“Kayıp” Kıbrıslıtürk Baf Milletvekili: Cengiz Ratip

Geçen 70 yılın içinde hayatımıza nice yeni tanımlar girdi. Savaşın, çatışmaların altında nice kelimelerle tanıştık. Günün sonunda ise tanıştığımıza memnun değil, bin pişman olduk. Çünkü hep acıları getirdi bize bu kelimeler, hep acılarla anıldı ve hep göz yaşı akıttı.

 

“Kayıp” kelimesinin anlamı çoğu insan için aynıdır ve basit bir anlamı vardır ama Kıbrıslılar için basit bir anlamdan çok daha fazlasıdır bazen. “Kayıp”, savaşta ve çatışmalarda kayıp olan insanların tekrar evlerine geri döneceğine inanan yakınları için bir bekleyiştir bazen. Sevgül Uludağ bu bekleyişi şöyle açıklıyor: “Bir insan kayıp olduğu zaman ne hayattadır, ne de ölüdür. Bir alaca karanlık kuşağındadır. O nedenle, onu sevenler geri dönmesini bekliyor.”[1]

 

Adanın güneyindeki tarih kitaplarında sadece Kıbrıslırum “kayıp”lardan bahsedilir. Adanın kuzeyindeki tarih kitaplarında ise “kayıp”lar sadece bir paragraflık “kayıp otobüs” örneği ile anlatılır. Kin ve nefreti kanlı fotoğraflarla, fail(ler)i “meşhur” cinayetleri anlatarak öğretmek varken, kayıplara niye yer verilsin ki? Ama merak edenleriniz vardır mutlaka bu “kayıp”ları. Bu yüzden, kaç kişinin kalıntılarının bulunup ailelerine teslim edildiğini, toplam kaç kişinin “kayıp” olduğunu içeren bir tabloyu sizlerle paylaşmak isteriyorum (Tablo 1):

 

Kıbrıslıtürk Kıbrıslırum
“Kayıp” şahısların sayısı 492 1510
Kimliklendirilip ailelerine teslim edilen “kayıp” şahısların sayısı 274 700

Tablo 1. “Kayıp” şahıslar bilançosu.[2]

 

Yalnız sivil insanlar “kayıp” olmadı. Tarih kitapları yazmaz ama dönemin Kıbrıslıtürk Baf Milletvekili Cengiz Ratip de “kayıp” olup, hâlâ kemiklerine erişilememiş kişilerden biri. Cengiz Ratip’in hikâyesini öğrendimde henüz 16 yaşındaydım. İki toplumlu bir kampta sevgili Panikos Chrysanthou’nun bize Niyazi Kızılyürek ile ortak yaptıkları ve 1974’ten sonra ilk iki toplumlu proje sıfatını taşıyan “Duvarımız” belgeselini izletti. Belgeselin bir bölümü özel olarak “kayıp” Cengiz Ratip’i ve de “kayıp” Turgut Sıtkı’yı konu alıyordu:

“Son günlerde birkaç kez olduğu gibi, o gün de bazı konuları konuşmak için çağrılmışlardı. İkisi de arabanın içindeydi; milletvekili (Cengiz Ratip) ve öğretmen (Turgut Sıtkı). Köyü ikiye bölen sınırdan arabaları ile geçtiler ve köyün Kıbrıslırum bölgesine girdiler. Birazdan olacaklar akıllarının ucundan bile geçmiyordu. İkisi de hem Kıbrıslıtürkler hem de Kıbrıslırumlar tarafından sevilen insanlardı.

 

Bilhassa yaptıkları bir şey Kıbrıslırumların ilgisini toplamıştı: Olaydan birkaç gün önce bir grup Kıbrıslıtürk havaalanından gelen Kıbrıslırum öğrenci grubunu Goççina’da (Erenköy) esir almışlardı. Köyün Kıbrıslırumları ise milletvekili Cengiz’i çağırıp, ‘Git onları kurtar!’ ricasında bulunmuşlardı. Cengiz, ‘Söz veriyorum. Goççina’ya gidip onları kurtaracağım.’ dedi ve gerçekten gidip onları kurtardı.

 

Olay günü Cengiz’i asıl çağırmalarının sebebi konuşmak değil onu vurmaktı. Onu Poli kasabasının kilisesinin önünde vurdular ve araba yavaş yavaş duvarın üstüne vurdu. Cengiz, kendisini vuranın adını söyleyerek ‘Neden beni vurdun?’ dedi. Eğer vuran bir başkası olsaydı utançtan elleri felç olurdu. Ama o daha da yaklaşıp bir kez daha ateş etti.” 

 

Yukardaki gerçek ve acı hikayeyi Panikos köy kahvelerinde çok kez dinledi. Olayın şahitlerinden bir Kıbrıslırum’un ona anlattıklarını yukardaki cümlelerle izleyiciye bizzat kendisi aktardı; çünkü şahit kameranın önüne çıkıp da bu olayı anlatmak istemedi.

 

Olaydan dört gün sonra, 18 Şubat 1964’te Birleşmiş Milletler gözlemcisi General Gyani köye geldi. O günden beridir ikisinin de ismi resmî “kayıplar” listesinde yer alıyor. Kendilerini vuran kişinin ise bir süreden sonra panikleyip, Yunanistan’a kaçtığı biliniyor. Bir başka bilinen gerçek ise Kıbrıslırum tetikçi grubunun bu cinayeti işleyecek kişiyi çok zorlanarak bulmasıydı çünkü yazımın ortalarında da belirttiğim gibi Kıbrıslıtürkler kadar köyün Kıbrıslırumları da onları çok seviyordu.[3]

 

Bu sevginin nedenleri ise herkesi konuştuğu dile, inandığı dine bakmaksızın sevip sayması, yaşadığı bölgede kargaşalık istememesi ve insanların birbirine düşman olmasını engellemesi yolunda vermiş olduğu çabalardır.

 

Tarihimizde daha nice böyle anılar, hikâyeler var… Kimisi dilden dile söyleniyor, kimi ise ağzını bıçak açmayan insanlarla birlikte göçüp gidiyor bu topraklardan, dünyadan birer birer. Her bir hikâye, her bir acı ve “kayıp” anı defa defa kulaklarıma Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun Kayıp oyununda yer alan bir cümleyi fısıldıyor: “Bu toprağın altında ne kadar kayıp varsa, üstünde de bir o kadar var.”

 


 

Referanslar

[1] Kanal Sim. (2015). “KANAL SİM YENİDÜZEN BARISA ADANMIS SAYFALAR BELGESELİ”. YouTube.

[2] Site Editörleri. (2020). “46’ıncı Yıl: Ne savaş var, ne barış”. Yenidüzen.

[3] Uludağ, S. (2020). “‘Kayıp milletvekili Cengiz Ratip’in arabasını, onu öldüren katil uzun süre kullanmıştı…’ 1”. Yenidüzen.

 

Fotoğraf 3. kaynaktaki Sevgül Uludağ’ın yazısından alınmıştır.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir