Oy Verme Ehliyetiniz Var mı?

Hani bazı insanların “cezai ehliyeti yoktur” ya, ülke olarak belki de biz de pandemiden dolayı “oy vermeye ehliyetimiz yok” diyebiliriz. Bu olmazsa, psikolojik ve ekonomik olarak çöküşler yaşadığımızdan dolayı mührü nereye bastığımızı bilinçli bir şekilde bilememişiz desek mi?

 

Son bir senede yaşadıklarımız, seçimlerimiz, kapanmaları düşününce biraz hengâmeli yaşamışız sanki. Tabii ki seçme kabiliyetimizi etkiliyor bu psikolojimizi etkilediği gibi. Çöküşte olan bir halk -hem ekonomik hem de psikolojik- denize düşünce yılana sarılmış belki de. Kime, neye inanacağını şaşırmış, sistemle barışamamış.

 

Bunlar yaşanırken bir de bizim tarihimizi, yaşadıklarımızı, sonuçlarına katlandıklarımızı kendi perspektifinden anlatan milliyetçi, aynı “tek çözüm Taksim” diyen bir dizi çekiliyor. Her dizi ya da film kendi ülkesini kayıran şekilde yapılmıştır. Dünyada en büyük örneği Avengers olabilir belki de bunun. İzlemeyiz olur biter. Fakat bu dizi ada genelinde her iki tarafta da gerginlikler oluşturabiliyor.

 

Diğer taraftan aynı ülkenin cumhurbaşkanı ya da başkanı, artık ben takip edemiyorum hatta etmek istemiyorum, ülkemizin anayasasını yok sayıyor. Aynı kişi sayesinde “seçtirilmiş” bir ekip tarafından yönetilmemiz de cabası. Sağı solu geçtim, en milliyetçisi bile bu olayları kınar ve yargılar hâle gelmiş durumda. Sorarım size sizce oy vermeye ehliyetiniz var mıydı?

 

Bence yoktu. Hiçbirimizin.

 

Hiçbirimiz, tekrardan savaş meydanı yaratılsın istemedik. Evet belki şu anda silahlar patlamıyor fakat yaratılan huzursuzluk, laf çatışmaları her iki tarafı da kötü etkiliyor.

 

Üretmeye, öğrenmeye çabalayan her yeni nesil ülkesinde umutsuzluk yaşıyor bence bu dönemde. Tükeniyoruz bir yerde.

 

Sizce oy verdiğiniz gün travmalı ya da travmasız, bilinçli ya da bilinçsiz olarak düşündüğünüz umut vadedenler sizlere umut veriyor mu bugün? Kendi ülkenizde tabiri caizse “gırak gırak” ederken, halkın polisi sağlık kurallarını, insan haklarını, vergi kaçırmaları denetlemek yerine çembere 30 km/s sürat ile değil de 70 km/s ile geldiğini kontrol ediyor ve ceza kesiyor. Sonra polisler çok yoruldu! Sürat kamerası takmayı deneyin o zaman çemberlere, ışıkları da onartarak mesela.

 

Polis de denetlemesini yapsın. Cezasını esas cezayı hak edene kessin bu dönemde; hani şu sosyal mesafe kuralını uygulamayanlara, maskesini burnunun altında tutana, maske takmayana… Hem sağlık hem de ekonomi kurtulsun.

 

Oy verdiğimiz insanlar ülke halkını temsil eden kişiler olmalıdır. Kendi halkının çıkarını düşünmelidir. Halkının çıkarlarını düşünmeden 3’ün 5’in peşinde koşup satılmış bir devlet yapmamalıdır bizleri. O zaman gerçekten ne Fransa ne de “Fransacık” olur bizden. Sen bir devletsin, sen bir hükûmetsin, önce kendi hakkını kendin savunmalısın. Bunları diyoruz tabii ki ancak tam olarak da bağımsız değiliz, maalesef kasa ülkemizin değil başka birilerinin elinde. Halkımızın da şunu anlaması gerekir, oy verdiğiniz kişiler güvendiğiniz kişiler, sizi temsil ettiğinde utanmayacağınız kişiler olmalı ve bu kişiler hakkımızı, haysiyetimizi savunmalı. Bu hususlar bazında biz de halk olarak gerekirse ekonomik olarak batmayı göze almalıyız eğer sonunda bağımsız olmak, kendimize yetmek var ise.

 

Herkes ister son model arabalarda gezmeyi, lüks evler yapmayı, ama çalışmadan olmuyor bunlar. Biz bilinçsizce, travma etkisiyle belki de “oy vermeye ehliyetimiz olmadan” çalışmadan para kazandıracak insanları seçmişiz.

 

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir