Akademide İntihal Sorunu

Bugüne kadar Türkiye’nin bilim konusunda neden gelişemediği hakkında birçok kez soru sordum ve bu konuyu sınadım. Türkiye’nin gelişmesinin önüne geçen ne farkı olabilirdi ki? Geçenlerde BBC News Türkiye’nin “İntihalden parayla makale yayınlatmaya…. Türkiye’de üniversiteler ne durumda?” videosuna denk geldim. Bu video tüm sorularımı cevaplayacak nitelikte bir videoydu ve beni daha da düşünmeye teşvik etti. Tüm sorularımın çok basit bir cevabı vardı: İntihal.

 

İntihal (plagiarism) TDK’deki tanımı ile “Aşırma.” olarak anlatılır. İntihali birinin yazdığını kopyalamak, bir başkasının düşüncesini kendi düşüncemizmişçesine herhangi bir referans göstermeden yazmak şeklinde açıklayabiliriz.

 

Boğaziçi Üniversitesi kapsamında yürütülen bir araştırmadan çıkan bulgularda intihal oranları dudak uçuklatacak noktada yüksektir. Bu araştırmada 470 yüksek lisans, 130 doktora tezi yani toplamda 600 tez incelenmiştir. Bu tezlerden 207 tanesi “yüksek derece intihal” tez sınıfına girmektedir. Yani Türkiye’de yayımlanan 3 tezden 1 tanesi intihal içermektedir. İntihal gerçek anlamda bir suçtur ve cezası mutlaka verilmesi gereken bir şeydir. Aksi takdirde birçok kişi kolaya kaçarak doktor, doçent, uzman unvanlarını alabilir. İlk önce biraz bunun genel ve yerel nedenlerine, daha sonrada bunun doğurabileceği sorunlara değinmek istiyorum.

 

Gelin bir düşünelim, bilimsel araştırma yazmaya bizi ne motive eder?

 

Bu gerçekten çok önemli bir soru. Lakin bunun Türkiye dışında da birçok yerde yanlış yerlere çekildiğini gözlemlemekteyiz ki Türkiye için eğitim sistemini de hesaba kattığımızda aslında bu resim hiç de şaşırtıcı değildir.

 

Bilimsel araştırma yapmanın genelde 2 temel sebebi vardır:

  1. Literatüre yeni bir şeyler katma ve dolaylı yoldan bu dünyaya bir katkıda bulunma gailesi.
  2. Yükselme gailesi.

 

Bunu toplumsal ve bireysel çıkarlar olarak iki ayrı kategoriye de bölebiliriz. Türkiye’nin eğitim sistemine baktığımızda, daha lise giriş sınavından tutun da üniversiteye yerleşme sınavına kadar, uygulanan sınav sisteminde öğrenciler tıpkı bir yarış atıymışçasına koşturulmakta ve yarıştırılmaktadır. Başarıya ulaşmak için hırs ve başkalarıyla yarış, üstün olma çabası kaçınılmazdır. Daha 14-15 yaşlarında, hayatı yeni keşfetmeye çalışan bir gence bu aşılandığında, o gencin buna karşı koyacak, bunu sorgulayacak da pek bir durumu yoktur. Bu gençlerin değil, sistemin ve ailelerin yarattığı bir sorundur. Buna bakıldığında daha 15 yaşından yükselme, birilerinden üstün olma arzusuyla başarıya ulaşmaya çalışan gençler, biraz da gözlerinin kararma potansiyeliyle sahtekârlıkla bile olsa başarı elde etmeyi bir muvaffakiyet olarak görebilir. En azından bu veriler bize intihal ile bile olsa tezlerinden puan alıp yükselmeyi, bu şekilde egolarını tatmin etmeyi muvaffakiyet görüyor olduklarını gösterir. Yani yukardaki iki sebepten ikincisinin daha ağır bastığını görüyoruz. Bu üzücüdür çünkü araştırmanın asıl amacı bu dünyaya bir fayda sağlayabilmektir, yüksek oranda intihal içeren anlamsız tezlerin/araştırmaların topluma bir faydası yoktur.

