Cumhurbaşkanı seçimlerine gittiğimiz süreç ve ertesi aslında her geçen gün oldukça ilginç vakalara sahne oluyor. Sadece geçtiğimiz hafta şahit olduğumuz baş döndürücü gündem yenilir yutulur cinsten değil. Sadece geçtiğimiz hafta olup bitenler bile aslında yaşadığımız sistemin aynası olan meseleler oldu.
a. Okullar açılmadı ancak yaz okulları ve dershaneler gibi özel teşebbüslerin açılması süreci başladı.
b. “İnanç turizmi” ismi altında belirli bir tarikata özel olarak bir yıllık ikamet izni uygulaması yasallaştırıldı.
c. Türkiye’de belirli bir partinin 81 ildeki gençlik kolları liderleri siyasi bir propaganda etkinliği için karantinasız olarak adaya sokuldu.
ç. Sadece Türkiye’deki bir parti ve Kuzey Kıbrıs’taki üç partinin gençleri çağrılarak “Türkiye-KKTC Gençlik Buluşması” yapıldı.
d. Sedat Peker isimli organize suç örgütü lideri Türkiye’deki diğer suç grupları ile hesaplaşmalarını konu alan videoda gazeteci Kutlu Adalı suikastı hakkında önemli iddiaları dillendirdi.
e. Aynı kişi ülkemizden yürütüldüğünü iddia ettiği uyuşturucu, yasa dışı bahis ve kara para aklama çalışmalarını ve bu işleri yürüten kişiler hakkındaki bazı iddialarını dile getirdi.
Bugün gerek seçimlere müdahaleler, gerek mafya-siyaset-asker/polis bağlantıları, gerek belirli tarikatlara yapılan kıyaklar, gerek belirli siyasi görüşlerin sistematik olarak devlet tarafından kollanması, gerek tüm sivil toplumun ve sivil bireylerin polarize edilmeye çalışması gibi birçok olgu ile aslında 2021 yılında filan değil bundan oldukça geride olduğumuzu görebiliriz. Kıbrıs sorununda attığımız akıllara ziyan adımla beraber Ercan ve Mağusa limanlarının açılmasını da “hakaret” olarak saymamız, geleceğe yaptığımız “yürüyüş” ve hatta koşuyu (!) açıklar durumdadır.
Daha dün Ersin Tatar için sokaklara dökülenlerin bazıları altı ay bile geçmeden pişmanlık nidaları atarken, kendilerini bu konuda uyaranların zaten olaylara reaksiyonları giderek sertleşmeye devam ediyor. Aşılamada geldiğimiz nokta Avrupa’nın kalanı ve hatta adanın güneyi ile kıyaslandığında malumken turizm için yapılacak açılmalar hem halkı tedirgin ediyor hem de zaten tam bir açılmanın önüne geçiyor. Tüm bunlarla beraber ekonomik daralmaya çözüm bulma konusunda zaten bir adım atılmazken, çözümü üretmesi gereken hükûmet mensupları siyasi geleceklerini devam ettirebilmek için “dön baba dönelim” usulü çeşitli manevralar yaparak hem parti içi hem de parti dışı dengeleri korumaya gayret ediyor. Buna karşın iktidardaki üç partinin de içi fokur fokur kaynıyor.
İşte bu hâl ve şartlarda ilgili partiler politikalarını ve geleceklerini tamamen Türkiye’deki Adalet ve Kalkınma Partisi ile etrafında şekillenen siyasi konjonktüre endekslemiş durumdadır. Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın Kıbrıslı Türkler adına Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür etmesinden rahatsız olmayan ve bunun kendi meşruluğunu yok sayan bir durum olduğunu aklı kesmeyen Ersin Tatar ve Ersan Saner gibi isimlere karşın halkın önemli bir kesiminin Fuat Oktay tarafından temsil edildiğini düşünmediği kesindir. Keza Fuat Oktay ne Kuzey Kıbrıs’taki bir seçime aday olmuştur ne de Türkiye’deki bir seçime. Tabii Ersin Tatar’ın bulunduğu makama nasıl seçildiği herkesçe bilinmekle beraber Ersan Saner’in de bulunduğu partinin başına seçimsiz geldiği düşünüldüğünde bu büyük bir mesele olarak görülmese de en azından bu isimlerin milletvekili, milletvekili adayı, parti meclisi üyeliği gibi görevlere en azından demokratik olduğunu sandığımız seçimlerle girmeleri kendilerini bu hususta bir nebze öne taşır.
Kutlu Adalı suikastı konusunda ve uyuşturucu ticaretiyle alakalı Sedat Peker’in yaptığı suçlamalar aslında hepimizin duyduğu meselelerdir. Yapılan söylemlere bu nedenle kimsenin şaşırdığını beklemesem de ilk defa bu boyutta meselelerin dillendirilmesi mühim bir olaydır. İşin cezai unsurları yargının harekete geçmesini gerektiren ve er ya da geç adaletin tecelli ettirileceği hususlardır. İşin siyasi boyutuna geldiğimizde ise özellikle uyuşturucu ve yasa dışı bahis gibi işlerde bahsi geçen kişilerin özellikle Ulusal Birlik Partisi ile olan derin bağları, doğruluğu ispatlandığı anda müthiş bir skandal olarak tarihimizde yer alacaktır.
İlgili kişinin malum partiye ne kadarlık bir seçim yardımı yaptığı, bunun dışında bazı isimlerle arasındaki ilişkinin sadece fikirsel ve siyasi mi olduğu yoksa birtakım başka ortaklıklar ve/veya kasetlerin söz konusu olup olmadığı da muhakkak ki tartışmaya açılacaktır. Düşük bir ihtimal olarak uyuşturucu parası ile seçim finanse edildiği dahi ortaya çıksa, malum partiden bazı isimler hariç birçok ismin bunu sorun edeceğini de düşünmüyorum ki orası bambaşka bir konu. Zannımca kazanmak için her yolun mübah olduğu bu coğrafyada kendi eliyle her seçim dönemi bilindik işleri yapan kişiler, kullandıkları paranın nereden geldiğini sorgulayacak hadde değildirler.
Tüm bunlar göz önüne alındığında son bir yıldır neredeyse hiçbir fikri mantık çerçevesinde tartışmadığımız “siyaset” dünyasında, bugün de bunları tartışmamızın geleceğe mi yoksa geçmişe mi yürüyüş olduğu sizlerin takdiridir. Sedat Peker’in iddiaları bugün ya da yarın muhakkak sorgulanacaktır. Bu iddialar sorgulandığında Kıbrıs’ta ve Türkiye’de malum partilerin içerisinde suçlu bulunanların çıkması birçoklarına şaşırtıcı gelmeyecektir. Bu partilerde muhakkak dürüst insanlar da vardır ancak dürüst olmayan insanların sayısı ve etkisi de bu tarz iddiaların doğru olma olasılığına yönelik noktalardır.
Türkiye’deki değişim, burada da kendini oradaki iktidara yaslayanların sonu olacaktır. Günü geldiğinde yapılacak U dönüşleri muhtemelen yeterli kalmayacak ve yargılamalar her iki ülkede de yavaş yavaş başlatılacaktır. Belki ancak o günleri gördüğümüzde geleceğe yürüyüşler gerçek olacak, birileri de verdiği sözleri ancak o zaman tutmuş olabilecektir.
Fotoğraf için tıklayınız.