Platon’dan Başlayıp Genom Düzenleme Teknolojisinde Etik Tartışmalara Yol Açan Fikir: Öjenik (1)

Geçmişte birçok topluluğun “üstün ırk” olma arzusu ve bu arzunun arayışları sonucunda birçok korkunç olay tarihe geçmiştir. Bu arayışın ve sonuçlarının filizlendiği nokta ise “öjenik” adı verilen bir kuramdır. Bu yazı serisinde ise, öjenik kuramının insanlık tarihinin karanlık tarafındaki hikâyeleri ve günümüzdeki modern öjeniğin nasıl gelecek için bir umut olabileceğinden size bahsedeceğim.

 

Öjenik (Eugenics), eski Yunanca’dan gelen kelime anlamıyla “iyi doğan” anlamına gelmektedir. Pek tabii kelimenin en basit şekilde tanımı göze masum gözükse de detaylandırılmasında birçok tartışma konusu ön plana çıkmaktadır.

 

M.Ö. 400’lü yıllarda öjenik, Antik Yunan döneminde tam olarak olmasa da kabaca ilk kez Platon tarafından dillendirilmiştir. Platon sağlıklı, yetenekli ve güçlü bireylerin devletin kontrolü altında üremelerinin artırılması fikrini ortaya atmıştır ve bu fikri savunan tarihteki ilk filozoftur. Aslında bu düşünceyi ortaya atma sebebi ise, bu fikri toplumsal bir kural hâline getiren Spartalıları örnek almasına dayanmaktadır.

 

Spartalılar, tamamen askeri bir düzen ve yapı üzerine kurulu bir devletin bireyleriydi. Yeni doğan bebekler yetişkinlerden oluşan bir kurulca kontrol edilir ve fiziksel özelliklerine göre yaşamını sürdürüp sürdürmeyeceğine karar verilirdi. Yaşamını sürdürmeye uygun görülmeyen bebekler ise Taugetos Dağı’ndaki uçuruma benzer bir yarık olan Apothetae’a atılarak öldürülürdü.

 

Yaşamını sürdürmeye uygun görülen kadınlar, devlete asker yetiştirmekle görevliydiler ve erkek çocuklarını eğitime başlayana dek sıkı bir disiplin içerinde büyütürlerdi. Erkekler ise küçük yaşlarda devlet tarafından alınır ve agoge adı verilen vahşi doğada yüksek dayanıklılık ve irade gerektiren bir eğitimle asker olarak yetiştirilirdi. Bu acımasız eğitimin zor şartlarına dayanamayanlar ise “zayıf ve güçsüz” olarak nitelendirilir ve ölüme terk edilirdi. 2006 yapımı “300” filmini izleyeniniz varsa elbet bu yazdıklarımı bir yerlerden anımsamışsınızdır. “This is Sparta!”

 

Öjenik kuramının mucidi ise, “ironik” bir şekilde evrim teorisinin mucidi olan Charles Darwin (1809-1882) ile akrabalığı bulunan Francis Galton’dur (1822-1911). Darwin’in teorilerinin bir uzantısı olan öjenik kuramı, bu teorilerden bir özelliği yüzünden çok keskin bir şekilde ayrılmaktaydı. Darwin’in evrim teorisinde, doğal seçilim (çevresel faktörlere en elverişli şekilde uyum sağlayan organizmaların, uyum sağlayamayan organizmalara karşı, türünü devam ettirme potansiyelinin daha yüksek olması ve gelecek kuşaklara bu özelliklerini aktarması) ön plandadır.

 

Galton’un öjenik kuramı ise tam olarak “kestirme” olarak nitelendirilebilir ve doğal sürece direkt bir müdahele vardır. Galton, kusurlu olarak nitelendirilen insanların kısırlaştırılarak üremelerinin engellenmesini, sağlıklı olarak görülen kişilerin ise mümkün oldukça üremelerini savunur. Bir nevi aslında insanın kendi evrimini kendisi yöneterek kendi türünü ıslah etmesi görüşünü ortaya koyar. Darwin, “sapkınlık” olarak nitelendirdiği bu kurama ömrü boyunca karşı çıkmıştır. Galton ise, Darwin’in ölümünden sonra öjenik kuramı üzerindeki çalışmalarını hızlandırır.

 

Galton’un öjenik teorisi, Charles Davenport ve Harry Hamilton Laughlin tarafından bazı değişikliklerin yapılması ve 1910 yılında “Öjenik Kayıt Ofisi” adlı kurumun oluşturulmasıyla birlikte ABD’de uygulamaya koyulmuştur. Başlangıçta hedef, toplum tarafından o zamanlar uygun görülmeyen (akıl hastası, bedensel engelli vb.) insanların kısırlaştırılarak halkın ıslah edilmesi olsa da, bir süre sonra belirlenen kriterler, yerini dogmatik düşüncelere bırakmaya başlamıştır. İlerleyen dönemde tamamen çığrından çıkmaya başlayan bu durum, en sonunda ırkçı bir uygulama hâline bürünmüştür. Örnek vermek gerekirse, kısırlaştırılan zihinsel engelli bireylerin büyük bir çoğunluğunu o zamanın “renkli” olarak nitelendirilen insanları oluşturmaktaydı.

 

Öjenik çalışmalarının en acımasız örnekleri ise, çoğumuzun tarih derslerinde duyduğu, Nazi Almanyası’nın “Aryan” ırkı olarak isimlendirdiği üstün ırk arayışının sonuçlarıdır. Öjenik kuramını Almanya’da ilk kez bahseden, benimseyen ve yayılmasını sağlayan kişi, evrimsel biyolog ve filozof Ernst Haeckel’dir (1834-1919). Haeckel’in bu düşüncelerini takiben ise, ilk Alman öjenik hareketi Willhelm Schallmayer ve Alfred Ploetz tarafından yürütülmüş, 1905 yılında ise ırksal hijyen (Rassenhygiene) terimini ortaya atan Ploetz tarafından, Alman Irk Hijyeni Derneği (Deutsche  Gesellschaft für Rassenhygiene) kurulmuştur.

 

Amerika’da yapılan çalışmaların Almanya ile paylaşılması ve sonrasında oraya taşınması (1927 yılında, Kaiser Wilhelm Antropoloji, İnsan Kalıtımı ve Öjenik Enstitüsünün Amerikan hayırsever grup Rockefeller Vakfının önemli mali desteği ve Alman tıp, antropoloji ve öjenik profesörü Eugen Fischer direktörüğünde Berlin’de kurulması) ile öjenik kuramı, yapılan araştırmalar sonrası dönemin bilim insanları tarafından ciddi bir şekilde dillendirilmeye başlanmıştır.

 

1933 yılında Genetik Hastalıkların Önlenmesi Kanunu’nun (Gesetz zur Verhütung erbkranken Nachwuchses) yürürlüğe konulması ve kanunun uygulanması için Kalıtsal Sağlık Mahkemelerinin (Erbgesundheitsgerichte) kurulmasıyla, Almanya’da öjenik uygulamaları kanunlaştırılarak yaygınlaşmaya başlamış ve bunun sonucunda 400.000 civarında insan, rızası olmadan kısırlaştırılmıştır.

 

Hitler’in Landsberg Hapishanesi’ndeki tutsak döneminde Eugen Fischer’in öjenik hakkında yazılarını okuması, Kavgam (Mein Kampf) adlı kitabında Amerika’da uygulanan öjenik çalışmalarından ve ırksal hijyenden bahsetmesi ve son olarak Zweites Buch adlı gizli kitabı olarak nitelendiren ikinci kitabında Spartalılar’ın uyguladığı yöntemlere hayranlığını dile getirmesi, onun aslında bu fikri ne kadar benimsediğini bizlere göstermektedir. Zaten başa geçtikten sonra da çıkardığı kanunlar ile bu doğrultuda gerçekleştirilen korkunç uygulamalar tarihin karanlık tarafında yerini almıştır.

 

Hitler’in 1939 yılında yürürlülüğe koyduğu T4 Opeasyonu (Aktion T4), Philipp Bouhler ve Karl Brandt yönetiminde gerçekleştirilen faaliyetlerle öjenik fikrinin uygulamasını bir tık öteye taşımıştır. Naziler tarafından “yaşamayı hak etmeyenler” olarak nitelendirilen kendi ırklarından engelli, yaşlı ve akıl hastası bireyler, rızaları olmamasına rağmen, ötenazi adı altında bir çeşit gaz veya ölümcül enjeksiyona maruz bırakılarak katlediliyor, ve bu durum “ırksal hijyen” olarak nitelendiriliyordu. Kayıtlara geçen ölüm sayısı 70.273 olmasına karşı, gayriresmî sayılara göre ise yaklaşık 300.000 insan gaz odalarında boğularak öldürülmüştür.

 

T4 Operasyonu’nun bir diğer kritik önemi ise, dolaylı bir yönden de olsa Holokost’a (Adolf Hitler liderliğindeki Nazi Almanyası döneminde, Schutzstaffel güçleri tarafından işgal edilen sınırlar içerisinde yaklaşık 6 milyon Yahudi’nin sistematik bir şekilde öldürüldükleri soykırım) bağlanmasıdır. T4 Operasyonu’nda yapılanlar, Nazi Almanyası tarafından II. Dünya Savaşı döneminde kurulmuş ve Holokost’un en büyük toplama, zorunlu çalışma, sistematik katliam ve imha kampı olan Auschwitz’de Yahudilere yapılanların bir nevi fragmanı niteliğindedir. Toplama kampı tutukluları, Hitler’in mükemmel ırkı yaratmasına yardım etme kisvesi altında korkunç tıbbi testlere katlandı. Auschwitz’de bir SS doktoru olan Josef Mengele, hem yetişkin hem de çocuk ikizler üzerinde birçok deney gerçekleştirdi. Bir çeşit kimyasal göz damlası kullanarak mavi göz elde etmeye çalıştı, mahpuslara yıkıcı hastalıklar enjekte etti ve anestezi olmadan ameliyat yaptı. Deney yapılan masum insanların çoğu öldü veya kalıcı olarak sakatlandı. Bu korkunç deneyleri ise Mengel’e “Ölüm Meleği” takma adını kazandırdı.

 

20. yüzyılda popülerliğini uzun süre sürdürmüş olan öjenik fikri, II. Dünya Savaşı sonra Hitler ve Nazilerin uyguladığı gaddarca yöntemlerin sonucu olumsuz bir kamuouyu yaratmış ve ivmesini kaybetmiş olsa da, birçok ülke belirlediği kriterler çerçevesinde zorunlu kısırlaştırma uygulamasına devam etmiştir. Birçoğumuz, günümüzde artık bu tarz faaliyetlerin gerçekleşmediğini düşünsek de öjenik de birçok alanda olduğu gibi modernleşme, akımına kapılmış ve “modern öjenik”, aslında teknolojideki durmaksızın devam eden hızlı gelişmelerin insanlığa sunduğu sayısız imkânlar çerçevesinde “masumlaşmıştır”.

 


 

Kaynakça

  1. Galton, D J (1998). Greek theories on eugenics.. Journal of Medical Ethics, 24(4), 263–267.
  2. Cartwright, M. (2013, May 28). Sparta. World History Encyclopedia. Retrieved from https://www.ancient.eu/sparta/
  3. Dyrbye, E. (n.d.). “Eugenics” coined by Galton.  https://eugenicsarchive.ca/discover/connections/51509d16a4209be5230 kaynağından 26 Şubat 2021’de erişildi.
  4. Kurbegovic, E. (2013, September 14). Eugenics Record Office (ERO). https://eugenicsarchive.ca/discover/connections/5233cf7b5c2ec500000 kaynağından 26 Şubat 2021’de erişildi.
  5. Kersten, L. (n.d.). Germany enacts “The Law for the Prevention of Hereditarily Diseased Offspring”. https://eugenicsarchive.ca/discover/connections/5172ef15eed5c6000 kaynağından 26 Şubat 2021’de erişildi.
  6. United States Holocaust Memorial Museum. “Euthanasia Program and Aktion T4.” Holocaust Encyclopedia. https://encyclopedia.ushmm.org/content/en/article/introduction-to-the-holocaust. 26 Şubat 2021’de erişildi.
  7. United States Holocaust Memorial Museum. “Auschwitz.” Holocaust Encyclopedia. https://encyclopedia.ushmm.org/content/en/article/introduction-to-the-holocaust kaynağından 26 Şubat 2021’de erişildi.
  8. United States Holocaust Memorial Museum. “Josef Mengele.” Holocaust Encyclopedia. https://encyclopedia.ushmm.org/content/en/article/introduction-to-the-holocaust kaynağından 26 Şubat 2021’de erişildi.

 

Kapak fotoğrafı için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir