2021’e Girerken…

2020’yi bir kelimeyle açıklayacak olsam, “olağandışı” kelimesi bile bu yılı anlatmaya kâfi değildir. Daha da kötüsü olamaz dediğimiz her şey teker teker başımıza geldi, gerçi eğer KKTC’de yaşıyorsanız her türlü absürt ve garip olaya alışkın olmanız gerekir.

 

Mart ayına kadar da her şey normaldi demek mümkün değildi. 2020, ilk ayında bize iklim değişikliğinin her geçen yıl ne kadar da kötüye gittiğini Avustralya’daki orman yangınlarıyla gösterdi ve birçok canlı türü ve yaşam alanları çok büyük bir zarara uğradı, akabindeki günlerde basketbolun efsanelerinden biri olan Kobe Bryant’ın bir helikopter kazasında hayata veda etmesi tüm dünyayı derinden sarstı.

 

Şubat ayı nispeten sakin geçse de ayın son günlerinde Lefkoşa Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde çıkan yangın 3 kişinin ölümü ve hastanedeki birçok cihazın kullanılmaz hâle gelmesiyle sonuçlandı. Mart ayı ise peş peşe gelecek olan sıkıntıların habercisiydi. O zamanlar Paskalya tatiline hazırlıklar yaparken, bir yandan da sosyal medya platformlarından koronavirüsün durumunu incelemekteydim. Türkiye’de diğer ülkelere göre virüsün geç ortaya çıkması bende şüphe yaratırken, 11 Mart gününde ilk vakanın çıktığını öğrendim. Daha sonraki günlerim “Kıbrıs’a gelmeye uğraşmak”la geçti, uçuşların iptal olması İngiltere’de kalan Kıbrıslı Türk öğrenciler arasında karamsarlık yaşatsa da imdadımıza Birleşik Krallık Kıbrıslı Türk Öğrenci Federasyonu (BK-KTÖF) yetişti ve 20-21 Mart olmak üzere adaya dönmek için iki çarter uçuş ayarlandı. Ancak eve dönüş yolu stresli olduğu kadar zorluydu da. Yoğun hijyen önlemleri alarak adaya vardık ama Kıbrıs’a varır varmaz karantina merkezinde bir kriz yaşadık. Kalacağımız karantina merkezinin kötü koşulları ve orada sadece birkaç yetkilinin bulunması, hükûmetin bu krize ne kadar da hazırlıksız olduğunun belirtisiydi. Yeni karantina oteline doğru ilerlerken, en ironik olaylardan biri de o dönemin başbakanı Ersin Tatar’ın kötü koşulları olan yeri “Hilton Otel”e benzetmesi ve bu durumdan bile siyasi bir anlam çıkarmasıydı. Nisan ve mayıs ayları genellikle evde geçti. Mayısın ortalarında Kalkanlı’da çıkan orman yangını çok büyük bir alanın yanmasına neden oldu, ayrıca bu dönemlerde adadaki COVID-19 pandemisi sıfırlandı.

 

Haziran ayında ise açılımlar başladı ve önlemler hafifledi, ertelenen cumhurbaşkanlığı seçimleri ise tekrardan ülke gündemine geldi. Ayın son günlerinde bir jet krizi meydana geldi ve uçuşlar olmamasına rağmen, Türkiye’den özel jetle izinsiz bir şekilde ülkeye gelen 9 kişinin test yaptırmaksızın kumarhane, restoran gibi sosyal alanlarda gezmesi ve bunun üzerine Turizm ve Çevre Bakanı Ünal Üstel’in görevinden alınması dikkat çekti ve UBP içinde bir fikir ayrılığına neden oldu. 29 Haziran’da ise 75 gün boyunca COVID-19 vakası bulunmayan adada, uçuşların başlamasıyla bir COVID-19 vakası tespit edildi. Önceki yıllar gibi 2020 yılı da bize Orta Doğu’ya yakın olmanın risklerini gösterdi; geçen yıl ülkeye füze düştükten sonra bu yıl da Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta olan patlamanın Kıbrıs’ta da sezilmesi, ne kadar da tehlikeli bir coğrafyada bulunduğumuzu bize yeniden hatırlattı.

 

Yılın belki de en çok dikkat çeken olaylarından biri de Maraş’ın açılmasıydı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine günler kala böyle bir hamlenin yapılmasının doğrudan seçimlere yönelik olduğu belliydi. Birçok kesimden tepki gelse de Ersin Tatar’ın bu hamleyle milliyetçi kesimin oylarını alması sağlandı. Seçimlerden değinmişken, bu seçim en çok müdahaleye maruz kaldığımız seçimlerden biriydi ki özellikle Tatar’ın kazanması için Ankara’nın üstü kapalı desteğinin yanında Kıbrıs’ın birçok köyünde Tatar için destek kampanyaları başlatılması yine bağımsız bir ülke olmadığımızın ve irademize saygı duyulmadığının bir işaretiydi. Seçimlerde dikkat çeken bir diğer olay ise 1. tur sonrası faşist ELAM grubunun barikatları yıkarak Kuzey’e doğru yürümesiydi. Buna karşılık Kuzey’deki aşırı milliyetçilerin de Metehan Sınır Kapısı’nda yaptığı eylem barış kültürünü zedeledi ve iki tarafın da utanç görüntüleri oldu. Kasım aylarında üzüldüğümüz bir diğer olay ise İzmir’deki deprem oldu ve 119 kişi hayatını kaybetti, 1000’e yakın kişi yaralandı ve birçok kişi evsiz kaldı.

 

Tatar’ın Maraş açılımını açıkladığı esnada Halkın Partisinin hükûmetten çekilmesiyle ülke 2 ay boyunca hükûmetsiz kaldı ve bu süre boyunca neredeyse her gün koalisyon iddiaları gündemi bir süre meşgul etti. Bu hükûmetsiz dönemde hem COVID-19 vakaları yükseldi hem de İngiliz sterlininin 11,5 TL’yi gördüğü döviz krizi halkı çok kötü bir şekilde etkiledi. Bu arada UBP Kurultayı’nda bile Ankara’nın “ricasıyla” kurultayın ertelenmesi ve adayların çekilmesi de ülke demokrasisine bir kara leke oldu. Ayrıca Mağusa’da yaşanan sel ulaşımda birçok probleme neden oldu ve Venedik’ten hâllice görüntüler ortaya çıkarırken, Gazimağusa Belediyesinin yıllardır kötü idare edilmesinin ve altyapıya düzgün yatırım yapılmamasının sonucu oldu. Sel felaketinin yanında ise Girne bölgesindeki hortum paniği maddi zararlara yol açtı.

 

Yılın son günlerinde ise COVID-19 konusu giderek şiddetlendi ve yerel vakalar giderek artıyor. Virüsün mutasyona uğradığı ve yüzde 70 daha hızlı yayılabileceği haberi çıktı ama bir yandan da aşı ile ilgili gelişmeler devam etmekte. Alınan tedbirler sonucunda sınır kapılarının kapanması Güney Kıbrıs’ta işleyen Kıbrıslı Türk işçileri mağdur bıraktı ve işçilerin eylemleri gerginliği artırdı. Daha yeni gelen haberlere göre ise okullarda şubat tatilinin daha erken bir tarihe alınacağı söylendi. Tabii yarın bu karar tersine çevrilebilir zira Sağlık Bakanı Ali Pilli’nin de dediği gibi “bir ülkede bazen bazı şeyler olabilir”.

 

Gerçekten de zor ve ilginç bir yıldı. Gelecek yılın daha iyi mi daha kötü mü olacağını hep birlikte göreceğiz. Yeni yılda herkese barış, huzur ve mutluluk dilerim.

 


 

Fotoğraf için tıklayınız.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir