. Eski rejimde soylular halka nasıl eziyet ediyorsa, halk da ihtilalden sonra soylulara masum veya suçlu ayırt etmeden eziyet eder. Bir gecede oluşmayan kinin, bir gecede de son bulamaması oldukça normaldir. Roman bu nefret şelalesinden nasibini alan bir ailenin hikâyesidir. Dickens bu romanı kaleme alırken bu utanç verici gerçekleri İngiliz halkına anlatmak adına cümlelerini kurar.
Yazarın bu kitabı yazarken The Frozen Deep isimli tiyatro oyunundan esinlendiği de bahsedilir. Bu tiyatro Dickens tarafından tasarlanmış, oyuncu kadrosu seçilmiş ve oyun revize edilmiştir. Bunun yanında söylentilere göre bu romanı yazarken Charles Dickens, kendini Charles Darnay olarak yazmıştır.[1]
Sınavıma az bir süre kala, azar azar okuyarak bitirebildiğim bu kitap sabırsız kişiliğimden ötürü beni zorlasa da kitabı oldukça keyif alarak okudum. Kitabı aldığım sahaf bana, “İyi seçimler yaptın, aldığın kitaplar çok değerli.” demişti, ne demek istediğini şimdi çok daha iyi anlıyorum. Kitapta birbirinden oldukça bağımsız görünen karakterler kitabın sayfalarını çevirdikçe daha da birbirine bağlanıyor. Kitabın sonunu da en ilgi çekici yapan şey, birden fazla karakterin anılarının teker teker ortaya atılması. “Neden böyle davranıyor?” diye düşündüğünüz her karakter için aslında yazar bireyi oldukça tatmin eden sebepler veriyor. Dickens öyle güzel kaleme alıp düşünmüş ki her ayrıntıyı, hayranlık duymamak elde değil.
Referans
- King E. (2017). Charles Dickens Museum
Kapak fotoğrafı için tıklayınız.