Sosyoloji (1): Kökeni ve Kuruluşu Üzerine

Sosyoloji, yani bir diğer ismi ile toplum bilimi, toplum ve insanın birbiri üzerindeki etkiyi inceleyen bir bilim dalıdır. Felsefe, teoloji ve matematik gibi diğer disiplinlerin aksine sosyoloji nispeten yeni bir daldır. Diğer disiplinlerin kökenleri Orta Çağ’a kadar giderken, sosyolojinin doğumu sadece 19. yüzyılda başladı. Sosyolojinin kökeni çeşitli filozoflara (ör. Platon, Aristoteles) dayansa bile bir akademik disiplin olarak kabulü yenidir.

 

Lise yıllarımdan beri merak duyup, beni düşündüren ve lisansımı severek devam ettirdiğim dönemin sonuna gelirken sosyoloji üzerine bir seri yazmaya karar verdim. Bu yazımda daha çok sosyolojinin kökeni ve kuruluşu üzerine odaklandıktan sonra serinin devamında klasik teoriler ve ilgimi çeken konuları sizinle paylaşmayı planlıyorum.

 

Bilimsel bir disiplinin bağımsız bir çalışma alanı olarak kurulması için belirli koşullar olmalıdır. Sosyolojinin ne olduğunu ve ne üzerine odaklandığını durup düşündüğümüzde, 19. yüzyıldan önce kurulamayacağını anlayabiliriz. Sosyolojinin temeli aslında sosyal yapının analizi ve kritiği üzerine kuruludur. Bunun da meydana gelmesi için sosyal yapıların doğal veya kutsal bir biçimde buyrulmuş varlıklar olarak görülmesi yerine, eleştirel bakılabilir ve dinamik, yani değişken, insani-sosyal yaratılışlar olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Sosyal yapıların insani-sosyal yaratılışlar olması şu an bize alelade görünse bile, tarihi düşündüğümüzde durum şimdi ile aynı değildi. Yüzyıllar boyunca kraliyetler ve hükümdarlar ilahi kaynaklar tarafından gönderilen otoriteler olarak kabul edilmekteydi.[1] Bu kutsal hükümdarların 19. yüzyıldan önce eleştirilmesi mümkün değildi. 10. yüzyılda bir sosyoloğun gelip de bir otoriteyi sorgulama durumu hayal bile edilemezdi.

 

18. yüzyıldaki aydınlanma çağı ve o çağdaki düşünürler ile sosyolojinin tohumları ekilmeye başladı. Aydınlanma çağı ile modernleşme öncesinin özellikleri doğuştan gelen statü, sorgulanmayan değerler ve düzen, açıklanamaz ve tanrıdan gelen otorite iken, kültürel hareket ve modernliğe geçiş süreci ile birçok şey değişti. Bu değişim ise bilim, felsefe, toplum ve politikada temel devrimler ile ortaya çıktı.[2] Aydınlanma çağının doruk noktaları ise Fransız Devrimi ve Amerikan Bağımsızlık Bildirisi’ydi. 18. yüzyıl hâlâ az miktarda varlıklı arazi sahibi ve soyluluk özelliklerini taşırken, sanayi devrimi ile güç dinamikleri açısından radikal değişiklikler yaşandı. Büyük fabrikaların kuruluşu ve ticaret ile birlikte orta sınıf düzeyindeki halk genişledi ve köylerden şehirlere göç arttı. Bu sosyoekonomik değişiklikler ile de oy verme hakkı ve monarşinin statüsü üzerine güç savaşı ortaya çıktı.[1]

 

Sosyoloji, birçok disiplinden farklı olarak kendi doğuş bağlamını konu eden bir bilimdir. Aslında sosyolojinin bir bilim olarak ortaya çıkması, bulunduğu zaman ve mekânı, sosyoloji için bir çalışma alanıdır. Toplum olaylarını konu alan sosyoloji biliminin 19. yüzyılda ortaya çıkması bir tesadüf değildir ve yukarıda bahsedilen devrimlerin sonucu olarak ortaya çıktığına inanılır. Sanayi ve Fransız devriminin etkileri sadece Avrupa’yı değil tüm dünyayı etkilemiştir ve sarsıcı etkileri ile toplum, siyaset ve ekonomi kalıcı bir biçimde değişime uğramıştır.[3]

 

Fransız filozof Auguste Comte (1798-1857) aristokrat ve Katolik bir ailede doğdu. Bilime ilgiliydi ve uzun bir süre gözlem esaslı olguculuğa* inanan filozof Saint-Simon’ın (1760-1825) sekreterliğini yaptı. Comte ise pozitif felsefe ve sosyoloji biliminin adımlarını atan ilk kişilerdendir. Sosyal dünyanın bilim gibi ölçülebileceğini düşünmekteydi ve aydınlanma çağının bilimsel yaklaşımını kucaklayarak sosyolojinin kuruluşunun ilk adımlarını attı. Comte, şu an tartışılır bir konumda bulunsa da toplumun aynı doğal bilimler, örneğin yer çekimi gibi test edilebileceğine inanmaktaydı.[4]

 

Şu an 21. yüzyılda sosyoloji, akademik bir disiplin olarak dünyanın her yerine yayılmış bir durumdadır. Comte sonrasında süregelen toplumsal değişimler birçok ilk sosyologların ilgisini çekmekteydi. Marx, Weber ve Durkheim gibi çeşitli düşünürler ve sosyolojinin öncüleri, aslında tarih, felsefe ve ekonomi gibi farklı disiplinlerde eğitildiklerinden, sosyolojinin bütünlüğü aslında zemindeki eğitimin çeşitliliğine bağlıdır.

 

Sosyoloji diğer bilim dallarına nispeten daha geç, 18. yüzyılda aydınlanma çağı ve modernleşmenin akabinde kuruldu. Modernlik öncesi düzende din ve otorite üzerindeki vurgunun şiddeti sebebi ile sosyolojinin bu kadar geç ortaya çıkması bizim için bir sürpriz değildir. Pozitivist felsefenin kurucusu olan Comte ise sosyolojinin öncüsü sayılan düşünürdür. Comte’a göre toplum bilimi sadece muhtemel değil, aynı zamanda da sosyal gelişim için zorunluluktur.

 


 

Not ve referanslar

*Gerçeğe ancak olgulara, deney ve gözleme dayanılarak, pozitif bilimlerin yardımıyla ulaşılabileceğini öne süren öğreti.

[1] Dillon, M. (2014). Introduction to Sociological Theory: Theorists, Concepts, and Their Applicability to the Twenty-First Century. 2nd ed. Oxford: Blackwell Publishing Ltd.

[2] Hamilton, P. (1992). The Enlightenment and the Birth of Social Science IN Hall, S and Gieben, B. (eds.) Formations of Modernity. Cambridge: Polity Press.

[3] Sucu, İ. (2019). Sosyolojinin Doğuşunda Devrimin Etkisi: Endüstri ve Fransız Devrimleri. İçtimaiyat Sosyal Bilimleri Dergisi.

[4] Crossman, A. (2019). The History of Sociology Is Rooted in Ancient Times. ThoughtCo.

 

Fotoğraf: MLWatts, Wikimedia.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir