Bir Devlet Politikası Olarak Yerel Ürünlere Yabancı Talep Yaratmak

Yaklaşık altı ay önce geleneksel ürünlere yeni pazarlar yaratmak üzerine fikir beyan ederken üzerine değindiğim bir mesele de ürünlerin tanıtımı konusunda lobicilik faaliyetleri yapılmasıydı. Bu fikri açmak gerekirse, bir ürünün yurt dışında talebinin artması için çeşitli pazarlama stratejilerinin oluşturulması ve bu bağlamda çalışmalar yürütülmesi önemli bir noktadır.

 

Mesela hellim üzerinden örnek vermek gerekirse bir pazarlama stratejisi olarak ünlü şeflerin hellim içeren tarifleri kullanması için lobicilik faaliyetleri yapılması, hellimin ilgili şefleri takip eden kitle tarafından aranan bir ürün olması hâline gelmesi açısından oldukça faydalı olacaktır. Bunun yanı sıra özellikle izleyici potansiyeli yüksek dizi ve filmlerde hellimin farklı şekillerde ancak sürekli olarak yer alması da izleyicinin bir sonraki market gezisini etkileyen bir faktör olarak ortaya çıkacaktır.

 

Ünlü Simpsons dizisini düşündüğümüzde, ana karakter Homer Simpson’ın bir barbekü partisinde hellim kebabı yapması aslında çok basit bir reklam anlaşması ile mümkün olabileceği gibi, bu diziyi izleyen milyonlara “Hellim de nedir ki?” sorusunun sorulmasına fırsat verecektir. Amerikan piyasası ilk etapta nispeten daha zor olsa da en azından Türkiye yapımı dizi ve filmlerde bu tarz anlaşmaların yapılması oldukça kolaydır. Türkiye’de çok ciddi kitlelerin izlediği bir dizide başrol oyuncusunun sürekli olarak “Ben tostumda hellim istiyorum!” demesi doğal olarak insanları tostta denemek için hellim aramaya sevk edecektir.

 

Bu tarz anlaşmalar çok uzun yıllardır süregelmekte ve aslında hayatımıza yön vermektedir. Geçtiğimiz gün çok yakın bir arkadaşım sevdiği bir dizide viski ve kola içildiğini gördüğü için bir sonraki alkol tüketiminde aklına bu kombinasyonun geldiğini ve bunu denediğini söylemiş, bu da daha önce bahsettiğim lobicilik fikri ile doğrudan kesişmişti. Bu şartlarda aslında dünyanın dört bir tarafında var olan temsilciliklerimiz ve içlerindeki diplomatlar aracılığıyla veya bu temsilcilikler arasında ilgili olanlarda yer alacak ticaret ataşeleri vasıtasıyla bu tarz faaliyetleri yürütmek oldukça olasıdır.

 

Devletin yetersiz kaldığı koşullarda da üreticiler müştereken veya münferiden bu tarz lobicilik faaliyetlerini yürüten şirketlerle bir araya gelerek çeşitli ülkelerde bu çalışmaları yürütebilirler. İlgili çalışmalara çerçevenin dışında bir başka örnek vermek gerekecekse örneğin Hollanda’da ünlü bir bar ile iletişim kurulup menülerine içerisinde zivaniya bulunan kokteyller eklemeleri sağlanabilir. Eğer bu kokteyl yeteri kadar ilgi görürse hem tüketiciler bireysel olarak zivaniyayı satın almak isteyecek hem de rakip barlar bu durumu gözlemleyip kendileri de zivaniya ile hareket etmek isteyeceklerdir. Böylelikle Hollanda’da bir zivaniya epidemiği başlayacak ve bu da zivaniya ihracatını mümkün kılabilecektir.

 

Tabii ki lobicilik faaliyetlerinin nasıl ve ne şekilde yürütüleceği bir uzmanlık alanıdır ve bununla ilgili çalışmaların profesyonellerce yürütülmesi gerekir. Ancak bu çalışmaların devlet aracılığıyla yürütülmesi ve bu alana yatırım yapılması, üreticilere yapılan sıradan teşviklerden çok daha faydalı olacaktır. Bu hususta devlet aracılığıyla çalışma yürütülmese dahi ilgili ürünün üreticileri bir araya gelerek bu konuda kendileri bir çözüm üretebilirler. Zivaniya üreticileri Sanayi Odası veya bir başka kurum aracılığıyla, hatta adanın güneyindeki üreticilerle de beraber bir masa etrafına toplanıp belirli bir bütçe belirleyerek ilgili lobicilik faaliyetlerini ortaya koyabilir.

 

Tüm bunlar düşünmesi çok zor fikirler olmasa da uygulanması için belirli bir vizyona ve uluslararası bağlantılara ihtiyaç duymaktadır. Türkiye ve diğer yakın pazarlar başta olmak üzere bu çalışmaların yürütülmesi artık çağın bir gerekliliğidir ve üretimimizi güçlendirmek adına önemli bir adımdır.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir