Büyük İskender muhtemelen tarihin en büyük askerî liderlerinden biriydi. Büyük İskender hayatı boyunca tek bir savaşı bile kaybetmemiştir. Kendisinden sonraki birçok askerî lider, savaş alanındaki başarısından ilham almıştır. Ancak bu güçlü generale saygılarınızı göstermek isteseydiniz bunu yapamazdınız çünkü şu anda bu efsanevi liderin nereye gömüldüğü bilinmiyor. Büyük İskender’in mezarından en son M.S. 4. yüzyılda bahsedilmişti. Kayıtlara göre mezarı Mısır’daydı.
Ancak hâlâ umut var. İskender’in cesedinin nerede olduğu konusunda çeşitli teoriler var. İngiliz tarihçi Andrew Chugg tarafından savunulan bir teori, cesedin İtalya’da bir yere gömüldüğüdür.
Büyük İskender’in ölümü
İskender’in en iyi generalleri, çocukluklarından beri Makedonya’daki en iyi arkadaşlarıydı. Akdeniz, Orta Doğu ve hatta Uzak Doğu’nun savaş meydanlarında geçen on yıl, aralarındaki bağı daha da güçlendirdi. Böylece liderlerinin ve arkadaşlarının ölümünden sonra çok üzüldüler. Büyük İskender 33 yaşında Babil’de (modern Irak) vefat etti. Ne yazık ki, büyük general, arkadaşları yas tutarken hâlâ hayatta olabildiğinin olasılığı mevcuttur. Bu durumun olası kanıtı: İskender’in vücudunun sıcak yaz havasına rağmen bir haftadan fazla bir süre boyunca kusursuz ve bozulmamış kaldığı bildirilmesi. Kaderin bu tuhaf cilvesine tarihçiler tarafından verilen en olası açıklama, generalin sıklıkla komaya neden olan bir sıtma türünden mustarip olduğudur.
Büyük İskender’in bedeni Mısır’da
Arkadaşları, İskender’in cesedini tutmak için altın bir lahit ve altın tabutun yanı sıra tabutu defnedilmek üzere Makedonya’ya geri taşımak için devasa, süslü bir cenaze arabası görevlendirdi. Maalesef, kafile yolculuğunu asla tamamlanamadı. Hâlâ yoldayken, İskender’in haleflerinden biri olan Ptolemaios, tabutu ele geçirip, Mısır’ın Memfis kentine gömdü. Daha sonra oğlu, Büyük İskender’i İskenderiye kentindeki gösterişli bir mezara taşıdı.
Hristiyanlığın Roma İmparatorluğu’nda yükselişi
M.S. 389 ile 391 yılları arasında İmparator Theodosius tarafından “Theodosius Kararnameleri” yayımlandı. Bu belgeler, Hristiyanlığı tek yasal din olarak ilan etti ve pagan geleneklerini yasakladı. Sonraki yıllarda Theodosius çok sayıda pagan tapınağının ve kutsal yerin yok edilmesini yetkilendirdi. İskender’in Kültü (ölümünden beri ona bir tanrı gibi tapan grup ve gruplar) bu yıkımın başlıca hedefi olacaktı. İskender’in mezarı ve kalıntıları bu pagan tasfiyelerin kurbanı olmuş olabilir.
M.S. 4. yüzyılın sonlarında, antik kaynaklar İskenderiye’de bir “Aziz Mark” mezarına atıfta bulunmaya başladı. Aziz Mark’ın mezarının ilk bahsedilişi MS 392’de Aziz Hieronymus’tan geliyor ve Büyük İskender’in mezarının son kaydından sadece iki yıl sonra.
“Aziz Mark” cesedinin varlığının kendisi hâlâ bir gizemdir. Hristiyan geleneğine göre Mark, M.S. 68’de İskenderiye şehrinde paganlar tarafından “şehit” edilmiştir. Dorotheus, Eutychius ve Chronicon Paschale, Mark’ın katillerinin Hristiyanlar için son bir küçümseme olarak vücudunu yaktığını belirtiyorlar. Şehit edildikten sonra üç yüz yıldan fazla bir süredir Mark’ın kutsal bedeninden bahsedilmiyor ta ki İskender’in ölümünden sonra.
“Aziz Mark’ın İşleri” adlı bir metin, mucizevi bir fırtınanın Mark’ı yakan alevleri söndürdüğünü ve Hristiyanların cesedi ateşten çıkarabildiklerini anlatır. Buna karşın bu belgenin en erken tarihlendirmesi onu M.S. 4. yüzyılın sonlarına, yani Mark’ın ölümünden yüzlerce yıl sonra ve İskender’in ortadan kaybolduğu kaotik dönemin ortasına yerleştirir. Yazar Andrew Chugg, Aziz Mark’ın bedeninin aslında Büyük İskender’in bedeni olduğunu ve Hristiyanlar tarafından yıkımdan kurtarılmak için Theodosius Kararnameleri’nin ortasında Aziz Mark olarak yeniden adlandırıldığına öne sürüyor.
Orta Doğu’daki Müslüman fetihler
Büyük İskender’in bedeninin yeniden adlandırılması, onu bir kez daha tehlikeye attı. M.S. 7. yüzyılın sonlarında Arap kuvvetleri, İskenderiye de dâhil olmak üzere Kuzey Afrika’nın çoğunu fethetmişti. Bölgede Müslümanlar ve Hristiyanlar arasındaki gerilim tırmanıyordu. M.S. 828’de, iki Venedik ticaret gemisi kaptanı, Aziz Mark’ın cesedini güvenli bir yere götürmek için yerel Hristiyan yetkililerle bir anlaşma yaptılar. Cesedi mezarından çıkardılar, içindekilerin yakından incelenmesini önlemek için domuz etiyle kaplı bir vagona koyup, Venedik’e gitmekte olan gemilerine başarılı bir şekilde kaçırdılar.
Büyük İskender’in bedeninin Venedik’e getirilişi
Başta küçük bir kilise cesedi barındırıyordu ta ki M.S. 1063’te Venedik yetkilileri, bugün hâlâ ayakta olan muhteşem San Marco Bazilikası’nı inşa edip, 8 Ekim 1094’te Aziz Mark’ın (yani Büyük İskender’in) bedeninin, kilisenin altındaki mahzende defnettiler. Ceset, orada sık sık sel baskınları cesedin güvenliğini tehdit etmeye başlayana kadar neredeyse sekiz yüz yıl kaldı. 1811’de kilise cesedi çıkarıp ve ana kattaki yüksek sunağa yeniden defnetti.
Teorinin sözde kanıtları
İlk olarak, birkaç bilgi kaynağı, San Marco’daki cesedin başlangıçta mumyalanmış olabileceğini söz ediyor. Eski Hristiyanların pagan mumyalama uygulamalarını takip edecekleri hiçbir koşul yoktur. Bu nedenle mumyalama, Mark’ın mezarının farklı bir sakinine işaret ediyor.
Bazilikadaki mozaikler, tabutun içindeki cesedin bir iskeletten ziyade sağlam bir ceset olarak tasvir ediyor. Bunun sadece sanatsal bir çizim olabilmesi de bir olasılık ama belki de mumyalanmış bir cesedin başlangıçta Venedik’e geldiğini yansıtıyor. Tabutun yüksek sunaktaki mevcut konumuna aktarılması başka ipuçları sağlıyor. Leonardo Conte Manin tabutun aktarılışını belgeledi. Onun gözlemleri, (Aziz Mark’ın hikâyesinin aksine) iskeletin ateşten zarar gördüğüne dair hiçbir kanıt içermiyor. Leonardo’nun belli bölgelerde kumaşa yapışan iskelet gördüğü söylemi, eski ve çürümüş bir mumyanın beklenen durumuyla tutarlıdır.
Son bir heykel parçası, Aziz Mark’ın mezarındaki vücudunun kökenine dair en merak uyandıran ve cevaplanmamış sorulardan birisidir. Daha büyük bir orijinalin kırık bir parçası olan büyük bir oyma kireç taşı parçası, Mark’ın bazilikadaki mahzenindeki orijinal mezarının bulunduğu yerden sadece birkaç metre uzakta bulundu. Şimdi Venedik’teki Azize Apollonia Müzesi’nde sergilenen parça, kalkan, baldır baltası, kılıç ve bir mızrak parçası kabartmasını tasvir ediyor. Söz edilen kabartma, Andrew Chugg’un araştırmasına başlamadan yıllar önce, 1998’de Eugenio Polito tarafından yapılan bir çalışmada bağımsız olarak Makedon (Büyük İskender’in yaşadığı dönem) tarzlarıyla tutarlılığı kanıtlanmıştır.
Bu teori hevesli spekülasyondan biraz daha fazlası olabilir. Belki İskender’in cesedi 4. yüzyılın sonlarında Hristiyanlar tarafından tahrip edilmiştir ya da belki de hâlâ İskenderiye sularının altında, antik kentin batık kısımlarında bulunmaktadır. Büyük General’in bedeninin gizemi hâlâ merak uyandırıcıdır. Bu yazıda söz edilen kanıtlar ve tesadüfler bir soruşturmayı gerektirecek kadar yeterlidir. Maalesef soruşturma yapılacak gibi görünmüyor maalesef. Bunun sebeplerinden kanımca bir tanesi de Katolik Kilisesi ve onun kendi sırlarını koruma isteğidir.