 

Lakin bu sadece Türkiye’ye özel bir durum değildir. Akademide yükselmek için mutlaka belli bir miktarda hırs gerekir. Aynı olayları Amerika’da da gözlemlemek mümkündür. Fakat Amerika’dan farklı olarak, Türkiye’nin lokal bir sorunu vardır: Bunun doğru düzgün bir cezasının olmaması. Cezanın verilmemesinin birçok nedeni vardır. İlk nedenlerden biri belki de intihale bu kadar önem verilmemiş olmasıdır. Fakat şu anda öyle bir sistem görüyoruz ki rektör olarak atanan Melih Bulu’nun bile yüksek lisans tezinde intihal çıkmıştır. Yani sistemi denetleyecek ve disiplini sağlayacak bireyler en başında bu suçu işlemiş bireylerdir.

 

Bunun toplum üzerinde olan zararlarını da sanırım küresel salgın döneminde hep birlikte gözlemledik. Aslında bunun zararlarını en fazla açıklayabilen canlı yayın, Habertürk’te bir psikiyatrist, bir onkolog, bir fitoterapist, bir farmakoloji uzmanı ve bir enfeksiyon hastalıkları uzmanının katılımıyla gerçekleşen “Enine Boyuna” programında enfeksiyon uzmanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan ile diğer uzmanlar arasında geçen tartışmada gözlemleyebiliriz.

 

Programından başından itibaren enfeksiyon uzmanı dışında herkes birçok konuda yanlış bilgi vermiş, ardından da Prof. Dr. Mehmet Ceyhan “İşi buraya dökecekseniz benim burada olmama gerek yok. Eğer virüs salgınını çıkıp fitoterapi yönüyle, onkoloji yönüyle tartışacaksak benim burada işim yok. Buyurun tartışın. Ben burada bir şey mi anlatacağım yoksa bunları mı düzelteceğim?” diyerek programdan ayrılmıştı.

 

Etik bilinmiyor; araştırma nedir, neden okunmalıdır bilinmiyor. Programda bulunup söz alan 4 kişinin güncel literatüre hâkim olmadıkları oldukça belli fakat kendilerinde bilmeden konuşup halkı bilgilendirme yetkisini görüyorlar. Halktan büyük bir çoğunluğu da onlara inanıyor çünkü bu kesime doğru haber nereden alınır öğretilmemiş. Kaldı ki bu toplum doktorları yüceleştirip, her dediklerine inanan birçok bireyden oluşuyor. Bu programa çıkan bireylerin özellerinde, yayımladıkları araştırmalardaki intihal oranları hakkında hiçbir iddiada bulunmasam da, intihal ile yükselmiş bireyler yeri geldiğinde aynı bu şekilde davranacak gücü kendilerinde görmektedirler. Halkı yanlış bilgilendirmek, boş argümanlar yaparak insanları oyalamak oldukça kötü sonuçlar doğurabilir.

 

İkinci kötü yanı ise gelişimin kısıtlanması. İnsanoğlu hep kolaya kaçmaya daha eğilimli bir yapıya sahiptir. Yayımlanan üç tezden birinin literatüre yeni bir şey katmaması Türkiye’nin bilim alanındaki gelişiminin önüne geçer. Dolaylı yoldan bu nedenlerden ötürüdür ki Türkiye’de aşı üretilememiştir ve Türkiye sadece Türkiye göçmeni olan Uğur Şahin ve Özlem Türeci’nin Almanya’da elde ettiği başarıyla övünmekle yetinmiştir. Uğur Bey ve Özlem Hanım her ne kadar Türkiye kökenli ailelerin çocukları olsa da ikisi de eğitim hayatlarını tamamen Almanya’da geçirmiştir. Bu nedenle ne ile övünüldüğü hakkında şahsen pek bir fikrim yoktur.

 

İntihalin KKTC’deki oranlarını oldukça merak ediyorum amma velakin açılan birçok apartman üniversiteden ötürü bu konudaki sonuçların olumlu yönde olabileceğine olanak verememekteyim.

 

Bilim bir milletin gelişebilmesi için en önemli yapıtaşlarından biridir. Bu kadar önemli bir ögenin, bu kadar ayaklar altına alınması oldukça acı bir durumdur. Türkiye için girilen bu bataklıktan çıkabilmek oldukça güç olacak.

 


 

Kaynakça

  1. Toprak, Z. (2017). Türkiye’de Akademik Yazı: İntihal ve Özgünlük. Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Dergisi
  2. Yalçınalp, E. (2021). Türkiye’de üniversiteler: İntihal sorunu neden arttı, akademik kalite nasıl geriledi?. BBC News Türkiye

 

Fotoğraf için tıklayınız.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir